İSLAM ŞERİATI KAYNAĞINA DEĞİL, AVRUPA MEDENİYETİNE Mİ SARILMAK!? (II)
Söze, İstanbul’da yaşanan menfur terör saldırısını telin ederek başlamak istiyorum… 6 terör şehidimiz var.. 81 de yaralımız.. Öncelikle şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.. Ailelerine ve sevenlerine, sabr-ı cemil diliyorum.. Yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum.. Aslında yaşanan bu hadise, az sonraki sohbetimizin ne kadar değerli ve önemli olduğu gerçeğine de ders-i ibret içermektedir…
***
Ne yazık ki, öylesine dehşetli bir şekilde, “Avrupa’nın mimsiz medeniyetine” sarılmışız ki “mekir ve hile”, yaşamın her alanında nüfuz edici hale gelmiştir…Cumhuriyet’in kuruluş tarihi itibariyle.. Özellikle “yönetim şekliyle” alakalı getirilen yasalar, “devrim adı” altındaki kanunlar, nizamnameler, eğitim ve öğretim, beri yanda kılık-kıyafet ve kültür yönündeki vesayetleri ikmal eden müesses nizam!
***
Tabi bu Cumhuriyet’le sınırlı değil. Evveliyatı var.. Ki 1909’lu yıllara dayanmaktadır.. Belki de, 1860’lara kadar geriye gidebiliriz.. O günden bugüne, Türkiye’nin genel gidişatına baktığımızda hep “kritik süreçlerden” geçmiştir.. Denir ya hal-i âlem yalan söylemeyen tarihte not edilmiştir, tıpkı bugünkü gibi…
Hep ifade ediyorum.. Bir kez daha tekrar ederek diyorum ki.. “Kirli emelleri” besleyen anlayışın hâkim olduğu bir siyasetten, zerre-i miskal ne yönetimsel olarak ne de toplumsal olarak, verebileceği bir şey yoktur.. Ki olmuş da değil.. Basmakalıp, ezberci, kopyala-yapıştır misali, içi boş, algı üreten beyan ve konuşmalar, vaatlerle kendini dayatan siyaset ve siyasilerimiz, “milli ve yerli” sorunların çözümüne odaklı, hiçbir zaman samimi davranmış değiller..
***
Hep kaçak güreşmişlerdir.. Sahne alıp “Ben bu memleketi sahil-i selamete götürüyorum” gibisinden kurtarıcı bir edayla laf üreten, ahkam kesen siyasiler yetki ve makam elde ettiklerinde, “tam aksi” yönde yıkımlara neden olmuşlardır.. Ülke ve millet işte böylesi “siyasetin elinde, inim inim inleyerek bugünlere” gelmiştir…
***
“İpte oynayan cambazlar” mahirliğiyle ince bir tel üzerinde ustaca icra ettikleri siyasetlerini, fili ve somuta odaklı dönüştürebilselerdi.. Bu halkın istek ve taleplerine, beklentilerine cevap verselerdi.. İnanın ki onlar da, ülke de ve toplum da “büyük kazanımlar” elde ederdi.. Ama ne yazık ki “bencilliğin, kısır düşüncelerin ve batıla odaklı devşirme anlayışların” boyunduruğu altında; “kendilerinden başka kimseyi” düşünmüş değiller…
***
Kaybeden devlet, yorulan millet, ezilen toplum!.. Nitekim, Türkiye siyasetinin libasını giyen siyasilerin ortaya koyduğu politika; “yerli ve milli” olmadığı için; hep “hizipleşmeyi” körüklemiştir.. Ülkeye tefrika, bölücülük, keşmekeşlik, kargaşa ve kaos üretici hadiseleri enjekte etmiştir.. Ve bunu da; “siyasi ikballeri” için, yapa gelmişlerdir…
***
“Ben nasıl iktidar olabilirim. O koltuğu nasıl elde edebilirim. Devlet imkânlarını nasıl kendi insiyatifime çekip, rantımı elde edebilirim. Servetime nice servetleri nasıl katabilirim?” düşüncesiyle hareket eden bir siyasi anlayış var.. Dönemsel iktidarlara bakılırsa gelen-gideni aratmıştır.. Ki bunu salt iktidara gelen siyasi partiler için ifade etmiyorum, muhalefeti de, en yavru muhalif siyasi kulvarda bulunan partiler için de söylüyorum.. Çünkü; anlayış aynı!
