HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?! (II)

Sevgili okurlar...

Yazı serimiz devam ediyor!.. Mevzu ettiğimiz “hukukun üstünlüğü ve işleyiş biçimiyle” alakalı, yaşanan ve yaşatılanlar, hayli kapsamlı!...

Salt bir kesimi ya da bir kurumu kapsamıyor!..

Toplumu 7’den 70’e ilgilendirdiği gibi, devletin kurumlarını da kapsıyor; “hukukun üstünlüğü!”..

İki günden beri, hatta bir haftadır sizinle yaptığımız sohbetlerin “ana teması, hukukun işleyişine” ilişkindir...

Nitekim bugün de aynı minvalde hasbıhal edeceğiz!...

***

Yazı başlığımızdaki ifade ne diyor?

“Hukukun üstünlüğü mü, hâkimin üstünlüğü mü?!”

Soru mahiyetli bir başlık...

Peki, yanıt ne olmalı?

Elbette ki “hukukun üstünlüğü...”

Çünkü, hukuk, herkese lazımdır..

Hâkim ise bir bireydir!...

Bugün var yarın yok..

Yani hâkimin yerine aynı makamı doldurabilecek nice hâkimler vardır.

Hem de çok güvenilir hâkimler vardır..

Ama bir de şu var ki Türkiye’de bazı meslekler itibariyle, meslek taassubu paralelinde yapılan koruma altına alınmış olma hali, gerçekten hukukun üstünlüğüne gölge düşürür.

Onun için, “hukukun üstünlüğü” olmalı, “hâkimin” değil!

Dünkü yazımızda bahse konu ettiğimiz hâkim...

“Adamın biri, karısını 23 yerinden bıçaklıyor..

İşlenen suç ağır...

Mahkeme huzuruna çıkıyor, ama hâkim ne hikmetse serbest bırakıyor..”

Cumhurbaşkanı, yaşananlara tepki göstererek şöyle diyor;

“Böyle hâkim mi olur?”

Haksız mı, değil?..

Yerden göğe kadar haklı..

Nitekim HSK kararıyla O hâkimi ve duruşma savcısı; “görev değişikliğine” tabi tutuluyor...

O hâkim ve duruşma savcısını, yani iddia makamını Tokat ilinden alıp, birini Bitlis’e, diğerini de Şırnak’a sürgün ediyor...

Sürgün diyorum...

Zira her zaman bu köşede dile getirdiğim bir konu...

Batıda olumsuz, yasal olmayan bir “iş ve işlemde” bulunan devlet görevlileri, ne hikmetse Güneydoğu bölgesine sürgün ediliyor...

Bu akıl hiç de sağlıklı bir akıl değil...

***

Hep ifade ediyorum...

Devlet büyüklerine hitaben de var gücümle sesleniyorum!...

Diyorum ki..

Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanlarına anormal bürokratlar değil, kendini bilen, insanlık ve meslek kariyerine sahip, ehil ve liyakat ölçüsüne sahip bürokratları gönderin...

Bölge sürgün yeri değil, olmamalıdır...

Yıllarca böylesi politikalarla, bölge insanı ile devlet ciddi bir şekilde “zıt kutuplara” meyil verdi!..

Geçmişin yanlışları tekerrür etmemeli...

Eğer ki bir bürokrat, ister hâkim, ister savcı, ister herhangi bir kurumun yetkilisi, müdürü.. Ki bu vali veya kaymakam dahi olsa...

Görevini kötüye kullandığından dolayı; “görevden el çektirilecek” ve hakkında idari ve adli işlem başlatılacak..

Sürgüne göndermek, bir ölçüde gidilen yerdeki ahaliye “zulümdür?”...

Hak, hukuk, adalet tanımazlık dayatmasıdır...

Ama kime dersin?

Ne yazık ki, Türkiye’de meslek taassubu daima ön planda tutulmaktadır!.

***

Yukarıda mevzu ettiğim hadisenin haberi dünkü gazetelerde, çarşaf çarşaf yer aldı...

Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan haber...

Başlık aynen şöyle;

“O HÂKİM VE SAVCIYA TAYİN!”

Tokat’ta Özlem Ağ’ı 23 kez bıçaklayan eşi Samet Ağ’ın tahliyesinde rol oynayan Savcı ve Hâkimin görev yerleri değişti.

Samet Ağ’ın tahliyesini isteyen Savcı Bitlis’te görevlendirilirken, hâkim de Şırnak’ta görev yapacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kararı “Ey hâkim! Sen nasıl oluyor da böyle birini serbest bırakıyorsun?” diye eleştirmişti.

***

Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında her iki eşin birlikte fotoğrafları da var.  Onları da sizinle paylaşıyorum.

“Tokat’ta 1 Nisan 2020’de Samet Ağ (32), boşanma aşamasındaki eşi Özlem Ağ’ı 23 yerinden bıçaklamıştı. Gözaltına alınan Samet Ağ, sevk edildiği adliyede çıkarıldığı hâkimlikçe “tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs” suçundan tutuklanmıştı.

Cezaevinde 3 ay kalan Samet Ağ’ın avukatı, müvekkilinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılması için başvurmuştu. Cumhuriyet Savcısı da delillerin toplanmış olmasını ve tutukluluk süresini dikkate alarak mahkemeden tahliye talep etmişti.

Samet Ağ, 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararıyla 16 Temmuz’da adli kontrol şartıyla tahliye edilmişti.

Ölümden dönen Özlem Ağ, tahliye kararına isyan etmişti.

Tokat Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Samet Ağ hakkında yeniden yakalama kararı çıkartılmıştı.

Samet Ağ, 19 Ağustos 2021’de bir kez daha tutuklanmıştı.”

