EVRİM TEORİSİ VE DİNDAR BİR NESLİN OLUŞTURULMASI!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız bu iki cümlenin mana değeri çok anlamlıdır.

Bilindiği gibi yıllardan beri, yani cumhuriyetin kuruluşundan bir sene sonra…

Yani 1924’te “Cumhursuz kurulan bir Cumhuriyetin” kurucu ekibi, çıkardıkları “Tevhid-i Tedrisat” kanunuyla, İslam dinini öğreten Medreseler, Kur’an Kursları, tekke, zaviye vs. gibi İslam kültürüne yönelik faaliyet içerisinde olan ne kadar İslam mefhumu varsa hepsinin "kapısına" kilit vuruldu…

“Tevhid-i Tedrisat” Kanunu uğruna hepsi kurban edildi, ortadan kaldırıldı, yok edildi.

“Milli Eğitim” müfredatı adı altında tek tipçi "vesayet" içeren öğretim kanunları çıkarıldı.

Böylece Kur’an ahlakıyla donatılmış bir neslin yetiştirilmesine devlet eliyle el konuldu…

İslam’dan nasibini almayan, İslam ahlakıyla donatılmayan, tabiri caizse boş beyinli bir gençlik yetiştirilmeye başlandı.

Ki temel hedefleri de buydu…

Türkiye'yi "Evrim Teorisi'ne" mahkûm etmek...

Hiç kuşkusuz ki, 95 yıldan beri “Milli Eğitim” müfredatı paralelinde yetiştirilen gençlik potansiyeli oldukça hem kendisine, hem ailelerine hem de ülkenin bütünlüğüne yönelik çok büyük çaplı zarar vermiştir.

Vermeye de devam etmektedir.

Öylesine zarar ki önlenmesi, ortadan kaldırılması için katiyen geçit verilmemiş, yasalar konulmuştur.

Adeta ne idüğü belirsiz, hasebi, nesebi belli olmayan, o dönemin Cumhuriyet kurucuları, buna başka kılıf uydurmakla, gününü gün ettiler…

Ve bu kanun koyucu, İslam dışı bir anlayışla yola çıkıp emeline kavuştu…

Ama olan bu millete oldu.

Bedeli çok ağır oldu.

Hala da bedel ödüyor.

Çünkü dinsiz, imansız, Allah mefhumundan yoksun, öylesine keskin bir gençlik yetiştirildi ki yüzde kaçta kaçı dağa kaçırılabiliyor, kandırılabiliyor ve katliamlar gerçekleştirmek üzere dağda eline silah verilebiliniyor...

Devletine, milletine yönelik acımasızca savaş açıyor, katliamlar gerçekleştirebiliyor.

Nitekim her şey ulu orta cereyan ediyor…

***

Peki, bunun sebeb-i mucibesi nedir?

Evet.

Her gün biraz daha Kur’an gerçeğinden uzak tutulan, Hadis’ten, Sünnetten mahrum bırakılan, ailevi terbiyeden fersah fersah uzaklaştırılan bir nesille, milletin ve ülkenin karşı karşıya kalmasıdır…

Oysaki dinsiz bir eğitim sisteminin varlığı söz konusu olamadığı gibi, teknolojisiz bir dindarlığın varlığı da söz konusu değildir.

Bu itibarladır ki Bediüzzaman Hazretleri “Münazarat” isimli kitabında 100 yıl önce şöyle bir ifade kullanmıştır...

"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder”

İşte bakınız büyük İslam düşünürü olan Bediüzzaman Hazretleri, inanan bir toplumun Milli Eğitim sistemini bu cümlelerle ifade ederken, bizim sözde ülkeyi kurtaran sözde cumhuriyetçi kahramanlar, ne yazık ki "Ulum-i Diniyeyi" Milli Eğitim tedrisatından kaldırdığı gibi, Fünun-u Medeniye’de de, yani teknoloji biliminde yetişen bir gençliğe de önem vermemişlerdir.

***

Milli Eğitim Bakanlığı..