***
Dedik ya; bugüne özgü konuşmuyoruz!.. Türkiye’nin, 1.5 asırlık dönemine projektör tutuyoruz.. Ki bugünkü hal de, masum değil.. Nitekim bu düşünce, salt bizde kamil değil.. Toplumun ekseriyetinde yekvücut bulan bir düşünce ve inanıştır.. Bugün dahi sokağa çıkın, kimin ağzını açarsanız açın, “siyasette güvenerek tutabileceği bir dal olmadığını” ifade eder.. Bu siyasete güvenilmez diyerek…
***
Dün de belirttim!.. Eğer ki, Türkiye siyasi tarihindeki gelen-giden tüm partiler ve liderler, hakikatleri önceleyen, hile ve mekire karşı savaşan, toplumun temel değerleriyle, inancıyla, kültürüyle hareket etmiş olsaydı; ne dün ve ne de bugün yaşanan vahim hal, yaşanmazdı.. Ne terör olurdu, ne kargaşa, kavga ve ekonomiksel sıkıntılar, aile yıkımları yaşanmazdı.. Toplumsal bir ahlaki çürümüşlükten söz etmezdik..
***
Ama gel gör ki; yapılmadı! Biz de diyoruz ki, madem ki “toplumda bu hal hâkimse ki hâkimdir..” O zaman, yanlış siyasetten ve yanlış siyasilerden, politikalardan dönmemiz gerekir.. Bin yıllık tarihimize, inancımıza, kültürümüze, medeniyetimize, ecdadın bıraktığı mirasa, yekvücut şekilde sarılmamız gerekir..
***
Bizi yönetenler laikçilik, sahte Atatürkçülük, cumhuriyetçilik vs. vs. ne kadar “çilik” ve “izm” varsa hepsini siyaset dilinden, terk-i diyar etmesi lazım.. Çünkü bunları kullandıkları içindir ki; ülkeyi bir yere vardıramamışlar.
***
Bakınız, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de 6666 ayet bulunuyor.. Ve bu ayetlerin tümüne inanarak, İslam şeriatının gerçekleri paralelinde yürümemiz lazım.. Ki bu yolda gidilmiş olunsaydı, bu memleketin insanına enjekte edilmiş olunsaydı, inanıyoruz ki bu memleket bugün bu hal-i perişanlığa düşmez ve yaşamazdı?
***
Nitekim geçmişe yönelik tarihimiz buna şahittir. Ecdatlarımız, ülkelerini kanlarının son damlasına kadar savunmuştur.. Vatanın bütünlüğü uğruna, ser vermiştir, boyun eğmemiştir.. Şu Anadolu coğrafyasının her karış toprağının şüheda kanıyla sulanmış bir toprak olduğunu biliyoruz…
***
Eğer ki aynı yolda yürümüş olsaydık, 1,5 asırdan beri bu ülke insanı canavarca birbirine hasım kesilmezdi, düşman belleyerek, cinayetler işlenmezdi.. Terör yaşanmazdı.. Ülkenin içinden, toplumun içinden türeyen terör odakları olmazdı, ABD gibi Emperyalist sömürgeci anlayışın birer maşası olarak, kendi milletinin karşısına çıkmazdı… Devletin bünyesinde gizli locaların aktif faaliyetlerine esir düşmeyecekti…
***
Onun için diyoruz ki bu toplum Avrupa’nın mimsiz medeniyetiyle değil, yüce İslam şeriatının hükümleri himayesinde, yürümesi gerekir.. Olmuş olsaydı, bugün bu memleket bu hale düşmezdi diye düşünüyor ve inanıyoruz!
Şunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum… Gerçekten bu toplum, bu millet, bu ülke, İslam şeriatının hükümleriyle donatılmış olsaydı, “insanlar birbirlerinin cebine göz dikmezdi.”…
Rant ülkesi haline gelmezdik..
