HUKUK+ADALET=MÜSAVAT!?

El hak.. Doğru söze ve sonuca ne denilebilinir ki?. Yeter ki, “Salih amel” üzerinden somuta ersin.. Evet, yazı başlığımız bütünlük noktasında, milletin ve devletin bekası için; büyük önem taşımaktadır.. Tarihsel kimlik ihtiva ediyor…

***

Hukuk artı adalet, eşittir müsavat gerçeğinde, Türkiye’nin hal-i durumu ve tabi ki mevcut sistemin işleyişi, aynı paralelliği arz ediyor mu?!.. Yani rota aynı mı?.. Doğrusu son bir asra baktığımızda, hiç de “müsavata” odaklı, tam teşekkülü gidişat yok.. Yani arıza-i durumlar söz konusu…

***

Pek tabi ki, değer ölçülerinin üstünlüğü tartışılmaz olan hukuk ve adaletin getirdiği müsavatın, fiiliyata dönüşmesi yönünde, gayret ve mücadele eden yok değil…Ehil ve liyakat sahibi, hakim ve savcılarımız, dün olduğu gibi bugün de var olmuşlardır.. Varlıkları tartışılmazdır…

***

Zaten hal-i hazırda hukukun ve adaletin ikmaliyle oluşan müsavatın varlığı, “cüzdanına değil, vicdanına” danışanların yüzü suyu hürmetinedir… Özetle, hukukun üstünlüğüne inanmış, nice hukuk adamlarının, hukuku temsil eden devlet adamlarımızın varlığı, hiçbir şekilde inkâr edilemezdir.

***

Amma velakin, bize göre tüm bu değerli varlıklara rağmen, her nedense bir türlü hukukun üstünlüğü, genelde Güneydoğu bölgesinde, özelde Diyarbakır’ımızda vücut bulamıyor.. Çünkü feodal yapının oluşturduğu otorite, hukukun ve adaletin hakkaniyetiyle oluşan müsavata fırsat vermiyor, onu boşa çıkarıyor…

***

Bakınız, son yıllarda terörle mücadelede devlet tartışılmaz bir gerçeklikle, “terörün” üstesinden geliyor.. İleri adımlar atıyor… PKK’yla, FETÖ’yle DHKP-C’yle DEAŞ’la yani çok çeşitli terör örgütleriyle, cansiparene şekilde mücadele ediliyor.. Ve ciddi başarılar sağlanıyor…

***

Hiç kuşkusuz ki, siyasal iktidarda yer alan İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun bu mücadeledeki azmi, ısrarlı çabası ve ileriyi gören değerler ölçüsünde çabası inkâr edilemez bir gerçektir.. PKK, en azından nerdeyse 10 yıldan beri artık yolları kesmiyor, köylere gidip köy harmanlarını yakmıyor.. Bir köyden bir köye gitti diye pasaport vermiyor ve kimseden pasaport da istemiyor. 

***

Özetle devlet bu hususta gücünü gösterdi. Saha hâkimiyeti elinde… Artık, huzur, güven ve istikrar atmosferi hâkim…

Amma velâkin, bir gerçek vardır ki işte onun üstesinden gelemiyor..

Yani, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadelede başarı gösteren devletin iktidarı, her nedense bir türlü bu coğrafyada vücut bulan arazi mafyasından tutun da değişik feodal yapılara, suç şebekelerine karşı başarılı olamıyor.. Yani başa çıkmıyor.

***

Başa çıkamayışı, bir ölçüde devlet mekanizmasının hantallaştığı gerçeğini ortaya koyarken, der demez insana çok kötü şeyleri de hatırlatmıyor, ya da düşündürmüyor değil… Mevcut durum karşısında acaba siyaset mi böyle istiyor demek zorunda kalıyor insan?  Bize göre, ana etken bu!

***

Çünkü Siyasal mekanizma nerdeyse 50-60 seneden beri özellikle bu bölgemizde kirli oy potansiyelinin peşinde giderek, çok kirli niyetli insanları bünyesinde barındırmakta olduğu kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır. Kerameti kendinden menkul adam bir bakıyorsunuz ki 3-5 işsiz, güçsüz boş insanı etrafına toplayıp, nara atıyor…  “Benim şu kadar oy potansiyelim var” diye…

***

Ve rant odaklı siyasi anlayışın da himayesiyle, partilerin, özellikle iktidardaki partilerin gölgesine sığınarak devletin birçok kurum ve kuruluşlarının yetkililerini değişik yöntemlerle kendi kirli çarkına alarak palazlanıyor… Ve ne hazindir ki, itibar da görüyorlar…

***

Şeytan ruhlu bu “feodal yapının” suç şebekeleri, istediklerini yerine getirmeyen namuslu, gayretli, dürüst, vicdanına danışan birçok devlet bürokratını da enva-i suçlamalarla, hile ve desiselerle tahakküm altına almak istiyorlar.. Biat etmeyeni yerinden, makamından ediyorlar, pasifize ediyorlar.. Tenzil-i rütbe ile başka yerlere atamalarını sağlıyorlar…

