STK’LAR VE KABAHAT ÖNDERLERİ!…
Evet, sevgili Söz okurları...
Yıllardan beri siyaset yani parlamento tüm çabalarıyla
terörle mücadeledeki çalışma ciddiyetine rağmen bir türlü terörü ve terör
odaklarını çökertemedi.
Fedakâr milletin bütçesinden alınan vergiler, nerdeyse
katrilyonları bulan harcamalarla harcanan para, pul ve ekonominin diğer
imkânlarına rağmen; PKK terör örgütü ile onun paralelinde yürüyen Türk solu ile
Kürt solunun ittifakına karşı herhangi bir sonuç alınamadı.
Hem de sözüm ona kanaat önderlerinin ve STK’larının
danışmanlıklarına rağmen.
Meğer ki kanaat önderleri yerine tam tersine kabahat
önderleriymiş.
STK.. Yani Sivil Toplum Kuruluşları…
Meğer ki, STK'lar da ‘’SİVİL TORPİL KURULUŞLARI’’ imış.
Ki ne yazık ki kimselerin de haberi yokmuş.
Yani hep bildiğini okuyan, solcu terör örgütlerinin
aktifliğini önleyemeyen siyaset ne yazık ki Türkiye’mizi, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’yu bu raddeye getirmiştir…
Oysa ki adres belli, kimlik belli.
Tüm bunlara rağmen bir türlü devlet siyaseti bunlarıın
üstesinden gelmedi..
Onları kökten sindirtemedi..
Ara sıra sanki birileri tarafından bu sol Marksist
görünümlere prim verilircesine hükmen ve zulmen adeta propagandası
yapıldı/yapılmakta.
Oysaki gerek Türk solu olsun, gerek Kürt solu olsun,
yıllardan beri devlete karşı, milletin birlikteliğine ve bütünlüğüne karşı
hızla ilerleyen bu sol güruhların görünümleri Marksizm’dir, Şovenizmdir,
Kemalizm’dir ve Sosyalizm'dir.
Ötesi değildir..
Nitekim hiç unutmayalım ki bundan 40–50 yıl önce komşumuz
Irak ve Suriye devletçiklerinin muhafazakâr inançlı hükümetlerine rağmen;
Marksist, Leninist, Faşist, Şovenist gibi unsurlardan kendini kurtaramadı.
Zira onların karşısında gizliden gizliye devletin derinliğine
sızdırılmış Baasçı anlayışın varlığı söz konusu…
Ve nitekim bu oluşan ve gelişen solcu Marksist hareket,
Suriye’yi de Irak’ı da netice itibarıyla küfrün Emperyalist Haçlıların ve
Siyonistlerin çizmeleri altından kurtarılamaması, anlattıklarımızın kanıtlayıcı
birer delilidir.
Ne yazık ki, Türkiye bunlardan bir türlü ders-i ibret
almıyor.
İnanın sevgili okurlar.
50 yıl önce Suriye’deki, Irak’taki, Mısır’daki.
Ya da, Tunus ve Libya’daki oluşa gelen siyasi hareketler
tümüyle dış mihraklı oyunlara bağlı sosyalist, komünist bir harekettiki illaki
dış ülkelerin İslam coğrafyasındaki anılan böylesine yeraltı zenginliklerine
sahip ülkeler netice itibarı ile büyük terör sultasına girdi.
Ve bugün halı âlem meydanda.
Ki bu ülkeler şeklen ve ismen vardır. Manen ve maddeten
hükmen yok sayılır durumdalar.
Korkarız ki Türkiye’miz de bunca milletin çabalarına
rağmen, siyaset dünyasının beceriksizliği yüzünden, aynı akıbete uğramış olsun.
Allah korusun…
Hiçbir şekilde Türkiye’nin böylesi bir hale düşmesini
vicdan ve izhan sahibi hiçbir kimse, rıza göstermez ve kabul de edemez.
Ama hani bir misal var;
‘’GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ.‘’
Bu vecize sözle yola çıkarsak çok korkutucu emarelerle
karşı karşıya kalmaktan, uzak değiliz.
İnanın 40/50 yıl önceki Ortadoğu’da bazı İslam
devletçiklerinin başında bulunan siyasetin çoğu hep muhafazakâr, inanmış,
İslam’a ve Kuran’a bağlı kadrolar tarafından yönetiliyordu.
Ama ne yazık ki hiçbir zaman bu kadrolar bu ülkeleri
solcu, komünist, marksist, baas partilerinin hegemonyasından kurtaramadılar.
Zira bugünkü Türkiye’de terör odaklarının çalıştığı stil
o günlerde de aynı ülkelerde bu tip çalışmaları söz konusuydu.
Bakınız bu söylediklerimizi dile getirip yazıya dökerken
Ankara’da Güvenpark’ın karşısında çok büyük bir patlama meydana geldi. Ve bütün
dünyaya duyuruldu.
