TARİH GÖSTERDİ Kİ “KURTARICILIK” LİBASI GİYDİRİLMİŞ NİCE HIYANETLER YAŞANMIŞ!?

Sevgili okurlar...

“28 Şubat, macera bir karanlık!” başlığı altındaki yazı serimize nokta koyuyoruz...

Yeni bir fasıl, yeni bir başlıkla, hasbıhal edeceğiz!...

Yazı başlığımız kapsamlı ve genele hitaptır..

Ne diyoruz?

“Tarih gösterdi ki, kurtarıcılık libası giydirilmiş nice hıyanetler yaşanmış?!”

Tarihin dönemsel takvim yaprakları, çok ama çok şeylere şahittir!...

***

Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin dediği gibi;

“Zaman gösterdi ki:

Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil..”

El hak...

Hakikati haykıran bu iki ifadenin rotasında yola çıkarsak, önümüze düne özgü çok önemli tarihi hadiseler çıkacaktır...

Yakın tarihimizde olup-bitenler bir ayna gibidir!...

Özellikle cumhuriyet döneminde olup bitenler, tüm ciddiyetiyle kendini ele veriyor.

Gelen giden iktidarlar bilaistisna hepsi “belli bir zümrenin” değirmenine su taşımışlardır..

Bakınız, hükümetlerin ekseriyetini “muhafazakâr partiler” teşkil etmiştir...

Muhafazakâr kimlikleriyle, “milleti” ikna ederek, iktidara gelmişlerdir...

60-70 yıldan beri iktidarı “sol partilere” vermemiştir..

Özellikle de CHP’ye “iktidar” şansını vermediği gibi tanımamıştır!...

Çünkü tek parti-şeflik ve dipçik döneminde CHP’nin dayatmacı politikası, milleti tanımaz siyaseti, bu milletin bin yıllık kültürünü, tarihini, inancını gasp ettiğini bilmeyen yoktur...

Halk olup-bitene vakıftır...

Zaman dilimi içerisinde oluşan gerçekler, geçmişi her yönüyle, bize tefsir ediyor ve açıklıyor.

Onun için de diyoruz ki;

Tarih gösterdi ki “kurtarıcılık” libası giydirilmiş nice hıyanetler yaşanmış!?..

***

Ve bu “hıyanetler zincirinin” odak noktası da, ne yazık ki “siyasiler ve onların kullandığı siyaset dili” olmuştur..

Siyaset dili ister sağ olsun, ister sol olsun, ister sosyalist olsun, ister dindar olsun, ister müşrik olsun; milletin “milli iradesini” temsiliyette ve “istek ile beklentilerine” cevap veremediği gibi; ikna da edememiştir...

Millete güven vermemişlerdir..

Söylem ile eylemleri, tam manasıyla milli iradeye ters olmuştur...

Siyasetin bu minvalde giydiği libas ise; hep hıyanet ve ihanetlerin “projelerine” kamuflaj olmuştur..

İçten yıkıcı!...

Çok yüzlü bir siyaset...

Hal böyle olunca da devlet çarkı ve bürokratik anlayış da aynı ruhla kendini idame etmeye başlıyor...

Denir ya; “üzüm üzüme baka baka kararır”...

Bürokrasinin yüzü de, siyasetin yüzü olmaya başladı..

***

Sevgili okurlar...

Bugün devletin hangi kurum ve kuruluşuna giderseniz gidin...

Hiç bir işleminiz, “sulh ve zamanında” gerçekleşmiyor...

Dünden beter bir hal var..

Bir halk deyimidir; “Eski tas, eski hamam”

İş çıkmıyor.

“Bugün git, yarın gel” misali.

Sistem gerçekten kabardıkça kabarmış, değişik bölgelerde sistemi uygulayan yönetim ve idareciler “keyfe mayeşa”, yani paşa gönülleri nasıl isterse işleri o şekilde yapıyorlar...

Bürokraside çok rahat nefes alan devlet dairelerindeki özellikle, üst düzey ve önemli makamları işgal eden bürokratlar, son dönemlerde, “bürokratik oligarşi” yaratıcı...

