SİYASET DİLİ İNANDIRICI DEĞİLDİR!?
Sevgili okurlar…
Bu akşam, Mübarek Kadir Gecesi…
Bin aydan daha hayırlı bir gece..
Huuşu içerisinde, dualarla, idrak etmemiz gerekir..
Öncelikle;
Af ve mağfireti barından; "Kadir Gecesinin"
feyzi üzerinde olsun…
Duamız odur ki...
Ülkemize, milletimize, İslam alemine barış, huzur ve
kardeşlik getirsin..
Bu temennilerle; "Kadir geceniz" müberek olsun…
***
Evet, sevgili okurlar.
Her zaman bu sütunlarda dile getirmek istediğimiz
memleket gerçeklerini bugün yine geçmişimize yönelik "Türkiye’nin büyük
ayıbı olarak" nitelendirilebilinecek bir olaydan bahsetmek istiyoruz.
Başlık olarak kullandığımız “SİYASET DİLİ İNANDIRICI
DEĞİLDİR” ifadesi hiç tartışmasız ki, "hakikatı" içermektedir…
Çünkü, halk artık siyasete inanmıyor.
Ama ne var ki başka da bir çare yok.
Yıllardan beri bu düzenle, bu sistemle, bu inançla ülkeyi
yönetenler, özellikle ana muhalefet partisi durumundaki CHP…
Ne yapıyor?
Bunca problemler, biriken ve kangrenleşmiş sorunlar
yumağı bir türlü çöze kavuşamıyor…
Terör gemi azıya vurmuş…
Tabiri caizse; "Atı alan Üsküdar’ı" geçmiş
durumda.
Utanmadan, sıkılmadan ana muhalefet partisi çıkıyor,
halkı yollara dökmeye çalışıyor…
Ve buna da; “Adalet Yürüyüşü” adını veriyor…
Ebe yuh yani…
Kimin adına?
Onun partisinden casuslukla suçlanan ve Yargı tarafından
suçu tespit edilmiş bir milletvekili adına bunu yapıyor.
Yani Enis Berberoğlu adına.
Hani kanunlarımızda suçluyu savunmak, suçluya destek
çıkmak, onu övmek, suçluyu barındırmak suçtu?
Nerde?
Hani savcılarımız, istihbaratlarımız, Kılıçdaroğlu
hakkında ve yanında yürüyen Hasan Cemal hakkında hiçbir tahkikatta
bulunulmuyor?..
Kimsede bir kıpırdama yok…
Hem de devletin koruması altında bunu yapıyor...
Herkes kendini suret-i haktan gösteriyor…
Dili olan konuşuyor.
İster muhalefet olsun, ister iktidar olsun, rastgele
konuşuyor, konuştukça konuşuyor, ama kimi ikna ediyor?
Kimin eli kimin cebinde belli değil?
Ki bu millet artık, bunların hiçbirine zerre-i miskal
inanmıyor.
***
Hani Cumhurbaşkanı daima söylüyor;
“At izi, it izine karıştı.
Türkiye bu anayasayla Arap saçına döndü.”
İki gün önce AK Parti Genel Başkan Yrd. Numan Kurtulmuş
Diyarbakır’a gelerek Ulu Cami önünde iftar sofrasına oturdu.
Yanında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker'de
vardı.
Halkın Numan Bey’in gelişine ilgi göstermediği halde,
yine Numan Bey konuştu.
Ve dedi ki;
“Bizim Diyarbakır’dan, İstanbul'dan, Hakkari'den,
Edirne'den başka bir yerimiz, vatanımız yok.
Bu vatana sıkı sıkıya sahip çıkacağız.
Bu vatanın her köşesi hepimizindir.”
Bu ifadeleri kullanan Sayın Kurtulmuş, elbette ki çok
güzel ifadeleri kullanmıştır..
Ama kimi inandırıyor ki?
Zira orta yerde kan var, gözyaşları var, şehitlerin
cenazesi var.
Allah’ın her günü Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da
şehitlerin cenaze merasimleri yapılıyor.
Ama devlet ve hükümet, kıl payı, zerre kadar buna engel
olamıyor.
Sadece şekli görüntülerle yetiniyorlar.
Tabi bu olaylar bugüne özgü değil.
Bu olaylar nerdeyse 40 yıldan beri devam ede gelmektedir…
Doğru Yol Partisi başta olmak üzere, ANAP ve sonrasında
AK Parti…
Hiçbir zaman hiçbirisi bir iğne ucu kadar terörle
mücadelede başarılı olamadılar.
Neden mi?
Bu soruya cevap isterseniz, cevabı çok kolay.
Hani kültürümüze mal olmuş bir slogan var…
Diyorlar ya;
“Kimin eli kmin cebinde belli değildir”
Kim samimi, kim samimi değil, belli değildir.
Gerçek manada kim AK Partilidir, kim HDP’lidir, kim
CHP’lidir hiç belli değildir.
Çünkü, kirliliklere ve kirlenmişliğe hep şal çekiliyor.
Yüzler maskeli..
Gerçek kimlikler saklı tutuluyor..
Paspas ediliyor…
Sümen aldı ediliyor…
Kim ne yapıyorsa yanına kar kalıyor.
