İSRAF, FAİZ VE RÜŞVETE KARŞI HİÇBİR BÜTÇE DAYANAMAZ! (II)

Sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “İsraf, Faiz ve Rüşvete Karşı Hiçbir Bütçe Dayanamaz” ifadesini bugün de, sizinle yapacağımız sohbete, başlık olarak kullanıyoruz.

Hani demişler ya..!

“Görünen köy  kılavuz istemez..”

İşte bu vecizeli sözle yola çıkarsak devletin yıllık bütçesinin temel direği ve ana unsuru halkımızdan toplanan vergilerdir...

Devlet bu vergilerle kaimdir.

Bu halk dün olduğu gibi bugünde, aynı kararlılıkla, aynı azimle, devletine güç katmak üzere tüm imkanlarını “ödediği vergilerle” seferber etmektedir...

Bu destek, vergilerle devam ettiği gibi teberruları da yardım etmeye devam ediyor, etmektedir...

Örneğin meydana gelen depremler..

Bugünkü koronavirüs gibi ansızın gelen musibetler..

Yani, felaketlere karşı bu millet her zaman gibi ayaktadır...

Devletine, hükümetine, vatandaşına, zekat ve teberruatlarıyla yardım elini uzatıyor...

Hiçbir tereddüt etmeden her daim; devletinin yanındadır…

Öyle, istemeye istemeye değil...

Bilakis, isteyerek, gönül birlikteliğiyle, büyük sadakat göstererek, canla başla varlığını devlet uğruna feda etmeye, harcamaya hazırdır...

Hele hele Recep Tayyip Erdoğan gibi bir şahsiyetin Cumhurbaşkanı olarak devletin başında bulunması nedeniyle bu halk; zevkle, aşkla, yardım elini uzatmaya devam eder...

Hiç kuşkusuz ki, bu bütçenin içinde dulun, yoksulun, yetimin, engellinin, zaaf ve perişanlık içinde kıvrananların, ahu enin çekenlerin, tüyü bitmemiş yetimleri de payı vardır...

Hisseleri vardır...

Hakları vardır…

İşte bu inançla  yola çıkarsak, bu vergilerin bütçeye vermiş olduğu katkıları, yerli yerinde kullanıp harcamak gerekir.

İsrafa, lükse kaçılmamalıdır...

Fuzuli harcamalara meydan vermemek gerekir.

Hele hele faiz unsurları...

 Özellikle, devletin bazı önemli kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesine sızdırılmış iradesiz, Allah’tan korkmayan anlayışa sahip yetkili ve etkili kişilerin, elinde bu bütçe heba edilmemelidir...

Onların, kişisel rantına, lüks yaşam şekline, fuzuli harcamalarına, devletin bütçesi kurban edilmemelidir...

Ne yazık ki, bu noktada bir zafiyet vardır...

Çünkü, Devletin birçok kamu kuruluşlarının genel müdürlerinin, daire başkanlarının vs. gibi makamlarda olan kişilere, aile fertlerine lüks arabaların şoförlü tahsis edilmesi bize göre; israftır, fuzuli harcamadır...

Bu uygulama, doğru değil, yanlıştır...

***

Sadede gelirsek..

Dün de değindiğimiz gibi, yıllardan beri yani cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar kendini devletin temel unsuru olarak gösteren ve yasaların, hem de demokratik sistem adı altında kendini yasallaştıran, ancak her faaliyetiyle bu milleti “sırtından vuran” Cumhuriyet Halk Parti anlayışına “devlet bütçesinden” pay verilmemesi gerekir...

Hak etmiyor...

Çünkü, bu milletin inanç değerleriyle örtüşen bir anlayışa sahip değil..

Millete inanmıyor..

Devletin ve milletin aleyhinde...

“Terör” odaklarıyla, gizliden gizliye bağ kurabilen...

Gerektiğinde; terör yapılarının yardımına koşan...

Suriye’deki Rafızi, Dürzi, Yezidi Beşar Esad’la yan yana gelen...

Heyetler gönderebilen...

Türkiye’ye..

Hükümete...

Millete...

Hasım olan, düşman kesilen yabancı ülkelere; “Türkiye aleyhinde, hükümet aleyhinde” propaganda yapan..

Darbelere...

Darbecilere....

Vesayetçi anlayışlara sahip oluşumlarla ittifak kurmada behiz görmeyen...

