DÜŞMAN DÂHİLİ OLUNCA!?

Evet, sevgili okurlar.

Bu köşede zaman zaman önceden yazıp tespit ettiklerimiz, gelecekte her nedense bir bir meydana çıkıyor, milletçe başımıza geliyor.

Zira görünen ve bilinen şudur ki;

Bu rejim, bu yasalar, bu anayasa, bu sistem, tamamıyla dış mihraklar tarafından hain planlarla kurgulanmış bir sistem olup ülke menfaatine, millet yararına zerre kadar işlem görmeyen bir sistem ve bir rejimin uygulaması söz konusudur.

Gelen giden muhafazakâr hükümetler her ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, illa ki bu yasaların hegemonyasından kendilerini kurtaramıyorlar.

Vicdanları ne kadar sızlıyorsa sızlasın, orta yerde dipçik ve şeflik döneminden kalan bir rejim var; bunun adı da Kemalizm’dir, Laikliktir, dinsizliktir ve imansızlıktır.

Seküler vesayettir.

 

***

 

 

Zira gençliğin, bu milli eğitimin yetiştirmiş olduğu bir neslin olması hasebiyle, Allah’ı tanımadığı için, Hz. Muhammed (s.a.v)’e intisap etmediği için, ahiret gününe inanmadıkları için, onlar için insanların katli bir hiçtir.

Ha bir insanı öldürmüşsün, ha bir tavuğu kesmişsin.

Çünkü aldıkları talimat gereği buna uymak zorundalar.

İslam’a inanmadıkları için, Batıl’a teslim olmuş durumdalar.

Oysaki milletçe kendi bütçemizle, kendi vergilerimizle, milletin kendi alın teriyle beslenen bir siyaset, bir parlamento ve ne yazık ki o parlamentonun içindeki hizipleşme unsurunun mevcudiyeti Batıl’a "hizmet" ediyor.

 

 

* * *

 

Bakınız, sevgili okurlar.

Bir önceki gün, yani ayın 17’sinde resmi mesainin bitimi sonrasında Ankara’nın göbeğinde askeri servis konvoyunu takip edip, canlı intihar bombası kuruluyor ve patlama gerçekleşiyor.

Askeri personellerden 28’i derhal vefat edip şehit olurken, 61 kişi de yaralanıyor.

Dün ise Diyarbakır-Lice yolunda askeri araca kurulan pusuda 6 asker şehit oluyor.

İdil'de ise bir polis ile bir asker şehit.

Nerdeyse üç aydan beri Diyarbakır Sur ilçesine, yani eski Diyarbakır’a yerleşen hain PKK terörist unsurları bir türlü bitmiyor.

Ve de arkası gelmiyor.

Devlet, hükümet ne kadar çaba gösterirse göstersin, Cumhurbaşkanı ne kadar iyi niyet gösterirse göstersin, Başbakan ne kadar kamuoyu önünde eziklik içerisinde konuşursa konuşsun, tüm gerçekler meydanda.

Kamuoyu ifadesiyle bunu ifade ediyoruz.

Terörle mücadele edebilmenin yegâne çaresi; bu sistemi, bu yasaları, bu anayasayı, millet adına, ülke hesabına, milli iradenin gücüyle değiştirmektir.

Bu sistemden, bu Kemalizm rejiminden, bu laisizmden, batıdan ithal edilmiş bu yasaların, bu kanunların, bu halkı, bu ülkeyi bir yere götüremeyeceği aşikârdır, nettir, hiç kimse de bunu inkâr edemez.

Hiçbir vicdan da buna tahammül edemez.

Kim olursa olsun…

Mevcut olan hal, söylediklerimizin bin katını ifade ediyor.

 

***

 

 

Batı dünyasının, BM’nin, ABD’nin, Rusya’nın yüz sene evvel ittifak ile Osmanlı imparatorluğunu hangi entrikalarla yıkmışsa, hilafet-i İslamiye’yi nasıl dağıtmışsa, tüm İslam dünyasını nasıl bölük pörçük edip paramparça etmişse…

Ve o büyük Osmanlının miraslarını bugün devletçiklerin eline verip, batının, Amerika’nın, BM’nin kumandasıyla yönetiliyorsa ve sözde müttefik olarak bildiğimiz NATO ve ABD, teröre göz kırpıyorsa ve ezeli düşman olan Rusya’nın acımasızca Suriye’deki masum insanların, ailelerin kökünü kazıp yok etmesine göz yumuyorlarsa, hatta bıyık altından gülüp birbirlerine göz kırpıyorlarsa…

Daha ne zamana kadar devletimiz buna dayanabilir, buna göz yumabilir, bunlara dost diyebilir?

Doğrusu düşündürücüdür.

Kahraman TSK olsun, Polis teşkilatlarımızın imanlı, izanlı, mütevazı, inançlı gençleri olsun…

Bu sistemin bu değerli insan sermayemizi hiçbir zaman kötüye kullanmamamız lazım…

Göz göre göre teröre hedef oluyorlar.

Ve hala da siyasiler tarafından nutuk atılarak “Kahrolsun, bunların kanı yerde kalmaz” gibi şişik ve kabarık kelimeler kullanılıyorsa da kullanılsın, milletin yarası çok derindir.

Tüm bunlara rağmen, her şeyden önce, bu inanç paralelinde adım atmamız gerekir, yönümüzü tespit etmemiz gerekir ve ona göre yeniden milli mücadele ruhunu yaşatmamız gerekir.

