EMPERYALİST KİRLİ İTTİFAK!?

Evet, sevgili SÖZ okurları.

Yıllardır emperyalist Siyonist İsrail’in hayal ettiği “Büyük Ortadoğu Projesi” adım adım ilerlerken ve bunun arkasında gizliden yürüyen ve hiç taktik belirtmeden emperyalist Haçlı ABD ile Bolşevik Rus Emperyalizminin ittifakı her gün biraz daha gün yüzüne çıkmaktadır.

Yıllar öncesinden günümüze kadar gelen bu karanlık tehlike ne yazık ki siyaset camiamız ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun, bunu bir türlü kendine yediremiyor ve “düşman budur” diyemiyor, gösteremiyor.

Neden mi?

Zira yüz yıl önceki İttihat Terakkinin uzantısı durumundaki rejim ve rejimin bünyesinde oluşa gelen siyaset, hep güdümlü bir siyaset olma hasebiyle milli irade ne kadar güçlü olursa olsun, devlet o rejimin tespitlerinden dışarı çıkamıyor.

Rejim gerçekten güdümlü bir rejim…

Her ne kadar milli kelimeleri kullanılıyorsa da içi boş kavramlardan ibarettir.

Cumhuriyet, laiklik, hukukun üstünlüğü vs. vs.

En çarpıcısı da milli irade…

Milli irade hâkimiyeti deyince her şey biter.

Zira TBMM’nin duvarına altın harflerle yazılı bir kavram ki Mustafa Kemal’in oraya yazmış olduğu bir slogan.

"Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir"

Ama millilikle, iradeyle, milletin gücüyle uzaktan yakından alakası yok.

Çünkü içten hain planlarla vuruluyoruz, farkında değiliz.

Farkında olsak dahi sesimizi çıkaramıyoruz.

Ne yazık ki idare-i maslıhatla geçiştirmek istiyoruz olayları.

İktidar, Cumhurbaşkanı…

Ne kadar iyi niyetle devleti yönetmek istiyorlarsa da, hükümleri bir yere kadardır..

Çoğulcu parlamenter sistemi; "ayağa" prangadır..

 

 

***

 

Baksanıza!

Ana muhalefet partisi lideri, her gün biraz daha hırçınlaşarak Cumhurbaşkanına ağza alınmayacak "hakaretler" sarf ediyor.

Ama beş seneden beri Suriye’yi tüm Rusya mezalimine peşkeş ettiren, mezhepdaşı olan hain Esed’e toz kondurmuyor.

PKK terör örgütünün savunucusu HDP’yi her gün biraz daha küçük bir yandaş olarak büyütmeye çalışıyor ve ittifak içerisinde.

Ama ülke nereye gidiyor, umurunda değil.

Halkın başına gelenler…

Allah’ın her günü Diyarbakır’da verilen asker, polislerin şehit sayısı gittikçe kabarıyor.

Fakat Kemal Kılıçdaroğlu’ndan “Ah vah” çıkmıyor.

Hep bıyık altından gülercesine “Oh” diyor.

Çünkü onun için ne kadar terör kabarırsa o kadar zevk alıyor ve beklediklerinin bir gün vuku bulacağı ümidini taşıyor.

Aman Allah muhafaza eylesin.

“Ya Rab, bu memleketi, bu ülke insanımızı, bu devletimizi, bu milletimizi, CHP’nin ve onun yandaşı diğer muhalefetin şerrinden, kötü niyetinden koru” diye dua ediyoruz.

 

* * *

 

Evet, başta dedik ya.

Emperyalist kirli ittifak…

Haçlı ABD ile Bolşevik Rusya ve Siyonist İsrail’in kirli ittifakları içerisinde bekledikleri “Büyük Ortadoğu Projesi”, yani Dicle-Fırat arasındaki “ard-ı mevut” “Vaat edilen toprağın alınması projesi”.

İşte bu kirli ittifak Türkiye’nin içine de girmiştir artık.

Hem de bayatlamış, kirli, içi boş bir demokrasi aldatmacasıyla her gün biraz daha ilerliyor.

Doğrusu, insanı en çok zorlayan ve üzen olay şudur ki ülke oluk oluk kan kaybederken, siyasetçilerimiz hala da demokrasiden dem vuruyorlar…

Demokratik sistem olarak emperyalist dünyanın diğer milletlere yutturmaya çalıştığı demokratik sisteme ne yazık ki hiç de onlar inanmıyorlar.

İnanmamakta da haklıdırlar.

Çünkü onlar da biliyor kandırmacadır, sahteciliktir ve aldatmadan ibarettir.

O aldatmanın arkasına sığınan bu karanlık güçler, her gün güçsüz ülkeleri, özellikle Asya kıtasındaki Ortadoğu İslam ülkelerini birbirine peşkeş ettirme gayreti ve planı içerisindedirler.

 

* * *

 

Bakınız, sevgili okurlar.

Nerdeyse iki ayı bulan Diyarbakır’ın Sur, Şırnak’ın Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde vuku bulan bu terör hareketi toplumu oldukça rahatsız etmektedir.