Ellerini sıcaktan soğuğa vurmadıkları gibi; “sorun çözücü de” değiller...

İnisiyatif derseniz zerresi yok!?..

Vatandaş da büyük sorunlar içerisinde boynu bükük, kalbi kırık olarak, devletin kapısından geri dönüyor.

“Bugün git, yarın gel” misali.

Sakın zinhar yanlış anlaşılmasın!

Biz bunları yazarken, mevcut muhalefetin diliyle konuşmuyoruz.

Ve onların yanında da yer almıyoruz.

Ancak biz dostça iktidara ‘bazı gerçekleri’ sunmaya çalışıyoruz.

Yazı başlığımızda ifade ettik..

“Tarih gösterdi ki kurtarıcılık libası giydirilmiş nice hıyanetler yaşanmış?!...”

İşte bu hakikatin beyanı kapsamında diyoruz ki;

Lütfen!

20 yıldan beri iktidarda olan AK Parti, muhalefete, özellikle ana muhalefet partisinin eline, “siyasi kozlar ve malzemeler” vermesin.

Adeta davetiye çıkarırcasına kasıtlı olarak bazı değişik versiyonlarla, değişik yöntemlerle öylesine antidemokratik işler yapılıyor ki; her hamle “iktidara birer” kurşun misali!...

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazılı medyaya göz atarken dikkat çeken bir başlığa gözüm ilişti...

 “İYİ PARTİ LİDERİ MERAL AKŞENER İKTİDARA YÜKLENDİ...”

Haber başlığı böyle...

Meral hanım diyor ki;

“Ucube sistem gidecek, çile bitecek bu kâbus geçecek.”

Meral Hanım, siyasi rakibi iktidar partisi olan AK Partinin içinde meydana gelen olumsuzlukları millete deşifre etmek ve iktidarı milletin gözünden düşürmek için bunları söylüyor.

Ancak bizim söylediklerimizle Meral hanımın söyledikleri apayrıdır.

Meral Hanımın ucube sistem dediği “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir...”

Kendilerinin istediği ise; eski çoğulcu demokratik parlamenter sistemi..

Yani geriye dönüş istiyor...

Ama bizim ileri sürmüş olduğumuz sistem ise yekvücut olarak toplumun, yani 84 milyonun hakkını, hukukunu, adaletini, geleceğini, gideceğini temsil edebilecek “yepyeni bir Türkiye ve yepyeni bir yönetim sistemi?”

Yoksa dün oldubitti, bugün yine geri dönsün.

Parlamenter sisteminde söz sahibi Cumhurbaşkanı değil de parlamentoda olsun.

Böyle bir manayla söylemiyoruz.

Zira o mana içi boş havayla dolu balon gibidir.

Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Ulu Hakan Sultan Abdülhamid saltanat tahtına oturduğu zaman parlamenter sistemi olan I. Meşrutiyeti kurdu..

Ancak sonuç alamayınca devlet 1894’te Rusya Harbine girdi ve mağlup oldu.

Bundan itibaren derhal Ulu Hakan Abdülhamid Han, o sistemden vazgeçti, I. Meşrutiyet’i kapattı.

Sadece merkezi sisteme geçildi...

Söz artık Padişah’ta...

Ondan gelenler ancak kanunlaşabilecek!.

33 sene civarında uzun bir ömür yaşadı.

Ama ne vakit Paris ve Londra’ya bağlı Siyonist, Ermeni ve Jön Türklerin ittifak ettiği “Söz milletindir” sistemine geçildi ve bir sene içerisinde Meşrutiyet de elden gitti, Padişah da gitti, devlet de gitti.

Ve nihayetinde devlete sızdırılan gizli mahfellerin, fitne saçan şeytanların eline geçti ve böylece devlet yok olup gitti.

Ne yazık ki Meral Hanım da aynı Kılıçdaroğlu’nun siyasi dilini kullanıyor ve diyor ki;

“Ucube sistem gidecek, çile bitecek, bu kâbus geçecek”

Bu ifadeyi içi boş bir ifade olarak görmek gerekir.

