BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF TOPLUMU NEREYE GÖTÜRÜR?! (VII)

Derin anlam içeren başlığımız, bugün de yerini koruyor.. Ki sohbet serimiz de devam ediyor.. Bir önceki sohbet yazımızda belirttiğimiz gibi; Türkiye’nin bir asra yakın zaman dilimi içerisinde, “toplumsal bir huzuru” yakaladığını veya yaşadığını, söyleyemiyoruz… Cumhuriyet ki “fazilet bir rejim” olarak kendini tanımlayıp, konuşlandırmasına rağmen, yaşadığımız hal, ya da dayatılanlar hiç de, birbiriyle imtizaç sağlamıyor.. Çünkü “dün olduğu gibi bugün de, toplumsal bir derbederlik” var…

***

Ve hiç tartışmasız ki “derbederlik silsilesinin” temel kaynağı, üreme merkezi de mevcut kirlenmiş, çıkar odaklı, maneviyattan yoksun “politik” kimliğe sahip, müesses nizamdır! Çünkü “toplumla barışık” değil.. Belli bir zümreyi kutsayan, idaresindeki milli ve yerli anlayışa sahip milletini de dışlayan bir anlayışa sahip!.. Diyeceksiniz ki peki bu “çıkmaz sokağı” andıran halimizin kurtuluş çaresi nedir?!.. Yani, “ülke ve millet” olarak, vücut bulan bu derbederlikten “kurtuluş çaremiz ne olabilir” sorusuna verilebilinecek yanıt nedir?

***

Ki bu soru, yıllar yılıdır vatandaşın zihninde ve cevap isteniyor!.. Ama gel gör ki; “gelen giden” siyasi yönetimler, ya da değişkenlik noktasında muhalefetteki “irade sahibi” partiler, vatandaşın yaşadığı drama çare olmadıkları gibi; kafasındaki soruya da samimiyet gösterebilmiş değiller… Bakınız hal-i durumumuza ilişkin taze, sıcak bir örnek verelim.. İşte, şu müthiş İstanbul Sözleşmesi (!)…

***

İmzalandığı tarih, uygulanmaya başladığı gün ve bugün gelinen aşama itibariyle; İstanbul Sözleşmesi’ni “kim ne amaçla” sahipleniyor!? Mevcudiyetine ve milletin yaşadığı travmatik hale; gülünür mü, ağlanır mı?.. Siz deyin… Bunu sormamak mümkün değil.. İnanan bir toplumun “yaşam medeniyetine” atom bombası gibi yıkıcı unsura sahip İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın direktif ve talimatları üzerine feshedildi… Ki bu karar, kamuoyunda büyük takdir gördü, inanan insanların da yüreklerine su serpmişti…

***

Çünkü İnanan bir Türkiye insanı, yekvücut olarak derin nefes aldı.. Oh çekti… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da dua ederek; “Allah razı olsun”  dedi… Bu sözleşmenin elbette ki kaynağı, membaı, temeli, kökeni hiç kuşkusuz ki Cumhuriyet devrini “Fazilet” olarak tanımlayan CHP anlayışına dayanmaktadır!.

***

CHP’nin dış orjinli bir proje olması hasebiyle, Türkiye’yi toplumsal ahlaksızlığa sürükleyen böylesine bir projenin de, tabiatıyla Avrupa’dan ithal edildiğini bilmeyen yoktur…Buradaki ana gaye, bir asırdır süre gelen “toplumsal erozyonu” daha haşin hale getirip, toplumu biraz daha fazla ahlaksızlaştırma, ülkeyi toplumsal dejenerasyona sürüklemektir.. Ki bir milleti var eden ana çekirdek “aile” olduğu için de yıkımı burdan başlatma gayreti ve stratejiyle, İstanbul Sözleşmesi dayatıldı…

***

Aile bölünüp, parçalansın!.. Gençlik agresifleşip, yozlaşsın.. Devlet de, millet de bir bütünlük içerisinde; dininden, inançından, iman değerlerinden uzaklaşsın. Batıya ve batıla odaklı bir kültür erozyonuyla, benlik kaybına uğrasın…Tüm bunların işleme konulması talimatı Avrupa Birliğinden gelmektedir.. Onların direktif ve talimatları doğrultusunda yapıldığını kimse inkâr edemez.

