HUKUK SİSTEMİ ARTI DEMOKRASİ EŞİTTİR EMPERYALİZME HİZMET!?

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri bu köşemizdeki yazılarımızın temel hedefleri, ana stratejisi, memleket meselelerine ışık tutmaktır...

Doğruya doğru, yanlışa da yanlış demenin mücadelesi içerisindeyiz..

Kendimize taahhüt etmişiz, varlığımız pahasına ülke meselelerini kendimize şiar edinerek; “çözüm bulmayı” hedeflemişizdir...

İyiye iyi, kötüye kötü demişiz.

Ancak gönül açıklığıyla bunu ifade edeyim ki tüm bu yazdıklarımıza rağmen, “hep milli iradenin” üstünlüğüne ve birliğine dikkat çekmişizdir...

Gerçek demokrasiyi savunmuşuzdur..

Devletin yanında olmuşuz, devletin ve milletin, ülkenin hukukunu savunmuşuzdur!.

Ne yazık ki gelen giden iktidarların, kozmopolit bir siyaset anlayışına bir türlü kendimizi anlatamamışızdır...

Ya da bizleri anlamamışlardır, anlamak istememişlerdir..

Siyasetçi ve ortaya koydukları politikalar, maalesef “milli iradenin” bütünlüğünü sağlamadıkları için olsa gerek “bizden” ırak kalmışlardır...

Ki inandırıcı da olamamışlardır..

Hazin olan şudur ki; ülkemizdeki politik oyunlar, nerdeyse devletin çok önemli kurum ve kuruluşlarını rant anlayışının merkezine dönüştürmüştür.

Hele hele kişisel ranta dayalı siyaset anlayışı her şeyin önünü almıştır...

Rant varsa siyaset vardır..

Rant yoksa, siyaset de yoktur..

Hal böyle olunca da devlet bir yere gidemiyor, devletin vermiş olduğu mücadeleye rağmen bir arpa boyu kadar ilerleme kaydedilemiyor..

İşte terör...

Her geçen gün; “gemi azıya” vurarak, kan akıtıyor..

Ve resmi dilin dayandırdığı nokta, TSK’nın PKK’yla mücadele etmesidir.

Kahraman Mehmetçiğin şehit vermediği gün nerdeyse yoktur.

Gerek Suriye’de, gerek Kuzey Irak’ta, gerek ülkemizin içinde olsun, nerede olursa olsun.

Terörün yapmış olduğu nerdeyse yanına kar kalıyor.

Niye mi?

Çünkü açık ve net olarak diyebiliriz ki terör devletin her tarafında kol geziyor, nerdeyse bir bölümünde resmiyet kazanmış durumda!.

Devletin bütçesi himayesinde kol geziyor ve şeklen devlet bu milletin alın terinden gelen vergilerle onlara bütçe oluşturuyor.

Bu hal, “Ben terörle mücadele ediyorum” dedirtmez, dedirtmemeli!?

Klişeleşen bir ifade..

“Terörle mücadele ediliyor?..”

Güzel bir ifade, peki ya sonuç!...

Sadra şifa veren bir netice yok..

Çünkü milletin gönlünü rahatlatabilecek bir teselli kaynağına dayalı değildir artık bu söylemler.

Zira hal-i âlem meydandadır.

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, her şey tüm çıplaklığıyla ortadadır.

Özelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, başta Diyarbakır olmak üzere bazı önemli Valiliklerin bünyesindeki çalışma şekli, nerdeyse muattal (durmuş) durumda.

Bürokratik engeller öne sürülerek, “bugün git yarın gel, olmadı öbür gün gel, bir hafta sonra gel, imza yetkilisi yerinde yok” gibi vurdumduymazlıklar söz konusu.

Hele hele bazı STK’lar.

Hele hele Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bünyesindeki OSB’nin yanlışları ve hukuk dışı mezalimleri...

Diğer yandan rant temini..

Hepsi alabildiğine diz boyu.

Ama kime anlatırsın?