Numan Bey ne kadar “Vatan, Millet, Sakarya” diyorsa desin
şu gerçeği unutuyorlar…
Önemli olan, çıplak bir vatan değil…
Elzem olan İslamiyet’le, dinle, iman anlayışıyla
donatılmış bir vatan olmasıdır…
Bu minvalde inşa edilen bir vatanın zaten, kurtuluşu ve
daimliği mukadderdir.
Zira bu memleketin yüzde 99’u Müslüman’dır.
Sayın Numan Bey herhalde hatırlıyordur.
Saadet Partinin başına geldiği zaman, merhum Erbakan ile
beraberken muhafazakârlığın zirvesinde idi.
Hedefleri bu sistemle mücadeleydi?
Yalnız çıplak bir vatan kurtuluşu değil, hedef
muhafazakârlıktı, dindi, imandı.
Ne yazık ki muhalefet parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun
konuşmaları ne ise AK Parti yetkililerinin de aynı konuşmaları tersyüz ederek,
aynı anlayışı anlatıyor olmaları; düşündürücüdür…
Bundandır ki; millet "siyasetin diline" artık
inanmıyor..
Siyasiler de, halkı artık inandıramıyor…
***
Mehdi Eker’in önderliğiyle Diyarbakır halkının karşısına
çıkmalarıyla, bize göre partinin artış sayfasına bir şey kaydedemiyorlar.
Tam tersine ibre hep düşüyor.
Zira milletin nabzını Mehdi Eker ve onun yandaşı olan İ.A
ile yola çıkıp bölgedeki “Terörle Mücadele” azmini yürütmeye çalışıyorlarsa da
bize göre boşunadır.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Burada bunları yazarken, 21 yıl önce Diyarbakır’da
yaşanan, insanlık dışı bir vahşetten de söz etmek istiyorum..
Bugün, 21. yıl dönümü…
O kanlı tarihte, Diyarbakır Söz Gazetesi ve Söz TV
ailesinin başında vuku bulan bir katliam yaşandı…
Bugün o olayın 21’nci yılını yaşıyoruz.
Failleri…
Organizatörleri..
İşbirlikçilerini…
Bir kez daha buradan; lanetliyoruz.
Ve yüzlerine tükürüyoruz…
Ölenlere de, Allah'tan rahmet diliyoruz…
Kalanlara sabır...
Lakin, bu menfur olay, ne yazık ki hala da derin
kirliliğini muhafaza ediyor.
Tarih, 20 Haziran 1996 gecesini 21 Haziran’a bağlayan
akşam…
Altındağ Dinlenme Tesisleri’nde vuku bulan bir terör
saldırısı…
Tam 8 insan şehit edildi…
Ki aralarında, kadın, bebek, sivil, polis, asker vardı.
Bu olay her ne kadar PKK’ya ihale edildiyse de…
Deşifre oldu; derin devlet, terör örgütü ve bazı iş
çevrelerinin "üçlü" organizasyonu..
Olayın yaşandığı gün ve ondan sonraki yıllar..
Ki, 2000’li yıllara kadar…
Yani 28 Şubat 1997’den başlamak üzere dört yıl boyunca
yayın grubumuza, yönetim kurulu başkanlarına, aile fertlerine, emekçilerine
enva-i iğrençlikler yapıldı…
Baskı, zulüm ve kumpaslar…
Sahte uyduruk, fişlemelerle suç isnatları…
O iğrençlikler geride kaldıysa da, hala da
unutulmamıştır.
Ki silinmemiştir ve silinmiyor.
Unutulmaz da…
Ama ne yazık ki devletin derininde yaşayan kozmopolit, ne
idügü belirsiz, şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerinin üniformasını omuzlarına
taşıyan kanı bozuk, sistemin ve Kemalizm’in köleleri durumunda olan Yaşar
Büyükanıt’lar gibi Generaller…
Bazı Jandarma Albayları…
Yargının bazı çarpık yüzleri…
Ne yazık ki PKK adını kullanarak, hatta işi onlara ihale
ederek; "Altındağ Katliamını" gerçekleştirdiler.
Ama benim siyasetçim, benim gelen giden iktidarlarım bu
süreç içerisinde ister muhafazakârı olsun, ister laikçisi olsun, ama hiçbirisi
bu olaya sahip çıkamadı.
Bırakın sahip çıkmayı, bilakis olay örtbas edilmeye
çalışıldı.
İşte bu memleketimizin, rejimimizin, devletimizin yüz
karasıdır, ayıbıdır, kara lekedir.
Bunun gibi daha nice nice kirlenmiş senaryolar yaşandı bu
memlekette…
Nice aileler zarar gördü…
Ama hala da dünkü Müslümanlıkla yola çıkan aydın
muhafazakâr siyasetçim ne yazık ki bugün sadece Vatandan bahsediyor.
Allah’tan, dinden, Kur’andan bahsetmiyor.
Böyle olunca, halk diyor ki;
“Siz artık inandırıcı olamazsınız, size inanmıyoruz
artık…
Kusura bakmayın.”
En derin saygı ve sevgilerimle.