***

Denir ya; “davul senin boynunda, tokmak başkasının elinde?”…  Bu projenin oluşması, mucidi ve kaynağı her ne kadar AK Parti döneminden geliyorsa da yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi temel unsur, ana kaynak CHP anlayışıdır… Nitekim, bugün ısrarla bunun peşine düşmesi, savunması, AK parti iktidarının sözleşmeyi feshetmesine karşı çıkışı, boşuna değildir.. Kendini ele veriyor…

***

Gerçi, batı patentli organizasyonlara ve mevcut müesses nizamın işleyişine CHP kadar, gelen-giden muhafazakâr iktidar ve partiler de aynı siyasi inanç rotasında yürümüşlerdir… Tarih sayfaları, “aynı çeşmenin” ürünleri olduğunu bize gösteriyor… Ki AK Parti’nin döneminde hayat bulan ve meclisten geçirilen, 5 yıl boyunca da uygulanan bu sözleşmenin iptali, feshedilmesi ve imzanın çekilmesi, her şeye rağmen “büyük bir aşamadır?” Denir ya; “zararın neresinden dönülürse kârdır..”  Burada da yanlıştan dönülmüştür…

***

Devlet Başkanının aldığı karar, yerli yerindedir ve milli bir faziletin dik duruşudur… İşte bundandır ki, CHP bu iptal hareketine karşı duruyor, içine sindirmiyor… Keza onun yandaşı olan medyanın zehirli kalemşorları da aynı şekilde büyük itirazlarda bulunuyor.

***

 Danıştay’a “sözleşmenin iptal” kararının “iptaline yönelik” başvuran, dava açan CHP..  Diretiyor.. Ve illaki bu İstanbul Sözleşmesi Türkiye için, Türk milleti için olmazsa olmazdır arayışı içerisinde!..  Ki “Vay Türkiye’nin haline!” haykırışıyla yola çıkıp dava açtılar… Ama Yargı, her zaman olduğu gibi CHP’nin bu hain ve kirli anlayışına, “Hukukun, Adaletin” şamarını indirerek, tokadı attı… Atılan şamarla sersemleşen CHP, bugün ne yaptığını bilemez noktada, dört bir tarafa saldırıyor..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesi büyük puntolarla 10. Sayfa, kapsayıcı şekilde, konuya ilişkin habere yer vermiş…

Atılan başlık şöyle..

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE BİR TOKAT DA YARGIDAN”

Danıştay 10. Dairesi İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesinin feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemini reddetti.

Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı kararının 20 Mart 2021’de resmi gazetede yayımlanmasıyla Türkiye Cumhuriyeti tarafından feshedildi.

Cumhurbaşkanı kararında söz konusu sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. Maddesi gereğince karar verildiği belirtildi.

Çekilme kararının yürürlüğe girmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’da çok sayıda dava açıldı.

Danıştay 10. Dairesi, açılan davalarda yürütmenin durdurulması istemini reddederken, iptal istemlerini ise duruşmalı olarak ele aldı.

Danıştay Savcısı, kararın iptali yönünde görüş bildirdi, Danıştay 10. Dairesi görülen dört duruşmada tarafların ve Danıştay Savcısının görüşlerini alması sonrası kararını açıkladı.

Danıştay, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi yönündeki Cumhurbaşkanlığı kararını hukuka uygun bularak davanın reddine karar verdi.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, olayın detayını Danıştay çözdü.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, CHP’nin bir fitne unsuru olmasına rağmen, demek ki Türkiye’de hala, vicdanlı, imanlı, hakkın ve hukukun üstünlüğüne inanan hâkim ve savcılarımız vardır.