Terör odaklarını kollayan ve koruyan, onlara gizliden gizliye sımsıkı bağlanan KCK mihraklarını veya PYD/YPG gibi terörün sözde kuruluşlarını besleyen ve hatta cirit atan devletten maaş alan öylesine kesimler var ki o kesimlerin bünyesinde öylesine şahsiyetler var ki; kimi derseniz?

Fiilen terör odaklarıyla iç içe çalıştığı halde ve haklarında resmi yazılarla valiliklere, kaymakamlıklara ve savcılıklara şikâyette bulunulmuş olmakla beraber, “tahkikat devam ediyor” sloganıyla iş yapmamak için milleti oyalıyor, devleti arkadan vuruyor kimse farkında değil.

Veyahut farkındadır da görmezlikten geliyor.

Günü gelir, bunları bir bir açıklarız.

* * *

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin sürmanşetine dayanıyoruz.

Deşifre ettiğimiz rezaletlere dayalı yanlışları da sıralayacağız.

Evet, dünkü sürmanşet aynen böyle;

“BAŞKAN ARAYIŞI”

Haber şöyle devam ediyor;

“Budak’ın istifasının alınmasından sonra AK Parti’deki İl Başkanı arayışı devam ederken, Cuma günü yapılan temayül yoklaması sonrası gözler Ankara’ya çağrılacak isimlere çevrildi.

AK Parti’de kim Başkan olacak?

Bu soruya yanıt aranırken, Cuma günü başvuru yapan aday adaylarıyla ilgili temayül yoklaması yapılırken, gözler Parti Genel Merkezine çağrılıp, burada yapılacak görüşmeye giden isimlere çevrildi.

Delegeler nezdindeki yoklamadaki Diyarbakır eski Milletvekilleri Kutbettin Arzu, Galip Ensarioğlu, Mine Lök Beyaz, AK Parti MYK Üyesi Alaattin Parlak ile eski MYK üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Yılmaz’ın isimleri ön plana çıktı.”

Evet, bu habere göre “AK Parti ne yapıyor, nereye gidiyor?” sorusunun akla gelmemesi mümkün değil.

Bu dile getirilen isimlerin içinde deneyimli, iyi niyetli insanlar var olduğu gibi, rantiyeci, “önce mücahit sonra müsait daha sonra da müteahhit” anlayışına sahip insanlar da yok değil.

Bize göre değişen hiçbir şey yok.

“Eski tas, eski hamam” demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Çünkü söylenen bazı isimler, partide hizmet yapmış, bölgeye Diyarbakır insanına kendi menfaatinden başka zerre kadar hiç kimseye yararları olmamıştır.

Nitekim Diyarbakır hep yerinde saymıştır.

Yanlış siyasete dayalı “Denenmişin bir daha denenmesinin ne kadar zararlı olduğunu” tarihi olsun, kültürel olsun, siyasi olsun, hep yaşanmıştır ve görülmüştür…

Ne olursa olsun bize göre böylesine partinin yıpranmış isimlerinin üzerine odaklanılması da bir fayda getirmez.

Ne partiye, ne de partiye gönül veren insanlara fayda getirmez.

Ne de Diyarbakır’a bir şey kazandırır.

Keşke “Eski tas, eski hamam” olmasaydı.

* * *

İkincisi.

Yine Diyarbakır Söz Gazetesinin birinci sayfasında siyah zemin üzerine beyaz yazıyla büyük puntolarla şöyle yazılmış.

“ACI HABERİ EVLAT NÖBETİNDE ALDILAR”

Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesinde PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen ve cenazeleri Malatya’ya getirilen 13 vatandaştan kimlikleri tespit edilen 6’sının ailesi Diyarbakır’da evlat nöbetinde acı haberi aldı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar;

“Irak’ın kuzeyi Gara bölgesindeki Pençe Kartal 2. Harekatına ilişkin kara operasyonunun başlangıcında 3 kahraman personelimiz şehit olmuş, 3 personelimiz de yaralanmıştır.

