OSMANLIYI SUKUTA DÜŞÜREN FAKTÖR NEDİR?(V)
Evet, sevgili okurlar.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
kaynıyor.
Her Allah’ın günü
Diyarbakır’dan, Şırnak’tan, Hakkâri’den, Yüksekova’dan şehitleri memleketlerine
uğurluyoruz..
Ki gün yok ki, şehit
olmasın, cenazelerde gözyaşı sel gibi akmasın…
İşte dün maalesef yine
Diyarbakır’ın Hani ilçesinden şehit haberiyle sarsıldık…
Jandarma merkez binasına
bomba yüklü mazot tankeri ile saldırı yapıldı.
2 şehit ve 47'e yakın da
yaralı.
Keza Şırnak’ta, Hakkâri’nin
Dağlıca bölgesinde yine aynı tempo, aynı bildik olaylar.
Akla gelen ilk soru,
hayrola; neler oluyor?
Gibi sorular..
Yoksa Osmanlının yıkılışına
neden olan içerdeki fesat, bozguncu, İngilizlerle iş birliği yapan
hıyanetlikler mi yaşanıyor?
Hatırlarda kaldığı
gibi, İttihat ve Terakki Cemiyetinin
bozguncu ve piyon kanadı içinde bulunan, İngilizlerle işbirliği yapan, nice
ajanlar vardı ve o ajanlar daima işbaşındaydılar.
Hiç kimse bunu inkâr edemez.
Yakın tarihimizde vuku bulan
oluşumlar buna şahittir.
İngiliz casusu olan
Lawrence’nin itiraflarına göre İngilizler, Osmanlının üzerinde hâkimiyetlerini
sağlamak için öncelikle devleti eline alan ve Sultan Abdülhamit’in son derece
emrine itaatta bulunduğu halde başta Mithat Paşa olmak üzere Cemal Paşa ve
Enver Paşaların İngilizlerle işbirliği içinde olma hasebiyle devleti
çökerttiler.
Ve nihayet dış ülkelere
sığındılar.
Ama alınan, yani elde edilen
bilgilere göre Mithat Paşa ile Cemal Paşa 24 saat, yani gece gündüz sarhoş
olarak devleti yönetiyorlardı.
Gerek Mithat Paşa olsun,
gerek yakın arkadaşları olan Cemal Paşa, Enver Paşa olsun, mason localarına
mensup birer üye olmakla beraber çok şarap içiyorlardı.
İngiliz politikasının
hedefinde de Osmanlının bünyesinde bulunan böylesine önemli kişileri ya alkolik
durumuna sokmak, ya rüşvet vermek, ya da kadınla aldatmak idi.
Yani Osmanlı gibi bir
devletin yıkılabilmesi için özellikle önemli makamlarda bulunan zevatın, kadın,
alkol ve rüşvet gibi kirli unsurlarla meşgul olmaları gerekir.
Böylece İngilizler,
böylesine kirli aldatmacaların sayesinde, hedeflerine ulaşmış oldular.
Nitekim Merhum Sultan
Abdülhamit hatıratlarında şöyle diyor;
1909'lardan sonra Namık
Kemal’ler gibi, Ziya Gökalp’lar gibi batı medeniyetinin hayranları olan daha
nice şair ve edebiyatçılar her akşam Mithat Paşa’nın sarayına yerleşerek
sabahlara kadar eğleniyorlardı.
İngiliz siyasetinin başında
gelen en temel unsur şarap ve gece eğlenceleriydi.
Bunu da tamamıyla Mithat
Paşa hallediyordu ve devletin bütün gizliliklerini de İngilizlere
ulaştırıyordu.
Hatta İngilizlerle çok sıkı
fıkı içinde olan bu her 3 maşa Paşalardan olan Mithat Paşa iki de bir Osmanlı
devletinin bünyesinde, illaki Cumhuriyeti kuracağız ve Cumhuriyetin başına da
ben geçeceğim ondan sonra da imparator olacağım diyordu.
Ve tüm bunları yaparken de
kesinlikle diyalogu Fransa askeri diplomatlardan olan 3. Napolyon’la büyük
işbirliği içinde olduğu tarih sayfalarına geçmiştir.
İşte Osmanlıyı içten yıkıp
sukuta düşüren hıyanetin dik alası böylece gerçekleştirilmiştir.
Yani yabancılar adına
devletin bünyesinde terör yaratılarak devleti beyninden vurup, dağıtmak.
Şimdi tabi bu tarihi
tespitleri buradan kaleme alırken bugünkü Türkiye’nin mevcut görüntüsü, içeri
de vuku bulan olaylar korkarım ki, o günün birer göstergesi ve kötü bir örneği
olsun.
Biz buradan kimseyi töhmet
altına almıyoruz ve almakta istemiyoruz…
Ama ‘’GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ
İSTEMEZ’’ örneği ile yola çıkarsak ülkemizin içine düştüğü bu badirelerden ve
terör girdaplarından çıkmama şekli ne yazık ki insanları çok derin düşüncelere
sürüklemiyor değil.
Örneğin; Allah korusun,
Türkiye bugün herhangi bir komşusu ile savaşa girerse, diyelim ki; Türkiye,
Suriye’nin Marksist, Dürzî Esed’in orduları ile savaşa girerse veya Rusya’nın
baş belası durumunda olan Vlademir Putin’in ordusu ile savaşa girerse, ya da en
basiti Yunanistanla savaşırsa içten vurulur muyuz?
Yoksa, vurulmaz mıyız?
