İSLAM’DA CİHAT YERİ VE KUTSALLIĞI! (III)
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten, İslam ülkelerinin başında manevi lider olarak
bulunan Türkiye’nin çok büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğundan hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
Fransız bir bilim adamı şöyle diyor;
“1281 ile 1913 arasında geçen 650 senelik bir süreç,
haçlı emperyalist batı dünyasının Osmanlı üzerine devam ede gelen hain
planlarının gerçekleştirilmesi için Osmanlının içine büyük çapta papaz,
başpiskopos ve diğer kiliseye bağlı sözde din adamları, edipler ve
düşünürlerden müteşekkil olan büyük heyet ve cemaat adamları Avrupa’dan
Türkiye’ye ihraç edilmiş ve Osmanlı bunları himayesi altına almıştır.
İslam hilafeti bunları himayesine almış ve üstün bir
seviyede onlara yer vermiş, onlara insanca muamele göstermiş, ama Osmanlı ve
Hilafet-i İslamiye’ye karşı hain ve zulüm planlarıyla gününü gün etmişlerdir.
Romanyalı Djuvara şöyle diyor;
“Türkiye’nin bölünüp parçalanması için batı dünyası
tarafından tam 100 tane plan yürürlüğe sokulmuştur”
“Böl, yut, parçala” politikasıyla yola çıkmış, batı
dünyasının kilise mensupları tarafından böylesine hareket edilmiştir.
Bu tespitleri kitap haline getiren Djuvara ve Lutrob
stvdar Fransızca bir kitap yazmışlar, bu kitabın konusu; A’dan Z’ye kadar
emperyalist ülkelerin Türkiye’nin bölünüp parçalanması için maddeler halinde
tam 100 plan hazırlamışlardır.
650 sene gibi uzun bir süreç içerisinde bu planları
hazırlarken, planların başında şu ifadeler kullanılmıştır;
İnsan temel hak ve özgürlükleri ile din ve inanç
hürriyeti.
Bunları yaparken sadece “Osmanlı Hıristiyanlık dünyasına
kin ve nefret beslemesin” diye onun adına insan hukuku ve din serbestiyeti,
batıl hurafelerle olsa dahi özgürce hayatını sürecek ve insan temel hak ve
özgürlüğü Osmanlının bünyesinde yasallaştırılacak.
Batıl din de olsa Osmanlının atmış olduğu imzaya sahip
çıkma mecburiyeti vardır ki bunların kesinlikle hayat boyu dokunulmazlığı
vardır.
Bu arada ikinci bir slogan da üç kavramdan ibaret ve bu
kavram da kurulan 100 planın ikincisidir.
“Uhuvvet (Kardeşlik), “eşitlik” ve “özgürlük” adını
bünyesine taşımıştır.
Ama içi tamamıyla boşaltılmış kupkuru kavramlar.
Bu planların başında gelen Osmanlı bünyesinde oluşmuş,
genç Türkler manasını taşıyan jon Türkler, İttihat ve Terakki partisinin
kurulmasıyla 1909’da Sultan Abdülhamit’i tahttan alaşağı ettikten sonra esarete
mahkûm etmeleriyle sürgün etmiştir.
Bu da 100 planın içinde, hatta başta gelmektedir.
1909’dan sonra ittihatçıların kurmuş olduğu hükümetin
kuruluşu elbette ki ittihatçıların direktifleri doğrultusunda yapılmıştır.
Bundan sonra I. Dünya Savaşını gerçekleştiriyor.
1916’da Osmanlının birliği ve bütünlüğü dağılıyor,
mağlubiyet söz konusu oluyor ve bundan sonra da Hilafet-i İslamiye’nin ilgası
için her gün dev adımlarla adım atılıyor ve nihayetinde 1924’te o Osmanlı
İmparatorluğu yıkılıyor ve Hilafet-i İslamiye dağılıyor.
CHP’nin lideri durumunda olan İsmet İnönü, elbette
cumhuriyeti kurarken, laikçi bir cumhuriyet kuruyor ve Hilafet-i İslamiye içten
vuruluyor.
Tıpkı bugünkü bazı terör odakları gibi içten yıkmaya
çalışıyor.
Zaten en büyük tehlike de içten gelen tehlikedir.
Bu da devletin bünyesine gizliden yerleşen hıyanet
şebekeleri ki o 650 sene içerisinde her gün birer tane “El Hannas” durumundaki
planların başında kiralık münafıkların varlığı söz konusu oluyor.
Böyle de devam ede gelmiştir.
Bilimsel olarak düşünülürse, Kur’anda geçen kavram “El
Hannas” kavramıdır ki insanların içinde şüphe ve tereddüt yaratan insan
suretindeki şeytanlar manasını taşıyor.
İç düşman olarak bilinen içten bu mana oluşursa en
tehlikeli ve zararlı olur.
Zira habis, kezzap, yalancı manası taşıyan levhalar
halinde gerçekleşiyor.
Düşman dâhili olunca daha habis oluyor.
Daha doğrusu çok yalancı ve şiddetli bir fesat durumuna
geçiyor.
Dedik ya; düşman dahili olunca daha çok zarar verir,
salabet-i ruhiyeyi zedeler ve gerçekten mevcut olan insanlar ehl-i İslam olsa,
din ve iman meşaleleriyle donatılmış olsa bile, böyle tehlikeli hurafelerden
ibaret olan bu kumanda zinciri, nihayetinde bir gün gelir onların başına
yıkılır.
Tabii düşman “El Hannas” olunca daha habis olur.
Yalancı olunca daha fesat ve bozguncu olur.
Dâhili düşmanın harici düşmandan daima zararı daha
çoktur.
Münafık tinetli, habis ruhlu insanlar ne yazık ki kendini
o hale sokar ve devletlerin bünyelerine yavaş yavaş sızarlar.
Onların yegâne hedefleri Kur’anın yok edilmesi ve İslam
gölgesinin bu coğrafyada yetiştirilmemesidir.
Bu durum da geçmişe yönelik Türkiye’nin iniş ve
kalkışları durumunda olan savaşlara girmesi, galibiyet ve mağlubiyet elde
edilmesi gereği söz konusu olabilir.
Yoksa bir İslam ülkesi olan Türkiye, bugün tüm Memalik-i
İslamiye olan Doğu ve Ortadoğu memleketleri ne yazık ki kendini bu fitne
unsurlarından temizleyemiyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.