Harekât boyunca sözde üst düzey yönetici olmak üzere 48 terörist ölü, 2 terörist ise sağ olarak ele geçirilmiştir.

Böylece bilinen toplam 50 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Mağarada yapılan aramalarda alıkonulan 13 vatandaşımızın naaşlarına ulaşılmıştır.” İfadelerini kullandı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise aynen şöyle diyor;

“Karayılan’ı bin parçaya bölmezsek…”

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, İçişleri Bakanı Sayın Soylu; “Kuzey Irak’ta 13 kişinin PKK tarafından şehit edilmesine tepki göstererek “Murat Karayılan’ı yakalayıp bin parçaya bölmezsek, bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün” ifadelerini kullandı.

Allah razı olsun.

İçişleri Bakanı Sayın Soylu, içindekini dışarı vuruyor.

Devlet, vatan, millet uğruna büyük bir hırsla, ihtirasla, düşmanı yakalayıp o intikamın alınmasını kamuoyuyla paylaşmak istiyor.

Evet, haberler bundan ibaret.

Ama iktidar partisinin son zamanlardaki politikası, siyaseti, bize göre hiç de iç açıcı değildir.

Neden mi?

Zira 18 yıldan beri iktidarda olup, ülkeyi darbe ve vesayetçi anayasayla yöneten eski iktidarlar gibi AK Parti de o iktidarların uzantısı olarak, bu anayasayla memleketi yönetmeye devam ediyor.

Her ne kadar Cumhurbaşkanı, son zamanlarda bu darbeci vesayetçi anayasayı değiştirmek için, herkesi işbirliğine davet edip çağrıda bulunuyorsa da bize göre çok geç kalınmıştır.

Zira ülkeyi bir türlü suç ve suçlu potansiyelinden kurtaramamışlardır.

Suçlu oldukça rahat adım atıyor.

Çünkü meclistedir ve devletin bütçesinden faydalanıyor.

Suç ise kabardıkça kabarıyor.

Şu halde her zaman söylediğimiz gibi;

Deve misali sistemin her tarafı eğri büğrü…

Doğrultmaya kalkışmak isteyenler de bir türlü hedefine ulaşamıyor.

* * *

Sevgili dostlar!

Bugünkü sohbetimizi burada sonlandırmadan, yazımızın taşıdığı anlam paralelinde Yeni Şafak Gazetesinin yazarı, değerli dostum Yusuf Kaplan Hoca’nın dünkü yazısından birkaç paragrafı sizinle paylaşmak istiyorum..

“Bu ülke bağımsız değil. Bu ülkede “ipler” bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ!

Türkiye’deki laik hukuk sistemi “emperyalisttir”! Üstelik de Batılı emperyalistlerin kölesi katmerli bir emperyalizmdir bu!

Emperyalisttir”; çünkü Türkiye’de her şey laik hukuk makinasının esareti altındadır ve hukuk sistemi, halkın iradesinin yansıdığı yegâne kurumlar olan yasama ve yürütme üzerinde de tek hükümrandır; demoklesin kılıcı gibi durmaktadır.

Bu ülkede, görünüşte, kral da, krallık da yok! Ama gerçekte, bu ülkede hukuk, “kral”dır; hukuk sistemi ise “krallık”!

“Hukuk kralları”, bu milletin çocuklarına düşman muamelesi yapmışlardır! Türkiye’nin -paşa keyifleri nasıl istiyorsa öyle hareket eden- hukuk krallığının krallarının “astığı astık, kestiği kestik”tir!

O yüzden bu ülkenin ruh köklerinin yegâne temsilcileri âlimleri, öncü isimleri, hukuksuz hukuk krallığının kralları tarafından İstiklâl Mahkemeleri’nde yargısız infazla idam sehpasına gönderilmiştir!”

* * *

Ama heyhat!

Yusuf Hoca’nın bu söylemleri doğrultusunda bugünkü Türkiye’nin manzarasına göz attığımızda ne yazık ki bir çıkış yolu bulunamıyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.