Rüşvet ve adam kayırma durumuna girilmezdi..
Tek kelimeyle; devletiyle milleti birbirine kenetleyen tek unsur İslam hakikatleri olacaktı.
Ama ne faydaki gün geçtikçe bu tarihi gerçeklerden bilerek, kasıtlı olarak bu ülke insanı uzaklaştırılmaya çalışılıyor..
Sekülarizm, Laikçilik, Kemalizm ve daha birçok “izm”lerle kalkıp oturduğu için; hakikatlere gözler kapalı oluyor…
İşte bu siyasetten dolayıdır, kalp gözü hep kapalı!
* * *
Bakınız, bölgemize hitap eden Diyarbakır SÖZ Gazetesinin dünkü manşet ve sürmanşetlerinde yer alan haberlere!
İnsanı dehşete düşüren, vicdanları titreten iki tane çarpıcı haber, dikkatimi çekti…
“Kafede kurşun yağdırdı” başlıklı haber..
Haber şöyle devam ediyor;
“Yenişehir Sanat Sokağında bir kafe tarandı. 21 yaşındaki Meryem Sevim, oturduğu kafede kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü. Katilin, eski erkek arkadaşı olduğu iddia edilirken M.S.’nin çok sayıda suç kaydının olduğu belirlendi.
Diyarbakır’ın merkez Kayapınar ilçesinde, 24 yaşındaki M.S. adlı genç, eski kız arkadaşı Meryem Sevim'i (21) kafede kurşun yağmuruna tuttu. Başından ve vücudunun çeşitli yerlerinden 9 kurşunla vurarak öldürdü.”
Bu haber elbette ki çok önemli ve vicdanları titreten bir haberdir.
Yani durup dururken bir insanın, masum, günahsız bir kadını kurşuna dizme hakkı yoktur?
Değil ki bir kadını, “bir canlıyı öldürmek, yeryüzündeki tüm insanlığı öldürmek” gibi oluyor.
İkinci haber..
Sürmanşetten verilen bir haber.
“İBLİSÇE SALDIRI”
“Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde patlama meydana geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan patlamaya ilişkin 'İstiklal'deki patlamada 6 kişi öldü, 53 kişi yaralandı.' açıklamasını yaptı.”
Haber şöyle devam ediyor;
İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki Taksim İstiklal Caddesinde patlama meydana geldi, bölgeye çok sayıda sağlık ve polis ekibi sevk edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, patlamadaki can kaybının 6’ya yükseldiğini 53 kişinin de yaralandığını duyurdu.
RTÜK, İstiklal Caddesindeki patlama olayına yayın yasağı getirildiğini açıkladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından patlamayla ilgili soruşturma başlatıldı.”
* * *
Bir başka haber ise, “siyasi kulvardan?”..
İyi Parti Diyarbakır İl Teşkilatına dair..
Haberin ilk spotu şöyle..
“İyi Parti Diyarbakır’da örgütlenme çalışmalarını sürdürüyor. Hafta sonu Lice ve Çınar ilçe teşkilatlarının yapılanmasına ilişkin kongreye gidildi.”
Giriş böyle olsa da, başlık anlamlı..
“Ulu Cami dururken, merkez camisine gitmem..”
Anlam ve önemi, duygulandırıyor insanı..
Sevindirici ve ümit verici..
Haberin kaynağı, Diyarbakır İyi Parti İl Teşkilat Başkanı Sayın Vecdi Ensarioğlu…
Kullandığı ifade, yerli yerinde bir açıklama…
Çok haklı olarak görüyoruz kendilerini…
Sayın Ensarioğlu’nun bu haberini yarınki yazımızda imkânlar dâhilinde, kapsamlı şekilde, ele almak istiyorum…
Genç kardeşimiz Vecdi Ensarioğlu’nun “bu çıkışı” tarihi gerçeklere dikkat çeken vurgusu, kendi geçmişinin, aile asaletinin bir yansıması olarak görüyor ve tebrik ediyoruz.
En derin saygı ve sevgilerimle.