İşte böylesi bir siyasi partiye, devletin bütçesinden imkan sağlanması...

Hazineden, yıllık bütçe tahsis edilmesi..

Kimse gocunmasın, kamu vicdanını derinden derine yaralamaktadır..

Halka “elem” vermekte, büyük üzüntülere neden olmaktadır...

Çünkü, milli ve yerli bir politika üretmiyor...

Bakınız daha üç gün önce bir ekranda Cumhuriyet Halk Partisi Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır zırvalayarak Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaret etti...

Askeri, orduyu küçük düşürerek “Türk Ordusu Katar’a Satılmıştır” gibi kirli bir atmasyonda bulundu..

Düşünün bu adam, bir milletvekili...

Bu bütçeden maaş ödeniyor..

Bu bütçeden, koruma veriliyor..

Bu bütçeden, “harcama” imkanı kendisine sağlanılıyor..

İşte bu beslemeler, devlete ve millete zarar veriyor..

Ülkenin bütünlüğünü tehlikeye sokuyor...

Beri yanda, 28 Şubat’ın mucitleri olan postmodern, Batı Çalışma Grubunun üyeleri...

Devleti, hükümeti alaşağı eden darbeci generaller..

İşte bunlara, “emeklilik” adı altında bağlanan maaşlar..

Dahası, kilit noktalarda bulunan yine Halk Parti’nin eski duayen kodamanlarına emeklilik imkanı sağlayıp devlet bütçesinden ödenen paralar...

Bize göre, bu hal-i vaziyet bir garabettir, bir hukuk skandalıdır...

Bu milletin, “söğüşlenmesidir?”..

Bunların yapılmaması gerekir.

Bunlar yapılacaksa da külliyetli değil, cüzi bir şekilde yapılmalıdır.

Hatta istisnai hallerde bütçeden temin sağlanabilir diye düşünüyoruz.

Çünkü, yıllardan beri devlet bütçelerinin verdiği açıklar hep bunların yüzündendir..

Onun için diyoruz ki; israftır, günahtır ve haramdır.

Devletin önemli kurum ve kuruluşları, başta Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere bunları yeniden gözden geçirip, bu Cumhuriyet Halk Parti anlayışını fazla şımartmaması gerekir.

Lakin, bu anlayış haksız yere para kazanıyor ve devlet bütçesini çok büyük zafiyete uğratıyor.

Özetlemek gerekirse tek kelimeyle şunu diyebiliriz ki;

CHP anlayışı kesinlikle milli değildir, yerli değildir..

 Lord Gürzonların, yani İstanbul’u işgal eden işgalci İngilizler tarafından kurulmuş bir siyasi hegemonyadır...

Yıllar yılı devletiyle iç içe olan milletin diniyle oynamış, inancıyla oynamış, Kur’an’ı ortadan kaldırmış, gizliden gizliye batı dünyasına hizmet etmiş, darbecilere yardım etmiş bir anlayıştır...

Başta terör odakları olan DHKP-C’ye sayılgan olmuştur, PKK’ya sayılgan olmuştur ve içten dürüst çalışan vatandaşları da dışlamıştır.

İnanan Müslüman kitleleri, toplanan cemaatleri mevlit okudukları için polis baskınına uğratmıştır ve insanları mağdur etmiştir.

Her şeyin bariz delili de, sözde  “Lozan Barış Antlaşmasıdır”...

Lozan’ı zafer olarak göstererek İslam ülkelerinin tapularını, coğrafyasını İngiliz ve Fransızlara peşkeş çekmiştir.

İşte Lozan kahramanlığı ve zaferi de bundan ibarettir..

Ve bu da devlet için tarihi bir hıyanettir ve ihanettir…

Milletin milli iradesine inanmayan bir siyasi kuruluşun, Büyük Millet Meclisi’nde ne işi var?

Dayatmacı kanunlarla Kemalizm’e, Sekülarizme ve daha nelere prim vererek milli inancı alt üst etmiştir...

Kur’an’ı bile yasaklamıştır.

Böylesi anlayışla yola çıkan bir partiye, bu milletin tek bir kuruş vergisinin, “bütçe” olarak tahsis edilmemesi gerekir...

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın zatı devletleri bunları bizden çok daha iyi bilirler.

Ama nedense görülen lüzum üzerine bu yanlış kuruluşların dokunulmazlıklarının devamına göz yumuluyor?

En derin saygı ve sevgilerimle…