***

Evet, devlet çarkındaki bu “yargısız infazları” bizler çok gördük, çok yaşadık.. Yeri ve zamanı gelince de buradan dile getirip, yazdık… Tek kelimeyle bu bölgedeki siyasal unsurlar, hele hele vurgun peşine düşen siyasilerin himayesiyle, kimlik değiştirip kılıktan kılığa girmektedir.. Bu feodal yapının suç şebekelerinin, Diyarbakır’ı bugün “esaret” altına aldığını kimse inkâr edemez… Çünkü bunlar,  siyasal mekanizma içerisinde, kendilerini güven içerisinde görüp, milletin üzerine birer korku imparatorluğuyla dehşet saçıyorlar…

* * *

“Arazi mafyası” dedik.  Zira arazi mafyası, Diyarbakır’da artık kol geziyor.. Tabi bugün değil, yıllar yılıdır varlar.. Ama son dönemlerde, siyasetin de himayesiyle, feodal yapının da kendine “kirli çark” oluşturduğu bu alanda, halk deyimiyle “cirit atıyorlar?”.. Öyle ki devlete ait birçok hazine arazisine çökme yapıyorlar…

***

Senaryo hazır.. Önce arazinin etrafını çeviriyorlar.. “Taş topluyorum” bahanesiyle, gel gitler oluşturuyorlar… Çevreye bu arazi bizim himayemizde dedirten bir algı oluşturuyorlar.. Ve sonra arazilere çöküyorlar… Devletin satışa çıkardığı arazilerin ihalelerine de kimseyi sokmuyorlar.. “Bu arazi bizim” diyerek tehdit ediyorlar.. TOKİ gibi devletin bazı önemli kurumlarının ihalelerine de kimseyi sokmuyorlar…

***

 

Bu mevzuyu, geçenlerde yine yazdık.  Her nedense belediyeler, kaymakamlıklar, valilikler, olup-bitene ketum kalıyorlar.. Ve der demez insan sorguluyor, ne oluyor da bu kirli unsurlara karşı sus pus sessizliği içerisinde kalınıyor.. Düşündürücü bir hal…

Özellikle belediyeler… Büyükşehir veya ilçe belediyeleri olsun, kayyımlar olsun, kaymakamlıklar olsun, üç maymunu oynar bir hal içerisinde tavır sergiliyorlar… Görmedim, duymadım, bilmiyorum…

***

Talaytepe’den tutun da, Seyrantepe’ye kadar.. Nerdeyse aynı familya, silsileli olarak devletin birçok arazilerine yıllardan beri konmuş.. Özellikle Dicle Üniversitesinin bazı önemli yerlerindeki arazilere çökmüşler.. Türlü diller bükerek milleti o arazilerden uzaklaştırmaya çalıştıkları gibi, bu yolda siyasal iktidarın da gücünü kullanıyorlar..

Eee burası Diyarbakır, siyasal unsurlar ortada olunca, akan sular durur…

Ne adalet işler, ne hukuk işler, ne de güvenlik işler.

***

İşte kadim kentimizde yaşanan hal-i durumdan dolayı sohbetimize “HUKUK+ADALET=MÜSAVAT!?” ifadesini başlık olarak kullandık.

Bu iki kavram ne yazık ki müsavat (eşitlik) lügatini bir türlü doldurmuyor.

Bunların gerçek ifadesini simgelemiyor.  Yani hukuk da, adalet de, müsavata yani eşitliğe ne yazık ki, hakikat libasını giydirmiyor…

Nitekim hal-i âlem meydanda, görüyoruz.  Oldukça suçlar çoğalıyor.  Suçlular kol geziyor. Cezaevine girdikleri zaman çıkınca daha fazlasıyla bilenmiş bir kesici alet gibi ortaya çıkıyorlar.. Ve suç üstüne suç işliyorlar.. Nasıl olsa yaptığı yanına kar kalıyor.. Çünkü mevcut suçlarda “örtülü af” var…

***

Bu itibarla siz değerli okurlarımızla bugünkü yazımızın ana çerçevesini oluşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Nahl” suresinin 90. Ayetini paylaşmak istiyoruz…

Değeri yüce olan ayeti, Cuma namazlarında hatipler okuduğu hutbenin sonunda ekseriyetiyle okurlar…

“İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni”

Ayetin meali ise tamamı aynen şöyledir;

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”

***

Bu ayet-i celile paralelinde aynı surenin 126, 127 ve 128. Ayetlerinin yüce meallerini sizinle paylaşarak yazımızı sonlandırıyoruz.

“126- Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

127- Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme.

128- Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.”

***

İşte bu ayet-i celilelerle siz değerli okurlarımızla yaptığımız güzel sohbetimizi burada sonlandırıyoruz…

Sizleri de Allah’a emanet ediyoruz..

Duamız ve temennimiz de şudur ki, hukuk, adalet, müsavat (eşitlik), daima herkesin vicdanında yerleşsin, kökleşsin…

Özellikle siyaset dünyasının mensuplarında, vücut bulsun!

Hele hele adalet mekanizması ve devletin diğer çok önemli kurum ve kuruluşlarında çalışan değerli bürokratların önemle bu ayetlerin bakışı paralelinde kendilerine çekidüzen vermelerini temenni ediyoruz..

En derin saygı ve sevgilerimle. 

Hayırlı cumalar…