Buna da ulaşıp başarabilmemiz için her şeyden evvel içteki hain düşmanları tespit etmemiz lazım.

Sadece üç beş tane baldırı çıplak insanları maşa olarak kullananlarla kalmamamız gerekir ki ona göre devlet bir yere gelsin.

Hala da PKK ihanetiyle kalkıp oturanlar, DHKP-C’nin, şunun bunun kahpece hıyanetlerine göz yumarcasına, onları görmezlikten gelmesi daha ne zamana kadar devam edecektir acaba?

Hele hele şerefli, izzetli, namuslu, dindar Kürt milletini yanıltarak, onların bir esir muamelesi ile karşı karşıya olduğunu aldatıcı ifadeler kullanarak, Türkler ve Kürtleri birbirine düşürerek, tarihi mozaikleşmiş bir İslam unsurunu parçalayarak yanlış yollara sürükleyen bir siyasi yapılanmayı bünyesinde barındıran bir rejim ile nasıl yola çıkılabilinir ki?

Dindar bir Kürt milletinin tarih boyu şerefle, haysiyetle, Hz. Muhammed (s.a.v)’in dinine intisap etmiş, Selahaddin-i Eyyubi’nin torunlarını dininden caydırarak, Zerdüştlük dinine mensup olmalarını ve Zerdüşt şeytanını Peygamber göstermekle Kürt milletinin iman ve inancını alt üst edip yola çıkan bir anlayışı ne yazık ki TBMM’ne taşımış bir rejimle karşı karşıyayız.

Ve o rejimin adı da Demokrasidir.

 

 

* * *

 

Evet, gerçekten düşman içtendir.

Bu içteki düşman ne yazık ki demokrasi adına, hukuk adına, özgürlük adına, milli irade namına, TBMM’ne taşınmıştır.

Ve buna rağmen, TBMM’ndeki tüm partiler bu mel’un terörü kınamak için ittifak ederek imza atmak istiyor.

Ama HDP envai türlü bahanelerle kınamanın altına imza atmıyor.

Böylesine tutum ve davranış neyi ifade ediyor acaba?

Bu çok aşikârdır.

Kimin kimin yanında olduğu da çok açıktır.

Buna rağmen hala da rejim göz yumuyor ve militanları, maşaları gözaltına alıyor.

Ama maşaları kullananlara bir şey yok.

Evet, bugünkü yazımızda başlık olarak kullandığımız “DÜŞMAN DÂHİLİ OLUNCA” ifadesi yerli yerinde bir ifadedir.

Harici düşman dâhili düşmana el atmış maşa olarak kullanıyor, besliyor, talimat veriyor, hala da devlet büyüklerimizden hedef şaşırtırcasına olaylar başka yönlere çekiliyor.

 

* * *

 

Bakınız, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, İslam tarihinin ana projesidir ve gerçek planıdır.

İslam tarihi ortada…

Kur’an her şeyi dile getirmiş, her şeyin başında münafıklık, yani kimliği meçhul tutan iç düşmanlar hakkında 317 tane ayet yazılmıştır.

Bunların başını çeken de Kur’anın 2. suresi olan “Bakara” suresi…

Surenin başlarında tam 13 tane ayet münafıkları anlatıyor, kimliklerini deşifre ediyor ve şöyle diyor;

“Münafıklar dahili düşmandır, ama kendilerini dost gösteriyorlar”

Büyük İslam Allâmesi Bediüzzaman Hazretleri de diyor ki;

“Gerçekten düşman meçhul olduğu zaman zararı daha fazla ve daha pek oluyor.

Yani zararlı bir saldırgan, vahşi bir hayvana dönüşüyor gibi davranıyor, kandırıyor, kandırıcı olunca daha da şeytanlaşıyor.

Aldatıyor, aldatıcı olunca daha da bozguncu oluyor.

Hele hele içten olunca, yani memleketin içine, devletin içine girmişse, onun verdiği fitne ve zarar pek büyük oluyor.

Zira dâhili düşman, içteki milli gücü dağıtıyor, zayıflatıyor, milletin cesaretini azaltıyor.

Oysaki harici düşman bunun tam tersinedir.

İslam’da nifak, kimliğini gizli tutmak ve kimliğini deşifre eden devlet unsurları olsa dahi, onların verdiği zarar cinayetin dik alasıdır ve affedilmeyecek kadar ahlaksızlıktır”

“Hırsızın izini takip etmektense, kendisi orta yerde zaten, izi takip etmeye gerek yok onu yakalamak istersen yakalarsın” örneğiyle yola çıkarsak, olayımız da aynen böyledir.

Ajanlar kol geziyor, hem Rusya’nın KGB ajanları hem de Katherina’nın piçleri Türkiye’de ve İslam dünyasında saklanıyor ve rahatlıkla çalışıyor.

Keza BM’nin de, ABD’nin de, Yahudi’nin de, Siyonizm’in de…

Tüm haçlı emperyalizm ajanları içimizdedir, kol geziyor.

Hem de siyasetin bünyesinde besleniyor.

Allah bu memleketimizi, bu insanlarımızı, tüm bela, fitne unsurlarından korusun, İslam şuuruyla bizleri şuurlandırsın ve budala bir akılla yaşamaktansa, şerefli bir ölümü bize nasip eylesin.

Keza devlet adamlarımıza da öyle…

Bu şekilde dua etmekten başka bir çare bulamıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar….