MİLLİ İRADE NEDİR!? (II)

Kısmi olarak, bir önceki sohbette detay vermiştik.. Gerçek şudur ki; “milli irade” salt bir oy, ya da ülke yönetimi, siyasi temsiliyet değildir.. Milli irade, dünün, bugünün ve yarının, yaşamın en kılcal damarlarını teşkil eden, hayati tüm içtimai alanların bütünlüğünü teşkil eder.. Şuurda, inançta, iman nokta-i nazarında yaşam biçimi de, medeniyet, kültür, tarih, örf, adet, gelenek ve görenekler, pek tabi ki aile ve toplum terbiyesi de, Milli İrade’nin “ruhunu” teşkil eder…Ki o ruhun membaı da, İslam inancıdır…

***

Milli terbiye dedik!.. Aile, toplum günlük yaşamın “ahlaki değer” ölçülerini barındıran Milli terbiyenin çeşmelerinden biri de, Milli Eğitim sistemidir.. Hal-i hazırda, önüne “Milli” kelimesini eklediğimiz “Eğitim ve Öğretim” sistemimiz ve müfredatımızın bütünlüğünün kaçta kaçı, “milli ve yerli…” Ya da Eğitim sistemimizde yetişen gençlerimizin kaçta kaçı, bunu temsil ediyor, kendi hayatına ve yaşam kültürüne adapte ediyor.. Dahası, bu sistemde İslam terbiyesi, inancı ve aile birliği, dirliği, ahlaki ilkeler gerçek manada öğretiliyor mu?!..

***

Yanıt zor.. Ki bugün değil son 1.5 asırlık dönemi masaya aldığımızda denir ya “hal-i alem orta yerde” seyrediyor.. Çünkü nesilleri kaybettik! Kimi yerde çağdaşlık, kimi yerde batı medeniyeti, kimi yerde modernite denilerek; nesilleri inancından, iman şuurundan, tarihinden, ecdadından soyutlayarak, asimile ettik… Talim ve terbiye denilen kavram; çağdışı gösteren ideolojik akımlar söz sahibi oldu.. Demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi yaldızlı kavramların beyanlarıyla; gençlik dejenere oldu…

***

Onun için gençlik söz konusu olduğunda “Nur’un âlâ nur” diyemiyoruz! Çünkü yok.? Var olan büyük bir tahribat ve istibdat… Günlük hayatın akışına bakın.. Gençlerin kaçta kaçı camiye gidiyor, ibadetini yapıyor, ya da başı secdeye gidiyor? Gençlerin aba ecdadına, milli kültürüne, inancına, değerlerine meyil ederek, öğrenme ve yaşama noktasında, kaçta kaçı hevesli.. Ne yazık ki cafelerde, diskolarda, eğlence mekanlarında “lebalep” dolup, taşmaktadırlar.. Uyuşturucu kullanımı, istatistiki verilere göre, ilkokul çağına bile düşmüş?

***

Hal bu iken, hakikatler göz ardı edilebilir mi?!.. Ya da yok denilebilir mi? Denilmez mi, nerde milli kültür, milli iman, milli şuur ve İslam şiarı… Sormak gerekmez mi, “milli iradenin” mührüne sahip devleti yönetenler siz ne yapıyorsunuz, yaşananları görmüyor musunuz? Kaldı ki, bu milletin bütçesiyle devleti yönetirken, bu milletin reyleriyle iktidar olurken, Meclis kurulurken, Milletvekili seçilirken vaadiniz ve sözünüz; size tevdi edilen görevle “toplumun temel değerlerinin korunup kollanması” için çalışmak mı, yoksa erozyona uğratılmasına göz yumak mı?”

***

Ahali haykırıyor.. Milletin tarihi millete okutulmuyor? Millete hiçbir şekilde, milli ve yerli kültürüyle davranılmıyor? Aile müessesesi yerle yeksan şekilde.. Boşanmalar arttı, şiddet çoğaldı.. İşte Diyarbakır Söz’ün dünkü manşeti, “Eşini Öldürdü, sonra intihar etti?” Geriye yetim ve öksüz kalan üç çocuk.. Ve dün, Ergani ilçesinde karı-kocanın bıçaklı kavgası.. Kadın öldü, kocası yaralı şekilde cezaevine tıkıldı..

***

Gençlik de aile dirliği ve birliği de; “elden gitmiş” vaziyette..  Tüm bunları Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi biliyor. Ama ne var ki yönetenler, yönetilenlerin hal-i perişanlığını görmüyor? Ya da görmezlikten geliyor? Yineliyorum ve her fırsatta dile getiriyorum; bizi bizden eden ana unsur “laik sistemdir?” Avrupa’dan ithal edilmiş, “tek dişli canavar” misali, Türkiye’yi tüm değerleriyle “hasım” eder hale getirmiştir…

***

Bir kere, Laiklik eşittir dinsizliktir…  Kimse inkâr etmesin, lafı da evirip çevirmesin… Yıllardır, ülkeye ve millete laiklik adı altında “Dinsizlik” dayatılmaktadır… Şunu net bilmek lazım.. Bir toplum dinsiz olamaz, bir devlet yönetimi de olamaz? Olmadıkları takdirde, imtizaç sağlayamazlar… Eğer ki Devlet laik ise, millet laik değil ise devletle millet nasıl birbiriyle uyumlu olur, uzlaşı içerisinde bulunurlar… Bilimsel açıdan birbirine zıt olan bu kavramlar, nasıl bir çatı altında tutulabilinir veya yaşam ve ülke yönetimi olarak, dikte edilebilinir? Velhasıl, vaziyet safsatadır, kandırmacadır, yanlışlıklar manzumesidir…

***

Kim iktidara geliyorsa gelsin, kim iktidardan gidiyorsa gitsin, devletin yönetimini eline alanların ilk görevi; iman şuuruyla, tarih şuuruyla, kültür şuuruyla milleti donatmalı, onunla hemhal etmeli… Milli şuurla, milli tarihle, milli kültürle, milli gelenek ve görenekle, toplumun her kesiminde gençliğin yetiştirilmesi gerekir.  Aksi takdirde millete ağır sorumluluk yüklenmiş olunur? Vaziyete millet sesini çıkarmasa müştereken aynı vebal altında kalmış olur.. Dolayısıyla herkesin aklını başına alması lazım.. 

***

Her zaman bu sütunlarda söylediğimiz gibi, millet iman şuurunu istiyor, millet inanç şuurunu istiyor, millet gençliğini Kur’an terbiyesiyle yetiştirmek istiyor.  Yani, millet ne istiyorsa onun yapılması gerekir… Bilinmeli ki, milleti yanlış yörüngelere saptıranların vebali çok ağır olur. Hiçbir zaman bu sistemi temsil edenler Allah’ın huzurunda o ağır vebalin, günahın altından çıkamazlar. Dünyada da ahirette de geleceğini temin edemez, bir şey de elde edemez. Her yaptıkları fiyaskoyla neticelenir.

***

Milli şuurla yetiştirilmesi gereken milletin, milli eğitimine el atılması gerekir. Milli eğitim sistemi özellikle ve öncelikle Allah’ın adıyla başlaması gerekir ki o zaman herkes bilir ki burası İslam diyarıdır, Müslüman ailelerin çocukları “milli bir eğitim sistemiyle” okuyor.  “Besmele” ile başlar “hamd” ile biter.

***

Yoksa millet yanlış yörüngelerde yürümeye devam eder ve yetiştirilen gençlik de asi olmayı sürdürür… Terörizm ile yetişen bir gençlik potansiyeli her geçen gün çoğalır… Onun için yönetimlere acizane tavsiyemiz budur.  Çünkü şu anki eğitim ve öğretim sistemine baktığınız zaman hiçbir şey tutarlı değildir, hiçbir şey yerli ve milli değildir.  Bizi bizden etmektedir…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…