Demek Adalet Bakanlığı bünyesinde kariyere sahip değerli hâkim ve savcılarımızın varlığı söz konusudur ki yanlışların üzerine giderek, “hukukun üstünlüğünü” üstün kıldı..

Cumhurbaşkanı da tepki göstermişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 8 Mart’ta katıldığı programda yaşanan olayı hatırlatarak, “Üç ay sonra serbest bırakmışlar adamı, hemen aradık, araştırdık. Hamdolsun tekrar bu adi herifi içeri almışlar. Düşünün, 23 yerinden bıçaklıyor. Ey hâkim! Sen nasıl oluyor da böyle birini serbest bırakıyorsun. Hâkim olabilir, savcı olabilir, fark etmez. Gereğini yapacağız” demişti.

“Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da Samet Ağ’ın tahliyesini isteyen Savcı ile tahliye eden Hâkim hakkında HSK’ya inceleme yapılması için izin vermişti.

HSK 2. Dairesi soruşturmaya konu iddialarla ilgili yapılan inceleme kapsamında soruşturma sonuçlanana kadar Samet Ağ’ın tahliyesini isteyen Savcı ile tahliye eden Hâkimin görev yerlerini değiştirdi.

Hâkimin Şırnak’ın Silopi ilçesine, Savcıyı ise Bitlis’in Mutki ilçesine geçici olarak görevlendirilmesine karar verilmiştir.”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanının adil vicdanının derinliğine dayanarak böylesine insafsızca suç işleyen insanları koruma mahiyetinde devletin adaletini kötüye kullanma, hâkim ve savcının yaptığını göz ardı etmemesi şayan-ı dikkattir.

İşte hukuk budur.

Adalet budur.

Ama eğer Cumhurbaşkanı müdahale etmemiş olsaydı, “kim kime dum duma?” gibi bir misal ortaya çıkacaktı.

Bu itibarla her zaman söylüyoruz.

Bizim burada yazdığımız bu yazılar, Türk adaletini, Türk mahkemelerini, Türk hâkim ve savcılarını yermek değildir...

Türk adaletinin şeref ve izzetini korumak için, kötü ve yanlış düşünen görevlilerden arındırmak için, Adalet Bakanlığı, Türk hukukunu, Türk adaletini yıpratmamak için kaleme almış olduğumuz böylesine seri yazılarımız inşallah, “Hukukun üstünlüğüne” daha bir güç kazandıracak.. Ve tabi ki “hukuku guguk” yapanlar da ayıklanacaktır...

***

Anlata anlata dilimde tüy bitti...

Şu iş mahkemelerindeki bayatlamış iş kanunu, açık ve net olarak adaletin ve hukukun tarafsızlığını ve bağımsızlığını altüst etmektedir...

Sadece işçiyi kutsamaktadır...

Bu da haliyle hukukun “H” harfini bile işleme almıyor...

Özellikle Diyarbakır’ımızdaki iş mahkemelerinde, karşı tarafın çıkarcı ve rantiyeci bazı avukatlarının “ne kopardıysam kardır” misaliyle mahkemeleri ve hâkimleri yanıltma sanatıyla şablonlaştırılmış ifadelerin geçerliliği söz konusu..

İşverenler hep töhmet altına alınıyor...

Hasım gözüyle bakılıyor...

Peşin hükümlü hâkimleri görüyoruz.

Nitekim davalı tarafların yargılama esnasında, yanlış tavırlarından dolayı zaman zaman “reddi hâkim” isteği söz konusu olmuş ve oluyor ise de hep redde ret kararı verilmesi de ayrı bir garabet!?.

Bu redde ret de bize göre hukuk dışılıktır.

Ama tüm bunlara rağmen o hâkimin dosyaları ne kadar BAM’a veya Yargıtay’a gitmişse illaki bozulmuş ve geri dönmüştür.

Hem de işveren lehine.

Bu itibarla dünkü ve evvelki günkü yazımızda belirttiğimiz Diyarbakır 2. İş Mahkemesi Hâkimesi Hanımefendinin (!) vermiş olduğu sözde “GEREKÇELİ KARAR(!)”, bazı hukukçuların dikkatini çektiği gibi bize gelen dokümanlar muvacehesinde bizim de dikkatimizi çekmiştir.

Ve öyle inanıyoruz ki o hâkime hanım bilerek veyahut bilmeyerek çok yanlış bir karara imza atmıştır.

Hep böyle yanlı davranan hâkimlerin, Diyarbakır da sürgün yeri değil neticede Bakanlık ve HSK’nın bunları mercek altına almaları gerekir.

Tekrar ediyorum.

Tokat’taki olayın hâkim ve savcısının, birini Bitlis’in Mutki ilçesine, diğerini de Şırnak’ın Silopi ilçesine göndermeleri tenzil-i rütbe ise de sürgün yeri sayılır.

Sormak lazım, Tokatta yaşayanlar insan da, Güneydoğu’da yaşayanlar insan değil mi?!

Onların da hak, hukuk, adalet, eşitliği yok mu?!

Bu zat-ı muhteremler orada ne yapmışsa, ne malum ki buralarda daha fazlasını, daha azgınını, daha dik alasını yapmayacak?

Sonuç itibariyle..

Görevini kötüye kullanıp, kendine buyruk, devletin adalet cübbesinin gölgesinde yanlışlara imza atan “hukukun uygulayıcısı” olamayacağı gibi, “hukukun üstünlüğü” hükmü de yerine gelmez...

Hukuksuzluk ikmale gelmemesi için, yaptıklarının da yanlarına kar kalmaması için; devletin öncelikle “hukukun üstünlüğünü” dokunulmaz kılması gerekir...

En derin saygı ve sevgilerimle.