BURADA BASKI YAPAN BİR DEVLET YOK!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre üç günden beri bu başlık altında sizinle paylaşmak istediğimiz husus; devletin ana karakter ve somut gerçeklere dayalı cevher ile halkın devletine bağlı olma halidir.

Şayet, siyaset aldatmacalardan ibaret bir politika ortaya koyarsa, hileli ve kurgulu senaryoları halka dayatırsa, hiçbir zaman o devletin, bir hukuk devleti olma varlığı söz konusu olamayacağı gibi; kimse de inanmaz!...

Bakınız, Prof. Dr. Sami Selçuk Hoca “ZORBA DEVLETTEN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE” isimli kitabının 15. Sayfasında aynen şöyle diyor;

“Özgürlükçü, çoğulcu demokrasi, sivil toplum hukuk devleti, insanlığın düşünsel evrimin ulaştığı son kavşak noktası olmaktadır.

Sayın Selçuk Hoca bunu Fukuyama’dan naklediyor.

Ve ilaveten şöyle diyor;

“Hukuk devletine geçmeden önce izninizle toplum biliminin, politika biliminin, hukuk biliminin bu son kavşakta yer verdikleri kimi çağdaş kavramlara değinmek istiyorum.

“Çağcılık (Modernite)”

Akla, bilime, bilince dayanıyor.

Duygu ve imgeyi dışlıyor.

Kutsalın büyük dünyasını altüst ediyor.

Evrensel tek mutlak gerçeği bulma, yaratma iddiasıyla herkese meydan okuyor.

Dalkılıç savaş alanına giriyor.

Sivil toplum..

Kentte yapılanan uygarlığı göktaşı çağrıştırıyor.

Kökeninde din özgürlükleri savaşımı var.

Siyasal toplumun aynı tür ve cemaatçi yapısının tersine özünde bağrında farklılıkları, çeşitlikleri bir arada barındırıyor.

Barışçıl çoğulculuğu vurguluyor.

Burası çok önemli…

Kimliklerini farklılıklarıyla koruma kaygısındaki yurttaşlar, “nasıl bir arada yaşayabiliriz?” sorusunun yanıtını yansız devletin, bağımsız yargının, kotarıp uyguladıkları insan haklarına ve adalet değerine dayalı yazılı hukukta buluyorlar.

“İşte burada bir parantez açmak istiyoruz.

Hukuk devletinin varlığı, devletin yansız ve bağımsız olma hali her şeyi bitirir.

Yani inandırıcı olur.

Eğer bu iki vasıf olmazsa, hiçbir zaman siyasetin makyajlı nutukları inandırıcı olmaz.”

Böylece sivil toplum ve hukuk devleti doğuyor.

Devletin meşruluğunu bu hukuk sağlıyor.

Sivil toplum, bireysel hak ve özgürlükleri güvenceye almak için hukuk devletine, hukuk devleti de sivil toplumu kargaşadan kurtarmak için hukuka gerek duyuyor.

Özetle sivil toplum olmadan hukuk devleti, hukuk devleti olmadan da sivil toplum olamıyor.

Bu yüzden eğer devletin dayandığı hukuk, bireysel hak ve özgürlükleri gözetmede farklı kimlikleri, kültürleri, söylemleri bastırmaya kalkışırsa devlet zorbalaşıyor.

Ortada ne sivil toplum, ne de hukuk devleti kalıyor.

Sivil toplum ve hukuk devletinin başta özellikleri parçalanma nedeniyle iktidarın bölünmüşlüğüne yaslanan ve kendi içlerinde karşıtlıkları barındıran bir bütünlük oluşturmalarıdır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fazla başınızı ağrıtmadan şunu kastediyoruz.

Yukarıdaki yazılan anlatımlardan anlaşılan budur ki;

Bir hukuk devletinin, hukuk devleti olabilme şansını yakalaması, sivil toplumun varlığına bağlıdır.

Sivil toplumun varlığı ise herkes özgürce, hür bir inançla, başkasının hakkına, hukukuna tecavüz etmeden, hakkını gasp etmeden, helalını helal olarak, haramını haram olarak bilmesiyle mümkündür..