Adalet Bakanlığı bünyesinde, milli inanca bağlı, toplumun bin yıllık gelenek ve göreneklerine saygılı, çok değerli hâkim ve savcılarımızın varlığı inkâr edilemez.

Bize göre CHP’den sormak lazım…

CHP’nin kilit unsurlarını kamuoyu adına sorgulamak lazım…

Ya Allah billah aşkına!

Siz bu memleketten ne istiyorsunuz?

Başka işiniz yok mu?

Yıllardan beri sahte kahramanlıklarla halka aykırı olan mecazi kurtarıcılarla bu memleketi, per perişan ettiniz…

Daha ne zamana kadar kandırmaya çalışacaksınız?

Milletle ters istikamettesiniz…

Varlığınız da, ortaya koyduğunuz siyaset de, benimsediğiniz ilkeler de milletin görüş ve inancına terstir…

Bu savunma politikanız daha ne zamana kadar devam edecektir?

Sizin büyüğünüz olan İsmet İnönü’nün, Hasan Ali Yücellerin kafalarıyla daha ne zamana kadar bu memleketin önüne takoz olacaksınız, gelişmesiyle varlığıyla uğraşacaksınız?

Sizde hiç utanma duygusu yok mu?

İstanbul Sözleşmesi demek, yeniden toplumu çeşitli ve çok kirli fuhuş yuvalarının ağına sokmaktır, aile denilen kurumu kökten yıkmaktır…

Uyuşturucu ahlaksızlığının serbestiyetidir…

Ailenin, aile bütünlüğünün artık birbirinden çözülme hareketidir.

Gençliği aileden ve toplumdan koparma ahlaksızlığıdır.

Orta yerde bin seneye dayalı Türk milletinin ve Türk insanının bağlı bulunduğu yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim vardır…

İstanbul sözleşmesi, tüm hükümleriyle Kur’ana ters düşme hıyanetidir.

Ama kime diyeceksiniz?!

Bu zaten sizin karakterinizde mevcut olan bir haldir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, sizi ve sizi destekleyen medyanın bazı kalemşorlarını, ayetlerle bize şöyle tarif ediyor…

“En’âm” suresinin 112. Ayeti buna örnektir…

Ki bu ayet adeta çağımızın insi ve cinni şeytanlarını temsilen sizi anlatıyor.

Siz de bizimle birlikte okuyun..

Anlarsınız, Kur’an-ı Kerim ne diyor?!

Ayetin meali aynen şöyle..

“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.”

***

O yüce kitabımız, bize haykırıyor ve diyor ki;

Tarih boyunca her bir peygambere karşı, insi ve cinni şeytanları temsilen birleri ortaya çıkmıştır.. Ve bu birileri, birbirlerini parlatan içi boş, dışı berrak kandırıcı sözlerle hedeflerine ulaşmak istemişler ise de başaramamışlardır.

Allah isteseydi, onları başarılı kılacaktı.. Ama Allah, hiçbir devirde hiçbir Peygambere karşı o insi ve cinni şeytanları hedeflerine ulaştırmamıştır.

***

Sevgili okurlar.

Bu yüce ayetin meali öylesine büyük bir işaretle, büyük bir anlamla Türkiye’yi ana hedefinden, milletin taşıdığı İslami ruhtan, tarihinden, kültüründen uzaklaştırma adına batı dünyasından ve Siyonizm âleminden almış olduğu direktif ve talimatlarla hareket edenleri, hep bildirmiştir…

Ve millet mücadele etmiştir..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “zararın neresinden dönersen kârdır” düşüncesiyle yola çıkması ve bu İstanbul Sözleşmesini iptal etmesi, sıradan bir olay değildir.

Bize göre Türkiye için bir kurtuluş yoludur.

Bu yalnız mıdır?

Yıllardan beri CHP, dinsizlik ve imansızlık anlamını taşıyan projeleriyle memleketi yönetmeye zorluyor.