Bunu yapan gökten gelen melaike değil herhalde.
Yâda mezardan çıkan ruhaniler de değil.
Her zaman olduğu gibi gördüklerimiz, bildiklerimizdir.
Yani, terör odaklarıdır ve bunların yanında yer alan bazı
siyaset, bazı politik solcu kesimlerdir.
Ama ne yapacaksınız ki ülke hep bu tür olaylarla kalkıp
oturuyor.
Yazıklar olsun demekten başka kendimiz alamıyoruz…
Evet, sevgili can dostlarımız.
Bu günkü yazımıza başlık olarak kullandığımız kavram
‘’STK’LAR VE KABAHAT ÖNDERLERİ’’ yazının temel esprisi zaten net ve açıktır.
Malumunuz üzere Diyarbakır’ımızda ve diğer Güneydoğunun
bazı il ve ilçelerimizdeki 103 günden beri PKK terör örgütünün ceberuti ve
baskıcı zorbalığıyla yapılan tahribatlara karşı mücadelede ne yazık ki fedakâr
ve uzman polislerimizin cansiperane gayretlerine rağmen üstesinden gelinemedi…
Nihayet…
Asker, Mehmetçik, tarihi kahramanlığını göstererek gerek
Sur’da olsun gerek Şırnak’ta, İdil’de, Cizre’de olsun, hak ettikleri şamarı
onlara vurdular ve bu ilçeleri bu kirli terör odaklarından temizlediler.
Gerçi itiraf edelim polisimiz de burada herhangi bir
eksikliği olmamakla beraber ama İçişleri Bakanlılığının ve valiliklerin gösterdikleri
performans elbette ki askeri kuvvetler kadar olamadı.
Ama müştereken ve müteselsilen yapılan bir kahramanlıktır
ve başarıdır. Bu da devletimizin ve milletimizin başarısıdır demekle kıvanç
duyuyoruz.
Yalnız bunu da belirtmeden geçmek istemiyoruz.
Bu ülkenin içinden çıkamadığı çok önemli olaylardan
birisi de kirli politikalardır.
Yanlış siyasettir ve ranta dayalı güdümlü bir anlayıştır.
Onun için yazımıza başlık olarak kullandığımız STK
kavramının gerçek açılımı ‘’Sivil Toplum Kuruluşları’’ manasını taşıması
gerekirken hey hat.
Ne yazık ki tam tersine sivil toplum kuruluşları yerine
’’SİVİL TORPİL ÖRGÜTLERİ’’ haline dönüştürülmüşlerdir.
Bölgede ve özellikle Diyarbakır’da bazı STK’ları, Ak
partinin gerek bazı bölge milletvekilleri olsun gerek bakanları olsun biat
ettikleri gibi; "kendilerine rehber" olarak, görüyorlar…
Bilerek mi, bilmeyerek bunu yapıyorlar bilemiyorum?..
Ama bu, "SİVİL TORPİL KURULUŞLARININ"
mensuplarının bin bir suretli, çok değişik yüzlülükleri, ne yazık ki Ak
Partinin gerçek Ak Parti olma şeklini değiştirip sadece AKP haline
dönüştürüyorlar..
Zira aslında hiçbirisi de Ak Partili değil.
Devleti de, "benimsemezler.."
Tamamen, "PKK" güdümünde ve anlayışına sahip
kimseler olup çok değişik yön ve yüzleri ile gündüz AK Partili görünüyorlarsa
da, akşam PKK’lı..
Veya suret değiştirerek gece, gündüz ayrı şekle girme
pozisyonuna sahiptirler.
Hedefleri sadece rant, kendilerine ve yahut yakınlarına
ihale düşürme sanatı içindedirler.
Yani DSİ’de, Karayollarında, bazı bakanların ve valinin
düzenlendiği toplantılara katılmaları, davet edilmeleri, burada fikir verme
allameliğini gösteriyorlarsa da hiç de öyle değil.
Tam tersine devletin bakanlarını yanıltarak rant ve ihale
peşinde olduklarından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Onun için bunlara sivil toplum örgütü yerine ‘’SİVİL
TORPİL ÖRGÜTÜ’’ söylemek daha doğru olur diyorum.
Keza kanaat önderleri kavramını da yıllardan beri
bünyesinde taşıyan sözüm ona fikir erbaplarının yaptıkları iş bir arpa boyu
kadar ilerlememiştir.
Tam tersine ister Cumhurbaşkanına ister Başbakana ister
hükümetin diğer bakanlarına karşı yürüttükleri danışmanlık politikası, kanaat
önderliği gibi danışmanlık yapıyorlarsa da tam tersinedir…
Onların kanaat önderleri yerine yaptıkları icraatlara
karşı ‘’KABAHAT ÖNDERLERİ’’ demekte bizce çok daha yerinde olur.
En derin saygı ve sevgilerimizle