CUMHURİYETİN 99. YILDÖNÜMÜ BÜYÜK COŞKUYLA KUTLANDI..!

Hem de, ihlaslı ve milli hassasiyet duygusuyla kutlandı.. Coşku hakimiyeti “cumhurun” bizatihi kendisindeydi.. Halktı sokaktaki insanlar.. Fazilet kimliğiyle bütünleşen Cumhuriyetimizin 99. Yıldönümü, ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olsun ve payidar kılsın…Milletimize yeni yeni başarılar getirmesi dileğiyle nice Cumhuriyetli, yıllara…

***

Bilindiği üzre Cumhuriyet kelime itibariyle içerdiği anlam “fazilettir?..” Özüdür ve ta kendisidir… Üstün bir vasfa sahiptir.. Ki, fazilet kadar, izzettir, azamettir, şereftir, namustur ve toplumsal bir gerçeğin geçmişe ve geleceğe yönelik, mutabakatıdır… Milleti ümmet eden, bir şiardır Cumhuriyet…

***

Hep ifade etmişimdir.. Tüm milli bayramlar içerisinde, “Cumhuriyet Bayramı’nın” yeri ve özü, toplumsal değer ölçüsünde, apayrı bir yere ve öneme sahiptir. Ancak şu gerçeği de gözardı etmemek gerekir..

***

Şöyle ki; Cumhuriyetin temel anlamı ve manası, bir toplumun geleceğini garantiye almaktır.. Milli bir ruhla toplumu hakikatlerin etrafında toplamaktır… Ve toplumu da, Cumhuriyetin özüne, işleyişine ve yönetim anlayışına “inandırmak” gerektiği gibi güvenini sağlamak temel görevdir.. Ki, bel bağlanarak devletle millet birbiriyle kenetlenip, milletin inancına ve tarihine dayalı milli iradeyi ayakta tutmaktır… Bunu da, milletin izzet ve şerefini temsil eden bir vasıfla yapması gerekir.. Rejimin işleyişi; “milli ve yerli” olmalı..

***

Yani, milli iradeye, milli inanca, milletin geçmişine, tarihine, kültürüne, inancına bağlı olarak; onlara güven tesis edip, gelişmesine yayılmasına, öncülük etmesiyle, Cumhuriyet asli vasfıyla kamil olabilir… Cumhuriyet’in fazilet kimliği, değişmezdir!!!.. Hele ki, bu milletin bin yıllık geçmişiyle, bütün dünyaya şan ve şeref dağıtan ecdatlarımızın kültürü üzerine ittifak etmesi, onu ilelebet payidar kılar…

***

Ama velakin, tüm bunların aksine,  milli irade ruhunu taşımayan, içi boşaltılmış bir “Cumhuriyet” kavramı ya da işleyişi, “zerre-i miskal” fazilet kimliğini taşıyamaz, idaresindeki toplumu da bir adım ileriye götüremez … Nitekim tarih sayfalarını çevirdiğimizde, “Cumhuriyet” ne yazık ki “Cumhursuz” bir ruhla işlev görmüş, birileri tarafından “vesayet” anlayışıyla, mana değerlerinden sıyırmış, soyutlamış bir hale getirildiğini görüyoruz…

***

Daha bir kaç yıl öncesine kadar olup-bitenler herkesin malumudur!.. Ama bugün, o eski günlerden eser yok.. Onun içindir ki, Cumhuriyet Bayramı’nın kutlama biçimi, önceki dönemlerin aksine gerçek ve salih bir düşünce ikmaliyle coşkuyla kutlanıyor.. Ki bu hal de, elbette ki sevindiricidir.

***

Baktım, milli hassasiyetlerin önemsendiği Cumhuriyet bayramı kutlama ve resepsiyonları, hayli coşkulu olduğu gibi, halkın teveccühü yüksekti.. Resepsiyonlar dopdolu, iğne atsan yere düşmez şekilde, kalabalıktı… Gurur verici, sevindiren bir tablo… Her şeyden evvel, eski dönemlerdeki, yani AK Parti’den önceki dönemlerde, sergilenen o kutlama biçimleri yoktu.,. Resepsiyonlarda kadeh tokuşturmalar, şişe devrilmeler, rakı bardaklarının kaldırılarak “şerefe” nameleri yapma hali yoktu…

***

Özellikle de, Şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tarih boyunca dünyaya kendini şeref, izzet ve vakarla tanıtan aziz bir kurumumuzun bünyesindeki bazı vesayetçi, darbeci, masonik kafaların tahakkümü yoktu.. Bilakis, “bu milletin bağrından” çıkmanın gurur ve güvenini tesis eden bir duruş vardı…Yani Cumhuriyet bayramını millet minnetle, izzetle anıyor, şerefle karşılıyor.

