DARBECİLER CEZAEVİNE MARŞ MARŞ!?

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede siz değerli okurlarımızla yaptığımız sohbetler ve tespitlerimiz rastgele anlamsız havadan cıvadan bahsetmiyoruz.

Ülkenin ve milletin “kanayan” hadiselerin, “bam teline” dokunuyoruz...

Araştırıyoruz, inceliyoruz, “doğruluğuna” inandığımızda da, kamuoyunun önüne koyup, haykırıyoruz!..

Dün olduğu gibi bugünde; temel ilkemiz “hakikatlerin” arkasında, olmak, küfrün ve zulmün de karşısında durmaktır...

***

Söze dünkü, görsel ve yazılı medyanın sürmanşetlerine ve ana manşetlerine, bakarak başlayalım...

İri puntolu, haber başlıklarının ekseriyeti; 28 Şubat’a dair!...

O dönemde, olup bitenler ve sonrasında “İyi çocuktur” diyen darbeci generaller!...

Ve bunların, gencecik subay, astsubay, yedek subay, teğmenleri vs. kendi kirli emellerine alet etmek üzere, nasıl yola çıktıklarını, bilmeyen yok!...

Himayelerindeki askerleri, kendi lehlerine sanki köleleriymiş gibi kullandılar.

Post modern batı çalışma grubu vs. vs.

Nihayet 28 Şubat davasında Yargıtay’ın müebbet hapis cezalarını onadığı Çevik Bir, Çetin Doğan ve Erol Özkasnak’ın da aralarında bulunduğu 14 cuntacı için zindan süreci resmen başladı.”

Bu şekilde haber olarak yazılan ve insanları meraka sürükleyen bu tür konular elbette ki önemlidir ve bize göre manşetlere ve sürmanşetlere taşımak da gazeteciliğin en başta gelen görevlerinden birisidir.

Zira 28 Şubat, toplumun, ülkenin varlığını, birliğini, bütünlüğünü zedelemek için yapılan büyük bir fitne unsuru olduğu tartışılmaz bir gerçektir...

Dışarıdan kumanda edilerek Türkiye’nin başına bir darbe halini yaşattı, 28 şubat akımı!...

Devletin Başbakanı merhum Erbakan ile yardımcısı Sayın Tansu Çiller Hanımefendi hedef alındı...

Hakaretlerle, sövmelerle, küçük düşürmelerle, devletin yetkisini ellerinden aldılar...

Gasp yaptılar...

Milli iradenin temsilcilerini prangalı halde; evlerine gönderdiler.

Tabi Türkiye’nin başına ondan sonra ne geleceğini açıkça söylememiş olsalar da “Görünen köy kılavuz istemez” misali her şey açıktı.

Mesela; bu darbeci paşaların çoğunun gerçek kimliklerine bakıldığında, dış mihraklara bağlı ve Türk kanını taşımadıkları görülmektedir..

Ama her nedense; kilit noktalara gelmişlerdir..

Her zaman söylediğimiz gibi; “Zi’bi müteğannim.”

Yani “kendini kuzu postuna büründüren saldırgan kurtlar.! “

Bunlar işte böylesi zihniyet ve karaktere sahiptirler...

Tek hedefleri vardı...

İslamiyet’i ortadan kaldırmak...

İnanan Müslümanların genç kızlarını, kadınlarını İslam dışı bir ahlakla donatmak...

Türkiye insanının aile mefhumunu ortadan kaldırmak...

Bu rotada, faaliyet gösteren birer hıyanet şebekeleriydi bunlar!.

Biz o gün de tıpkı bugün gibi; haykırmış, yazmış, sesimizin çıktığı kadar, “sizin zihniyetiniz ve anlayışınız İslam’ı yok etmek üzere kurgulanmıştır” demiştik..

Zira, o evreyi yaşayan, bilen biriyiz..

O maskeli yüzleri, tanıyorduk ve biliyorduk.

Bu memlekette kimin nerelerden yürüyerek geldiklerini bilmemek safdilliktir.

Biz de onun için tespitlerimiz doğrultusunda 28 Şubat hıyanet erbaplarının Türkiye’yi nerelere sürüklemek istediklerini ve başta Yaşar Büyükanıt dâhil olmak üzere İlker Başbuğ’lara kadar…

Hepsi Siyonist İsrail’le işbirliği içinde oldukları gibi, onların nam-ı hesabına, bu ülkeyi ve bu ülke insanını dinden uzaklaştırmayla meşgullerdi...

Yeniden dinsizlik potansiyelinin çoğalması için, var güçleriyle çalışıyorlardı...

Öyle pervasız ve şuursuzca hareket ediliyordu ki; Yüce İslam dininin ruhuna hakaret ederek “irtica” yaftasını yapıştırmaya çalışıyorlardı.

Devran döndü...

Şimdi, Müslümanlara karşı kazmak istedikleri çukura kendileri düştü.

Tabi tarih bunu kaydetmiştir.

Sille-i hudanın sesi yoktur

Bir vurdu mu çaresi yoktur”

Hep ifade etmişimdir...

Eğer ki, memleket zalim, despot, jakoben anlayışlara karşı sustuğu müddetçe, onun iştihasını artırır, şehvani arzularını güçlendirir ve daha bir saldırgan hale gelir!?..

Yıllardan beri de yazıyoruz, çiziyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformasını, mücahitlik ruhunu, yükseklerden indirip kendi kirli emellerine alet edip ABD’ye köle olanlar, ne bu vatanın ordusuna mensup olabilirler?..

Ne milletine ve ne de Türkiye’nin “kimliğini” taşıyabilirler...

Şükürler olsun ki, “emelleri kursaklarında” kaldı..

Başaramadılar.

Çünkü; “batıla odaklı” köle bir kültürün, medeniyetin ve inancın, “boyunduruğu” altında bulunuyorlardı.

Evet, Türkiye, artık sağlam zemin üzerine oturmuştur.

İslam binalarını temel faktör olarak inşa edip millete sunmanın zamanı gelmiştir, hatta geçmek üzeredir.

Yüce İslam dini kutsal mezheplere, inançlara sahip bir din olarak bilinmektedir.

Zira yüce kitabımız bunu emrediyor.

Dinler arasındaki en yüce din Allah nezdinde İslam dinidir.”

İslam dininin gerekleri neyse milletçe el ele verip, onu yerine getirmek lazım..

Bu yapılmadığı takdirde ülke her zaman için biraz daha kötüleyerek geriye gitme hali kaçınılmaz hale gelir!...

Şunu da hatırlatalım...

Dünkü yazımızın son bölümünde belirtmiştik...

Asya zemininde İslam’ın nuru parlaya parlaya gelecek, tüm insanlığa Kur’an nuru doğrultusunda eğitimler verilecektir...

Küfrün, edepsizliğin, dinsizliğin mumları yatsıya kadar yanmışsa da fakat heyhat, illa ki o küfrün mezalimi dağılacaktır.

İşte Afganistan’daki Taliban’ın ABD’ye karşı yaptığı gibi…

Nihayet ABD, Afganistan’ı bıraktı gitti.

Ki 10 sene orada kalmasına rağmen.

Demokrasileri de sıfıra indi, itibarları da sıfıra indi.

Çapulcu, vurguncu, hırsız bir hale düştü ve dünyaya bu şekilde nam verdi.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar...