BURADA BASKI YAPAN BİR DEVLET YOK!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizin muhtevasını, bugün detaylandırarak, irdeleyeceğimizi belirtmiştik!?..

Konfüçyüs öğrencileriyle dağ gezisine çıkarken mağdur, masum, kimsesiz bir kadınla karşılaşırlar...

Kadın derdini içtenlikle anlatır.

Konfüçyüs kadına söylenir..

“Neden burada duruyorsun o zaman.”

Kadın, yanıt verir..

Der ki..

“Çünkü Burada baskı yapan bir devlet yok.”

Bu ifade, çok derin bir anlam içermektedir...

Demek ki baskı yapan rejimler, sistemler, ne olursa olsun kendi milletini çok rahatsız ettiği gibi bir de yıpratır.

Ki, millet yıpratıldığı gibi o yanlış uygulamalar, yanlış hesaplar yüzünden devlet de, iktidarlar da yıpranmağa mahkûm olurlar.

Hukuk adamı Prof. Dr. Sami Selçuk, bu minvalde şu değerlendirmede bulunuyor.

Diyor ki..

“Her zorbalığın kısır döngüsünde, kendi yarattığı zorbalığına ve kullandığı baskı tekniğine önünde sonunda yenik düşmeye yargılıdır, yani mahkûmdur.

Bu iki zenon zorbaya hile yaparak, daha derindeki bir doğruyu göstermiştir.

O da şudur ki her zorbalık kuşku ve aldatmacaya dayalıdır.

Ve bunlarla beslenerek yaşar.

Bu üç.

Aradan iki bin yıldan çok zaman geçer, 14. Lois “Devlet işte bu, benim” der ve ekler “tek kral, tek yasa, tek inanç, Tevrat’taki canavar leviathan devlet olup çıkmıştır...”

Evet, tek kral, tek yasa, tek inanç.

Bu slogan yüzyılımızın ilk yarısında milyonlarca cana mal olmuştur.

Birey yine yapayalnız kalmıştır.

Bu yüzyılımızın ilk yarısındaki baskı tekniği Konfüçyüs’ün kaplanlarına rahmet okutmuştur.

Yüksek fırınlara, sabun makinelerine dönüşmüştür.

Tek biçimli insan yaratma iddiasıyla boy gösteren totaliter tümelci devletler, acılar bırakarak tarihe gömülmüştür.

2600 yıl sonra yine bu tür devletlerden birinde Çin’deyiz.

Haziran 1989.

Pekin, bir dizi tankı çıplak ellerini kaldırarak durduran ak gömlekli bir adamın resmi simgesel gücüyle gezegenimizi sarsar.

Zira madde, insanca haklarıyla donanmış bir adamın karşısında devletin kaba gücü bütün görkemiyle bu resimde sergilenmektedir.

Olayları aşarak değerlendirdiğimizde büyük zaman dilimleri içerisinde insan toplulukları benzerlikler yansıtıyor.

Sonuç ise şudur;

Özgürlükçü, çoğulcu demokrasi, sivil toplum, hukuk devleti, insanlığın düşünsel evrimin ulaştığı son kavşak noktası olmaktadır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Hukuk Profesörü Sami Selçuk Bey’in tespitlerine katılmamak mümkün değil.

Bizim de bu meyandaki yorumumuz aynen şöyledir.

Baskıcı rejimler, baskıcı devletler ve zorba sistemlerin varlığı, tümüyle olmasa bile çoğunlukla devlete, millete, ülkeye zarar verir...

Hem de çok büyük zarar verir.

Devletle milletin arasını açar.

Öyle bir hale getirir ki millet artık normal gözle iktidara bakmaz...

Nefret gözüyle bakmak zorundadır.

Zira tutarsızlık var.

Çifte standartlık var.

Çelişkili ve tezat gösteren uygulamalar var.

Bir yandan hukuk devleti diyoruz.

Bir yandan terör odaklarına meşruiyet veriyoruz.

Devletin tüm güçlerini o terör odaklarına karşı seferber ediyor ve devlet bütçesini harcıyor.

Ama öbür yana bakıyorsun.

Yapılan bu mücadele, özellikle İçişleri Bakanlığındaki veyahut diğer bazı yatırımcı bakanlıklardaki yapılan uygulamalarda düşünülenlerle eylemler birbirini tutmuyor.

Zıtlaşıyor.

Bir yandan PKK’yla mücadele ediyoruz, devlet bütçesini harcıyoruz.

Bu mücadelenin bir uzantısı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da HDP’den seçilen Belediye Başkanlarının yerine kayyım atıyoruz.

Ama üstten bir değişim oluyor.

Alt genellikle aynı ekip.

Hatta daha aktif.

Niye daha aktif?

HDP döneminde cesaret edip de her şeylerini açığa vuramazlardı.

Ama şimdi AK Partinin gölgesinde kendine AK Parti giysisini giydiriyor, kendini AK Partinin boyasıyla boyuyor.

Ama faaliyet, aktiflik, tümüyle bugün cezaevinde olan eski HDP’lilerin uygulaması.

Örnek mi istiyorsunuz?

Şu Diyarbakır’ımızın Kayapınar ilçemize kayyım olarak atanan Kaymakam Ünal Koç.

Dün de yazmıştık.

Daha önce de yazmıştık.

Zerre kadar bu yazdıklarımıza herhangi bir yanıt gelmiyor.

Ve tekzip etme cesareti bile gösterilmiyor.

Çünkü hakikattir ve gerçektir.

Başkasının arsalarına el koyup, gasp eden kimseleri masum, suçsuz göstermiştir.

Resmi evrakta tahrifat yapmıştır.

Gerçekten okumuş bir devlet adamı, hele hele bürokrasiyi çok iyi bilen aydın bir devlet adamı, kaymakamlık makamına kadar gelmiş…

Bunları idrak etmemesi, suçlu kim, suçsuz kim görmemesinin imkânı yoktur.

Dedik ya üst kadro değişmişse de alt kadro aynı.

Şu Kaymakam Bey’in Yazı İşleri Müdürü kimdir acaba?

Devlet, bu Yazı İşleri Müdürünün günlük çalışma şeklini, aktifliğini kontrol ediyor mu acaba?

Kimliği nedir, ne değildir?

Neye hizmet etmiştir ve ne zamandan beri bu resmi görevini sürdürmektedir?

Devlet, Bakanlık, bunun kimliğine, tesciline bakarsa tüm çıplaklığıyla her şey meydana çıkar.

Bu adam kimdir?

Nasıl bu Kaymakam Beye yanlış işler yaptırıyor?

Keza Eğil Kaymakamı İdris Arslan.

Onun mahiyetinde çalışan Yazı İşleri Müdürü eski Belediyenin adamı.

O da HDP Belediyesinin Yazı İşleri Müdürüydü.

Peki, bu adam ne oluyor da üst tabaka tehlike görülüp değiştiriliyor da alt tabaka aynı kalıyor?

Ve AK Partinin aydın demokrat kaymakamlarına da bu suçları işletebiliyor?

Yazıklar olsun demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Dünkü yazımızda da belirtmiştik ve devam edeceğiz.

Tarihi örnekler çok.

Başta da 2600 sene evvelinden örnek getirdik.

Konfüçyüs ve dağdaki kadın, parçalayan kaplanların varlığına rağmen baskıcı bir devletin varlığından korkuyor.

Demek olan şudur...

Baskıcı rejimler, baskıcı sistemler, totaliter uygulamalar, toplumları bünyesinden sarsıyor, zedeliyor, yıpratıyor ve bölünmeye, parçalanmaya sürüklüyor...

En derin saygı ve sevgilerimle.