Ve eğitim müfredatı; bir millet için, bir nesil için "hayatı" öneme sahiptir…

Toplumun tabiri caizse "can damarıdır…"

Ne yazık ki…

Yukarıda da dillendirdiğim gibi; "yıllar yılıdır" Milli Eğitim sistemi tabir caizse, "toplumsal barışı" dinamitleyen bir nesil yetiştirmesine hep uğraş vermiştir..

Çünkü sistem; tamamen antidemokratik vesayetçiliğe dayalı "uygulana" gelmiştir…

O'nun için, hep buradan aktardığım gibi; Milli Eğitimin bünyesindeki "Eğitim ve öğretim" müfredatı değişmesi gerekir…

Eğer "İslami değerleri" öne alan bir değişime gidilirse; işte o zaman görülecektir, bu memleketin yıllardan beri nasıl arkadan vurulmuş olduğu ortaya çıkacaktır.

Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz Beyefendi…

Sanırım ülkenin ve neslin "hakikatlerinin" farkına varılmış olunacak ki, "Eğitim Müfredatına" neşter atmaya hazırlanıyorlar..

Gelen-giden, hükümetlerin aksine ilk kez tarihsel olarak "Milli yaraya" tedavi reçetesi uygulanmak isteniyor.

Buradan, Sayın Yılmaz'ı candan ve yürekten kutlamak istiyorum…

Pek tabi ki, böylesi dirayetli, bilinçli ve imanlı bir Milli Eğitim Bakanının varlığı da ayrıca bir şans.

Ve bugün AK Parti bünyesinde olması da ayrıca sevindirici…

* * *

Bakan'ın açıklamasına göre; "Yeni müfredat" Eylül ayında başlayacak.

Yeni Eğitim-Öğretim yılından itibaren hayata geçecek…

Ders sayısı azaltılacak, ders içerikleri de sadeleştirilecek.

Bakan Yılmaz, "ders içeriklerini güncelleştirme, yenileştirme ve geliştirme çabalarımızın bir sonucu olarak taslak programımızı da tartışmaya açmak üzere askıya çıkarıyoruz.

Gelen görüşler doğrultusunda, değişim ve iyileştirilmeye gidilecek…

Buradaki hedefimiz; Ortak aklın süzgecinden geçirerek, öğrencilerimizin önüne getirmektir."

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Doğrusu, taslağın kamuoyuna açıklanmasından itibaren bir haylı tartışma söz konusu…

Ki bunların başında, Atatürk ve İsmet İnönü'ye dair anlatımlar ve "Evrim Teorisi" gelmektedir.

Önceki gün Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, bu yönde kamuoyunda yaşanan tartışmalara açıklık getirdi…

Atatürk ve İsmet İnönü’nün anlatıldığı konular azaltılacak…

Evrim Teorisi müfredattan çıkarılacak…

Tabi şu ifadesi de dikkat çekiciydi…

"Birey olarak çocuğunu dindar olarak yetiştirmek istediğini" fakat mevcut Milli Eğitim müfredatı buna geçit vermiyor…

Yusuf Tekin, Milli Eğitim müfredatının nasıl bir anlayışla hazırlandığını da anlattı.

Tekin değişiklik gerekçesini şöyle ifade etti…

“Müfredat, teknolojik, ekonomik, bilimsel ve sosyal alanlardaki gelişmelere göre belirli aralıklarla güncelleştirilmelidir.

Diğer ülkelerde ortalama 7 yılda bir müfredat değiştiriliyor.

Bizimki en son 2005’te değişmişti.

2014 yılı başından itibaren öğretmenlere, öğrencilere, velilere ve okul yöneticilerine bir anket uyguladık.

Ve çocuğun kendi yeteneklerini geliştirmesi açısından bu müfredat uygun mu diye sorduk.

Demokratik olmadığı, bilimsel gelişmelere kapalı, güncelliğini yitirmiş ve en önemlisi de dayatmacı ve ezberci olduğu yönünde sonuçlar çıktı?"

(Devamı yarın)

En derin saygı ve sevgilerimle.