***

Gördük, yaşadık ve yeri zamanı gelince tepkimizi koyduk!.. Geçmişteki Cumhuriyet resepsiyonlarında, sergilenen çirkin haller.. “Muz” gibi soyunan kadınları sahneye çıkarıp dans ettirme, göbek attırma, su gibi alkolün tüketilmesi halini, yaşatmak.. Kimi resepsiyonlarda, “başörtüsüne karşı” ortaya konulan hasımlık üzerine, terk etmeler, boykota girişme rezaletlikleri… Işıkları söndürme çirkinlikleri.. Merhum Erbakan’ın ifade ettiği gibi; “gulugulu dansı yapmaları?”…

***

Şükürler olsun ki, “Cumhuriyeti” her yönüyle cumhursuz bırakarak, gölgeler oluşturan vesayetçi, tekçi, batıla biat eden anlayışlar artık söz sahibi değiller.. AK Parti’nin iktidara gelişinden itibaren, özellikle de muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dik duruşu, sergilediği devlet anlayışı, milli ruha uygun tavrı, buldozer gibi “bunların üstünden” geçti… Tüm o rezaletler, o çirkinlikler, o yalakalıklar, o riyakarlıklar, o sahtecilikler ortadan kaldırıldı.. Ter-ü taze  yeni bir Cumhuriyet anlayışıyla Türkiye’yi tanıştırdı…İşte bu hal-i durumu diyorum ki, bu millet unutmaz. Günü gelince de gerekeni yapar.

***

Dedik ya, Cumhuriyetin lugatça anlamı fazilettir, izzettir, şereftir, namustur, vatanın düşmanların elinden kurtuluş bayramıdır.

Dahası Cumhuriyet ne zaman kuruldu?

Elbette ki 1923’te…

Neden kuruldu?

Zira aziz milletimiz karış karış Anadolu topraklarını istila etmeye çalışan küfür emperyalizmiyle savaştı.. Onları ülkeden kovdu, denize döktürdü. Büyük bir zaferle bağımsızlığını ilan etti.. Bu topraklar işgal güçlerinin elinden temizlendi.. İşte Cumhuriyet Bayramı’nın güzelliği ve taçlanması da; bu zaferlerin, kurtuluş savaşlarının  başarıyla son bulmasıdır… Tek kelimeyle gavurun elinden kurtuluş günlerinin kutlanmasıdır; Cumhuriyet Bayramı…

***

 

İşte İstiklal Savaşımız..  Yani, Milli Mücadele.. O günün kahramanları, Allahu Ekber nidalarıyla yol yürüdü.. Şehitlerimizin kanıyla sulanmış Anadolu coğrafyasının her karışı Mustafa Kemal’in önderliğinde, düşmandan arındırıldı. Ne yazık ki, imanlı Anadolu insanlarının, o mücahitlerin çalışma hakkı görmezlikten gelindi. Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu mücahitlerle beraber vermiş olduğu mücadele göz önüne alınmadı..

***

Cumhuriyetin kuruluşundan bir kaç yıl sonra, sanki din karşıtı bir rejim olarak, dayatıldı.. Tekçi ve vesayetçi anlayışla, “milleti devlete, devleti de millete” hasım, kıldılar…Milli mücadeleden zaferle çıkan bir millet, “kendiyle” boğuşur hale sokuldu… Bize göre bu da Cumhuriyetin işleyişindeki “cumhursuz” hal apayrı bir garabettir, hatta millete, vatana ve Mustafa Kemal Atatürk’e karşı ihanettir ve rezaletler zincirini teşkil etmektedir…