Zira sivil toplumun varlığı, hukuk devletinin varlığının gölgesinde gelişebilir, oluşabilir!...

Tek kelimeyle diyebiliriz ki “hukuk devletinin varlığı, sivil toplumun varlığına bağlı” olduğu gibi, sivil toplumun da varlığı her alanda özgürlüğü, düşünce serbestiyeti, inanç hürriyeti, ekonomiksel hayat gibi çağdaş toplumsal günlük hayat şartlarına bağlıdır...

Ana teminat, “ikisinin birbirini” tamamlamasıdır...

O zaman, “barışçıl” ortam oluşabilir.

O zaman hukukun üstünlüğüne bağlı bir devletin varlığı düşünülebilinir.

Yoksa görünen odur ki özellikle bölgemizde vatandaş nerdeyse sokaklara dökülme halini yaşama düşüncesindedir.

Yaşananlar karşısında, iktidar partisinin siyaseti, solda sıfır kalıyor gibi.

Hiç ama hiçbir vatandaşın derdiyle dertlenmediği gibi atanan yetkili devlet bürokratları da “ne oldum” delisi olmuşçasına halka kuş bakışıyla bakmaktadır...

Halkı küçük görmektedir...

Kendini üstün tutma gibi bir halle makam ve mevkiler işgal edilmektedir...

Vatandaş der demez karşılaştığı muamelelere tepki vererek, şöyle diyor...

 “Biz neleri bekliyorduk, nelerle karşılaştık?

20 yıldan beri AK Parti iktidarında biz böylesine olumsuzluklarla mı karşılaşacaktık?”

Tümü olmasa bile zaman zaman devletin bazı resmi sıfatları, keyfi olarak suçluyu korumak için, suçluyu devletin himayesine almak için devletin resmi belgelerinde tahrifat yapıyor.

Zorbalar hakkında suç duyurusunda bulunuluyorsa da ne yazık ki, bir bakıyorsun, yetkili ve etkili makam sahipleri o gaspçı suçlunun yanında yer alıyor.

Diyarbakır siyaseti yerlerde...

Çünkü siyasetçilerimizin halka sadra şifa verici bir faaliyet ve politikaları olmuş değil...

Özellikle iktidar partinin bazı milletvekillerinin, halkta bir karşılıkları olmadığı gibi, topladığı oyların da kıymet-i harbiyesi olmamakla beraber, sıfır durumdaki oy potansiyeline rağmen hep üstün tutuluyor.

Ve onun yüzünden devletin temiz iş yapan bürokratları işlerinden alınıyor.

Hak etmedikleri başka yerlere atanıyor.

Buna güler misin, ağlar mısın?

Hani diyorlar ya;

“Görünen köy kılavuz istemez.”

Eğer iktidar partisi böylesi bir şekilde yöneticilerle ve böylesi siyasi milletvekilleriyle ve böylesine bazı iş yapmayan kayyımlarla seçime gidiyorsa, kimse kusura bakmasın.

“Dost acı söyler” misali bunu açık ve net olarak diyebiliriz ki AK Parti sandıktan bir şey alamaz.

Korkarım ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi katlama katlama millet başka partilere oy verir ve AK Parti inanılmayan bir şekilde boşluğa düşer.

Temenni etmiyoruz, istemiyoruz.

Zira biz AK Partiye çok büyük hizmet verdik, yine vermeye çalışıyoruz.

Ama ne yazık ki AK Partinin boyasıyla kendini boyamış AKP libasını giymiş, kuzu postuna bürünmüş kurt misali çalışma şekli ya CHP’lidir, ya HDP’lidir, ya da gizliden gizliye PKK tandanslıdır.

Daha büyük tehlike olan da FETÖ’cüdür.

Ki FETÖ 15 Temmuz’da başarısız kanlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Ama ne yazık ki yıllar yılı FETÖ’ye hizmet etmiş bir insan, yukarıda belirttiğim gibi o elbiseyi değiştirmiş, yeni bir AK Parti libasına girmiş ve “ke en lem yekûn” sanki hiç olmamış gibi pırıl pırıl bir AK Partili olarak arz-ı endam ediyor...

Yazıklar olsun...

En derin saygı ve sevgilerimle.