Her ne kadar iktidarda değilse de kendi misyonuyla iktidarda görünüyor.

Zira gelen giden iktidarlar CHP’nin anlayışının birini iki etmemiştir..

Hep istek ve arzuları paralelinde bu devlet yönetilmiştir.

7 günden beri başlık olarak kullandığımız “BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF TOPLUMU NEREYE GÖTÜRÜR?!” sözündeki ana gerçek de bunu ifade ediyor..

Gerçekten bu ülke nereye sürükleniyor…

Bu minvaldeki sorular silsilesiyle karşı karşıya kalmakta olduğumuz açıktır.

Bu sorulara da kimse cevap veremiyor.

Dünkü yazımda da belirtmiştim.

Hangi bakanlığın kapısını çalarsanız çalın, mutlaka o bakanlığa bağlı bazı kurum ve kuruluşların bünyesinde yaşanmakta olan yolsuzluklar, usulsüzlükler, iş çıkarmama hali karşınıza çıkar…

Millete “bugün git, yarın gel” sevdasıyla yaşanmış olması çok üzücüdür, çok düşündürücüdür.

Bize göre tüm bu projeler cumhursuz kurulan cumhuriyet adına yapıla gelmiştir.

Gelen giden hiçbir iktidar da bununla başa çıkamıyor.

***

Sevgili okurlar.

Dün uzun uzadıya yazmış olduğumuz gibi, özellikle Adalet Bakanlığına bağlı İş Mahkemelerindeki hukuk acubeleriyle karşı karşıya kalan vatandaş, isyan ediyor…

Çok büyük bir muzdariplik söz konusu..

Allah nasip ederse Bakanlık harekete geçinceye kadar bunları yazacağız, çizeceğiz, kamuoyuyla paylaşacağız.

Peki ya şu Sağlık Bakanlığı!

Özellikle Diyarbakır’ımızdaki bazı hastanelerin sağlık heyetlerinin rastgele hazırladıkları sahte raporların varlığı…

Der demez, bu ülkeyi nereye götürüyor diye düşünmemek mümkün değil.

***

Şu mevzuya da değinmeden geçmek istemiyorum…

Gerçek manada çalışan, alın teri döken, namus dairesinde helal lokma evine götürmeyi düşünen hiçbir işçinin emeğine diyeceğimiz bir şey yoktur.

Bilakis tam manasıyla saygımız sonsuzdur.

Ama şu bazı sahtekâr, namussuz, edepsiz, tembel, çalışmayan ve bazı siyasi ideolojilerle kendine hayatiyet biçen işçi müsveddelerinin varlığını da kimse inkâr edemez.

Ve bunlar sık sık ülke çapında olsun, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olsun, özellikle Diyarbakır’ımızda olsun, büyük bir keyfiyet içerisinde hareket ediyorlar…

Yeri ve zamanı geldiğinde de görüyoruz, yakalıyoruz ve kamuoyuna deşifre ediyoruz.

Ama ne yazık ki devletin mahkemelerini ve bazı hâkimlerini de rahatlıkla kendilerine alet edebiliyorlar, yanıltabiliyorlar.

İşte tarihi efsanevi CHP’nin işçilerin oy potansiyelini almak için Ecevit ile Erbakan döneminde yapılan bir İş Kanununun ne kadar köhneleşmiş bir İş Kanunu olduğu her gün biraz daha kendini deşifre ediyor.

Bunun detayını elbette ki önümüzdeki günlerde yazacağız, çizeceğiz, kamuoyuyla paylaşacağız.

Hele hele bazı sağlık kuruluşlarında sahte rapor tanzim eden bazı rantiyeci doktorların varlığını da kimse inkâr edemiyor..

Önümüzdeki günlerde özellikle şu Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki çok kirli kokular veren bir iki sahte raporun varlığını da ortaya koyacağız..

Tüm bunları önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacağız.

En derin saygı ve sevgilerimle.