***

İstiklal Marşımızdan da anlaşıldığı gibi Atatürk’ün milletimizle el ele vererek düşmana karşı vermiş olduğu mücadelenin hiç olmamış gibi yaşatılması ve kurulan bir Cumhuriyetin getirmiş olduğu devrim ve inkılapların illa ki yüce İslam dinine karşı yapılmış bir devrim olduğunu göstermesi, akla ziyan bir hal içermektedir.. Açıkça söyliyeyim Türkiye’yi bölük pörçük haline getirip, tıpkı Osmanlı’nın dağılışı gibi yeni bir emperyalist ülkelere peşkeş ettirme planından öte, tarihsel bir projedir…

***

Bu da öyle inanıyoruz ki masonik gizli localara mensup bazı darbeci kafaların islama karşı besledikleri kinden üremektedir! İslama karşı besledikleri kin yetmiyormuş gibi, milli birlik ve beraberlik ruhuna da engel olmaya çalışmışlardır, dün olduğu gibi bugün de… Millet, tüm bu yapılanları biliyor, çünkü birebir yaşıyor… Millet bu olayları bu ihanetlikleri çoktan elekten geçirmiş, o anlayışları tarihin çöplüğüne atmıştır.

***

Bunların en büyük utanmazlığı şudur.. Utanmadan sıkılmadan, her söyledikleri lafın başında muhakkak ki,  Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir.. Din düşmanlığını besleyen birçok ihanet şebekelerinin kirli ideolojilerini korumak için, Atatürk’ün isminin gölgesine sığındıklarını biliyoruz.. Bu stratejik kurnazlıklarından vazgeçmiyorlar…

***

Bakınız, iki gün önce Haber Türk Tv kanalında emekli 26’ıncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u dinliyorum… Cumhuriyet Bayramı’nı ve Atatürk’ü anlatırken, tabiri caizse bin dereden su akıtıyordu..

Rastgele atıp tutuyordu.. Bir de duygusal hal yaşıyordu… Kendini acındırıyordu.. Bol miktarda Atatürk’ün yapmadıklarını yapmış gibi, kendini gösteriyordu.. Atatürk’ün yapmış olduğu devrimler, inkılaplar, milli mücadeleye yönelik sanki hiçbir şey olmamış, sadece milletin, toplumun diniyle mücadele etmiş gibi göstermesi, doğrusu, akla ziyan bir haldi.. Bir mana, bir anlam verememedim..

Özü itibariyle diyorum ki, Atatürk’ün dostunu düşmanını artık bu millet birbirinden ayıramaz hale gelmiştir.. Atatürk hakkında söylediklerinin yüzde yetmişi gerçekdışı, afaki uydurmalardan ibaretti.. Zira diyordu ki; Padişah ve halife tarafından Atatürk iki defa idama mahkum edilmiş ama idam gerçekleştirilmemiş…

***

Sanki Atatürk padişahın elinden kaçarak 19 Mayıs’ta Samsun’a gitmiş ve ondan sonra Erzurum’a gitmiş.. Tüm bunları Padişah Sultan Vahdettin’den gizli olarak yapmış… Bir de kadının başörtüsü ile mücadele eden Türkan Saylan’lar gibi ve sıraladığı diğer isimler cezaevine  konulmuş ve cezaevinde suikaste uğramış gibi anlatıyor.. Dönemin hükümetine çok büyük iftira ederek sanki Türkan Saylan cezaevinde hastalığıyla ölmemiş, kendisine suikast hazırlanmış gibi bir senaryo düzenlemeye çalışıyordu.

***

Sevgili dostlar Allah encamımızı hayreyleye..

Bu devlet bu yüzyıl içerisinde ne kadar sahtekar anlayışlar içerisinde, sırtından hançerlenmiştir?!

Millete karşı kullandıkları kirli ideolojilerinin hepsini Atatürk’e mal ederek Atatürk’ü milletin gözünden düşürmeye çalışan ihanet erbapları, dün olduğu gibi hala da, “kin ve nefret” kusmaya devam ediyorlar…

Onun için bunların, maskelerini düşürmek gerekir..

İşte onu da biz kendimize şiar edinmiş durumdayız..

Dün olduğu gibi, bugün de aynı davanın neferi olarak., “kalemimizin yazdığı kadarıyla” dillendirip, söylüyoruz, yazıyoruz…

En derin saygı ve sevgilerimle….