Bu soruyu en budala, dağ
başında olan birine bile sorarsak diyecek ki;
- Vallahi vuruluruz…
- Hem de bazı siyasi partilerin bünyesinde mevcut politika
ile vuruluruz.
- Hem de PKK ile işbirliği yapan paralel unsurlarla arkadan
vuruluruz.
Ve Osmanlının son döneminden
daha fazlasıyla çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu da
söylemekten kendilerini alıkoyamazlar.
Zira mevcut yasalar, mevcut
anayasa, mevcut çoğulcu parlamenter sistem, mevcut batıl rejimin hegemonyası
bunu gerektiriyor ve buna da hazırdırlar.
Ve hazır ol gibi emir bekliyorlar
yâda böyle vakalar bekleniyor.
Ey rejim ve bu rejimin ey
savunucuları!
Daha da eğer bunu idrak
etmemiş durumda iseniz ya da idrak etmişte buna ses çıkarmak istemiyor iseniz,
kamuoyu size yazıklar olsun demekten başka bir şey demez.
Baksana Kılıçdaroğlu ne
naneleri döküyor.
Gâh Suriye rejimini
destekliyor ekibi ile beraber.
Gâh Mısır’ın darbecilerini
destekliyor.
Gâh Putin’i destekliyor.
Gâh da Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Nur Ramazanoğlu’na kin kusarak saldırıyor.
Keza onun küçük biraderi ve
uzantısı durumunda olan HDP’nin eş başkanlarının konuşmaları da hep bunu işaret
etmiyor mu?
İnanın, sevgili okurlar.
Biz buradan son 110 yıl
içinde vuku bulan, olup bitenlerin tümünü tarihi gerçeklere dayanarak yazmaya
ve anlatmaya çalışırsak yeminle bunu diyebiliriz ki yer yerinden oynar.
Gençlik, iş çevreleri ve tüm
Türkiye kamuoyunu bu saklı kalmış tarihin gizliliklerine gömülmüş, bu nice
İngilizlerle işbirlikçilerin ipini pazara çıkarırsak, bu millet artık yıllardan
beri demokrasi adına ülkeyi yönetmeye çalışan ve olup biten gerçekleri gün
yüzüne çıkarmayan insanlara nefret dolu sözler söylerler.
Halen de PKK’nın bir
‘’ASALA’’ uzantısı olduğunu ve PKK’nın kuruluş şeklini, içimizde bulunan 1915
Ermeni devşirme kalıntıları ile DHKP-C, Marksist, Leninist, satılmış hainler
tarafından kurulmuş olduğunu idrak etmemişler ve edemiyor olanlar varsa,
yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemiyoruz.
Ancak; ‘’Gaflet
uykusunda" kalanlar ile terörle mücadele edilemez. Edilse bile başarılı
olunamaz’’ demekten başka bir şey diyemiyoruz
Tabi böylesine
devşirmelerin, her gün ülkenin nabzına göre kılık kıyafet değiştirerek, yani
kalben, ruhen, aslen PKK’lı olup ama kılık kıyafet değiştirerek muhafazakâr
pozisyonuna girip, siyasette çok büyük bir rol oynadıklarını da kimse inkâr
edemez.
Artık bu memleket bu kadar
derin bir gaflete kendini düşürmemeli diyoruz..
İnancımızın ilkeleri
gereğince, prensip olarak, şöyle bir gerçek var.
‘’İNANMIŞ BİR TOPLUM
PARMAĞINI İKİ DEFA YILANIN DELİĞİNE SOKMAZ.’’
Birinci defa parmağını yılan
deliğine sokmuş ve yılan onu ısırmış ise bir daha aldanma budalalığına
düşmemesi gerekir.
Evet, sevgili okurlar fazla
uzatmayalım.
Geçenlerde gerek yazılı medyada
olsun, gerek görsel medyada olsun, birinci haber olarak Putin’in terörle
başarılı bir mücadele elde etmek için kendi komutasında olmak üzere yeni ve
özel bir ordu kurduğu haberleri yayımlandı.
Ve ayrıca Putin’in ağzından
çıkan şu cümleye de yer verilmişti..
‘’BEN İÇİŞLERİ BAKANININ
SADAKATİNE İNANMIYORUM.’’
Demek ki Putin’in kendi
İçişleri Bakanı hakkında bildiği bir şey var ki bunu söylüyor.
Ama bizde ise tam tersine.
Yani her gün bir iki misli
şehit sayısı artarsa bile kimsenin canına tak etmiyor.
Devlet yetkilileri de
demiyorlar ki
- Hayrola…
- Gel ey İçişleri Bakanı Efkan Ala
- Gel ey Mit Müsteşarı Hakan Fidan
- Nerdesiniz?
- Ne yapıyorsunuz?
- Hiç mi istihbaratınız yok?
- Hiç mi bölgeden haber gelmiyor?
- Kaşla göz arasında Diyarbakır’ın Hani ilçesinde bulunan
jandarma merkez binasına yakıt ve mühimmat dolu tanker yanaşıyor ve uzaktan
kontrol edilerek patlatılıyor?
Bu kaçıncı tanker?
- Kaçıncı bomba yüklü araç?
- Kaçıncı intihar bombacıları?
- Hiç mi istihbarat birimleri çalışmıyor?
‘’Ya da yeni bir Türkiye’de
100 yıl öncesindeki Osmanlıyı yıkan o hıyanetin uzantısı mı var?
En derin saygı ve
sevgilerimle…