DÜŞMAN DÂHİLİ OLUNCA!? (III)
Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi “DÜŞMAN DÂHİLİ OLUNCA” başlıklı yazı
serimiz birçok yönüyle siz değerli okurlarımızın dikkatini çekmiştir.
Ve daha önceki yazılarımızda da aynı menvzuulara dikkat
çekerek, şöyle demiştik…
“Ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç çürümez”
Bu söz atasözüdür, nerdeyse her kültürde vardır.
Elbette ki bizim de kültürümüze yerleşen bir atasözüdür.
Ve bizim Kürtlerin de, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
bulunan Kürt toplumunun atasözü olarak da şöyle telaffuz ediliyor;
“Kurme dâre jı dare nebî
Dâr hışk nabê”
Yani aynı mana, ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç
çürümez.
Evet, bu ifade başlık olarak kullandığımız “Düşman Dâhili
Olunca” ifadesinin bir delilidir.
Yıllardan beri Türkiye’yi terör belasıyla karşı karşıya
getiren unsurların dışarıdan beslenen dâhili düşmanların olduğundan hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
Bunu tüm yazılarımızda vurgulayarak kaleme alıyoruz.
Özellikle nerdeyse üç aydan beri Diyarbakır’ımız başta
olmak üzere bölgenin birçok il ve ilçelerini sarsabilecek kadar hain terör
örgütleri şehir içine girerek diretmişler, direnmektedirler ve direnmeye de
devam edecekler gibi görünüyor.
Ama bu güç, bu kuvvet, bu masrafsız ve kaynaksız sermaye
nereden geliyor diye kendi kendimize sormadan geçemiyoruz?
Keza bunu devleti, ülkeyi, kamuyu yöneten, bu iktidara
sorduğumuz gibi şimdiye kadar gelen giden tüm iktidarlara da sorulmuştur.
Ancak kimse cevap vermemiştir?
Yasama erki durumunda olan parlamentodan da bunu
soruyoruz.
Ve de sorulmalı...
İster muhalefet olsun, ister iktidar olsun, “Görünen köy
kılavuz istemez”.
PKK’nın arkasında duran devlet beslemeleri, bıyık
altından gülerek diyorlar ki “Hendek kazması gibi olağan bir hak olamaz,
elbette ki şehir içinde hendek kazacaklar”
Bunu söyleyen HDP’nin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş.
Gerek kamuoyu olsun ve gerek bize göre olsun, bu ifadeyi
kullanan kim olursa olsun suç işlemektedir.
Ve devlet haini olarak ilan edilmesi gerekir…
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, PKK’nın arka
bahçesi durumunda olan böylesine siyasi bir yapılanmayı meclise taşımıştır..
Bu da, köhne bir anayasanın gölgesinde olmuştur…
Hem de kanunların, yasaların himayesi altında Meclis'e
taşınmıştır.
Ve buna da, demokratik hukukun üstünlüğüne inanan
devletin(!) vazgeçilmez gerçeklerindendir diyorlar.
Sorarım siz değerli okurlarımıza gerçekten böyle midir?
Bu ne yanlış bir felsefe, bu ne yanlış bir ibretnuma bir
ideoloji?
Devlet terörü kışkırtanlara karşı suskunluk tercih
ederken, bir yandan demokrasi ve hukukun üstünlüğü diyor, öbür yandan da PKK’lı
teröristlerle savaşıyor ve Anadolu kuzularını şehit düşürüyor.
Ne yaman bir çelişki, bu nasıl bir hal?
Yani gerçekten bir hukuk ve demokrasi anlayışı mıdır bu?
Gerçekten öyle midir?
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Dünkü yazılı medyanın bilinen, çok satan Star Gazetesinin
manşetinde şöyle bir haber okuduk..
Hem de siyah ve büyük puntolarla yazılmış bir haber…
Haberin yanı başında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanı Gültan Kışanak’ın büyük bir fotoğrafı..
Star’ın özel haberi olarak basılmış…
Haber aynen şöyle,
“Bodrum hapsinden Rus desteği çıktı”
PKK’lıların altı saat bodrumda hapsettiği Kışanak,
Sur’dan çıkar çıkmaz örgütün talimatlarını yerine getirmeye başladı.
KCK’lılarla buluşan Kışanak’ın ‘Direnin, Ruslar yardıma
geliyor, silahlar yola çıktı bile’ dediği tespit edildi."
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Bundan daha açık, net ve bariz, birilerinin hıyanetini
gün yüzüne çıkaran başka bir ifade olabilir mi?
Bundan daha açık ve net bir ifadeden başka ne ifade
edilebilinir ki?
Peki, Gültan Kışanak bir devlet kurumunun başında değil
mi?
Yani Büyükşehir Belediye Başkanı.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin bir kurumudur.
Ve bu kurumu yöneten demokratik hukukun üstünlüğü (!)
çerçevesinde seçmenlerin oylarıyla bu göreve getirilip, seçilmiştir..
Bu demektir ki demokratik seçimle oraya getirilen
kimseler, ülke düşmanları da olsa veya ülkenin ezeli düşmanlarıyla işbirliği
yapsa da suç değildir.
Eğer suç değil deniliyorsa, buna halkın gücü dayanmaz.
Halk, der demez iktidara da yasaları elinde tutanlara da
“Artık yeter” der.
Bu terörü uygulayan, çoğaltan, şımartan, reklamını yapan
dolaylı yoldan da olsa rejim yapıyor.
Öbür yandan yine demokrasi adı altında Avrupa Komünist
Parlamenter çeteleri ikide bir Diyarbakır’a heyetler haline gelip bu siyasi
yapılanmayla işbirliği yaparak plan ve projeleri verdikleri aşikârdır.
Peki, sormazlar mı gerçekten bu milletin bütçesine yazık
değil midir?
Siz eğer güdümlü bir siyaset ile ülkeyi yönetiyorsanız,
bu milletin güdümlü siyasete tahammülü yoktur.
Bu milleti ve devleti kendine düşman ilan eden PKK
terörünün arkasında durup, silahlanmasına kadar tüm imkânları sağlayan
insanları nasıl olur da devlet bütçesiyle besliyorsunuz, barındıyorsunuz ve
devleti yıkmak için görev veriyorsunuz?
Bize göre bu ibret verici!..
Büyük şaşkınlıklar doğuracak hallerdir ve toplumu da
hayal kırıklığına uğratacak kadar safdilliktir ve budalalıktır.
Halk, ciddiyet istiyor.
Halk, izan istiyor.
Halk, devletin devlet olarak varlığını istiyor karşısında
Hem nalına hem mıhına vurmakla, yönetimler ve iktidarlar
bir yere gidemez, sonuç itibarıyla ömürleri kısa olur.
Ne oluyor beyler?
Devekuşu misali avlanmak isteyen avcıyı kandırıyorcasına
başını kuma gömüyor, ama koskocaman gövdesi dışarıdadır, dışarıda olan gövdesi
zaten onu ele veriyor.
Tıpkı yürürlükte olan mevcut iktidarın, parlamentonun ve
devletin siyaseti gibi.
Doğrusu bu halk, buna akıl sır erdiremiyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.