Aslında ucube sistem dışarıdan masonik kafaların içimize ihraç ettiği Sekülar, Kemalist sistemdir..

İşte biz bu sistemin gitmesini hedefliyoruz.

Bunun yerine Selçukluların, Eyyubilerin, Osmanlıların dünyaya hükümran oldukları sistemin getirilmesini istiyoruz.

Milletin bin yıllık tarihini, kültürünü, İslam ve Kur’an sisteminin gerçekleşmesini, istiyoruz!

Ki toplumu, aileleri, milleti ve devleti koruyup, kollayan etrafını zırhla kaplamış Surlar gibi milletini koruyan bir sistemden söz ediyoruz...

Bizim de, mustarip olduğumuz dün olduğu gibi bugün yaşatılan çürümüş sistemdir...

Gerçekten bugün toplumumuz, özellikle aile içerisindeki “dağınıklık” vahim bir noktada...

Karı-koca kavgası.

Adam eşini öldürüyor.

Sanki bir tavuk kesiyor gibi..

Rahatlıkla da gidip cezaevinde oturuyor.

Ele geçirdiği zaman alkolünden tut uyuşturucusuna kadar keyfini de sürüyor.

Ekmeği suyu ayağının önüne geliyor.

Zaten sivil hayatında da yapacağı bir şey yoktu.

Ama aile gitti.

Çocuklar yetim ve sahipsiz..

Sahiplenen yok...

İşte biz bu hüsranlı sistemi kast ederek gitmesini istiyoruz...

Bin yıllık uzun ömürle yaşayan bir devletin, bir milletin birlikteliğini yansıtan bir Kur’an sisteminin gerçekleşmesini kastediyoruz.

İyi Parti lideri Meral Hanımın “ucube sistem gidecek, çile bitecek bu kâbus geçecek” demesine karşılık, biz de diyoruz ki;

Sayın Meral Hanım.

Eğer ki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kastediyorsan yanılıyorsun.

O gitse de gitmese de bu milletin çilesi bitmez.

Aslında ucube sistem; İslamsız bir sistemdir.

Bolşevizm’i, dinsizliği gençliğe enjekte eden sistemin gitmesi gerekir.

Milli Eğitim camiasına yeni bir kurtarıcılık libası giydirilmesi lüzumu hissediliyor.

O da Kur’ana dayalı, İslam’a dayalı, tarihimize dayalı ahlaki bir sistemin gelmesiyle mümkün olabilir.

Halk da zaten bundan yanadır.

Bu olmazsa, hiçbir şey kâfi gelmez.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Günlerdir, Rusya Ukrayna’yı vurdu vuracak, diye konuşulup tartışılıyordu...

Rusya tetikte..

ABD ve AB, NATO ise kışkırtmada...

Yani savaş tamtamları çalınıyordu...

Ve nihayetinde dünden itibaren savaş başladı...

Bütün dünya bas bas bağırıyor, ama Rusya’yı durduran yok.

Olamaz da.

Her ne kadar Amerika “Ben Rusya’ya karşıyım” diyorsa da bize göre gerçek dışıdır.

Çünkü Haçlı hiçbir zaman birbirine düşman olamadı ve olamaz da.

Görüşler ayrılığı olabilir, ama ittifak aynı mihraktır.

Rusya Ukrayna’yı vuruyor.

Amerika her ne kadar “geldim, geliyorum” diyorsa da bize göre havanda su dövmekten başka bir şey yapmıyor?...

Amerika gerçekçi değildir ve Rusya da 5 tane Ukrayna’yı istila etse ne Amerika, ne de AB müdahale edemez.

Ancak “Dostlar alışverişte görsün” misali birbirlerine göz kırpmaktan başka bir icraatları olmaz...

Zamanın gelişmesi bunu bize gösteriyor.

Duralım, bekleyelim, bakalım ne çıkacak?

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;

“Görelim Mevla’m neyler,

Neylerse güzel eyler.”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...