Her gün Anadolu’ya giden asker ve polisin şehit cenazeleri büsbütün her tarafı sarsıyor.

Ama devlet, iktidar, jandarma ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Milli İstihbarat birimleri hala da hainleri deşifre etmemenin direnişinde.

Ne yazık ki bu hainlerin kim olduklarını devlet titizlikle sır gibi saklıyor.

Bakınız, Diyarbakır’da ilk olarak Dört ayaklı minarenin dört kaidesine roket attılar.

Allah’tan minare yıkılmadı.

Ardından Fatihpaşa’daki Kurşunlu Camii’yi delik deşik ettiler, yaktılar, yıktılar.

Yine kimse bir şey söyleyemedi.

Yine Fatihpaşa Mahallesindeki Hacı Hamit Camisinin minaresi olduğu gibi yere serildi.

Kim bunları yaptı; PKK yaptı?

Bunu diyen resmi ağızların çoğu “Örgüt yaptı” diyor.

“Terör örgütü” demekten üşenen resmi ağızlar var.

Dün de bu köşede belirtmiştim.

Bazı Bakanlar beyanat verirken ya içimizdeki bazı devşirme Ermeni kökenli ve gizliden gizliye PKK yanlısı kimliklerin tesiri altında kalıyorlar veyahut da ne söylediklerinin farkında değiller.

Birileri sadece “PKK” diyor, birileri de sadece “Örgüt” diyor.

“PKK hainleri” demiyor, “Terör örgütü” de demiyor.

Hem de resmi ağızlar.

 

 

 

***

 

 

Dahası…

Sur’un içindeki mahallelerde yıkılan, yakılan camilerin yanı başında bulunan Meryem Ana Kilisesi ve Ermeni Katolik tarihi Hıristiyan Kilisesi var pırıl pırıl, dimdik ayakta.

Tek bir kurşun atılmadı, tek bir kilise binasının camına veya taşına, toprağına bile dokunulmamakla beraber, her nedense bunu dahi resmi sıfatlar halka anlatmaktan ya çekiniyorlar veyahut da işlerine öyle geliyor.

Bu da demokrasi gereği midir yoksa(!?)

Eğer demokrasi gereğiyse niye camilere demokrasi yok da kiliselere var?

Onu da bilemiyoruz.

Peki, ya askere, polise ve Diyarbakır’a kurşun sıkan ve öldürülen keskin nişancıların üzerinden ABD menşei askeri kimliğe ne diyorsunuz?

Ya öldürülen teröristin vücudundaki diğer alamet-i farikalarda gayrimüslim olduğunu gösteren bazı belirtilere ne diyorsunuz?

Ama ilginçtir ki resmiyet bunları deşifre etmiyor.

Her nedense medya bunları öğreniyor ve tespit ediyor.

Ama medya ne kadar yazarsa yazsın, mühim olan resmiyetin ağzından çıkması lazım.

ABD patentli silahlar, mermiler, etiketler, kimlikler ve cesetlerin üzerinden çıkan bazı alamet-i farikalar, açık ve net olarak görüldüğü halde kamuoyuna deşifre edilmiyor.

Demek anlaşılan budur ki milli iradeyi temsil eden siyaset illa ki gizliden bir yerlere bağlı kalıp, güdümlü bir siyaset olduğu için bir şey söyleyemiyoruz.

Ancak biz de Üstat Bediüzzaman gibi;

“Euzü billahi mineş-eşeytani ves-siyaseti” demek zorunda kalıyoruz.

 

* * *

 

Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi camiler yıkılıyor, kurşunlanıyor, minareler yıkılıyor, roketatarlar atılıyor.

Ama yanı başındaki Meryem Ana Kilisesi ile Katolik Ermeni Kilisesine hiç dokunulmuyor.

Sormazlar mı?

Hop, hop, hayrola?

Bundan daha acısı da resmi ağızların bunu açıklayamamaları…

En üzücü taraf da budur.

Ama illa ki olay “Kürt Sorunu” olarak algılanıyor.

Bize göre burada “Kürt Sorunu” artık yok, solda sıfırdır.

Sorun “Ermenilerin intikam alma sorunu”dur.

Yine de Allah, askerin, polisin zevalini vermesin.

Canhiraşane, kendilerini siper yaparak aslan yürekli Anadolu kuzuları çarpışıyorlar.

İnanın, bugünkü TSK’nın başındaki Genelkurmay Başkanı Sayın Org. Hulusi Akar Beyefendi ve genç dinamik ekibinin çalışma azminden, samimiyetinden, ciddiyetinden kimsenin şüphesi olmasın.

Diyebiliriz ki TSK’nın başında bulunan şahsiyet üstün başarıyla olayların üzerine gidiyor ve o üniformaya layık bir Genelkurmay Başkanıdır.

Bugüne kadar da gelen giden bazı Genelkurmay Başkanları böyle çalışmış olsaydılar ve bazı sol veya liberal görüşlü siyasilerin engeline takılmamış olsaydılar, bugün terörün “T” harfi bu memlekette olmayacaktı.

İnşallah bundan sonra da olamayacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar….