TARİH GÖSTERDİ Kİ “KURTARICILIK” LİBASI GİYDİRİLMİŞ NİCE HIYANETLER YAŞANMIŞ!? (II)

Sevgili okurlar..

Haftanın ilk günü olması münasebetiyle bugün sizlerle yapacağımız hasbıhal, Cuma günü yaptığımız sohbetin devamı... Onun için de söze nerden kalmıştık diyerek başlıyoruz!...

Denir ya zaman en büyük müfessirdir...

İşte bu hakikatle, biz de ülkemizde, coğrafyamızda dün olduğu gibi bugün de yaşanan ve yaşatılanlara ilişkin; “Tarih Gösterdi ki ‘Kurtarıcılık’ libası giydirilmiş nice hıyanetler yaşanmış?” diyoruz...

***

Dile getirdiğimiz “tarihi gerçeklere” ilişkin, kimi kesimler beğenmeyebilir, ya da katılmak istemeyen “mevcut sistemin” sözcüleri, özellikle liberal demokrasiden dem vuranlar olabilir!..

Beri yanda, insan haklarından, hak ve özgürlüklerden, hukukun üstünlüğü gibi içi boşaltılmış “ulvi kavramları” kendilerine kalkan yapanlar..

Her ne iseler; “görünen tablo” ortaya çıkan hakikatler karşısında, durdukları yer, ifade ettikleri “lafı-güzaftan” öte değildir...

Çünkü her şey orta yerde tüm çıplaklığıyla kendini ele verdiği gibi, deşifre de olmaktadır...

***

Değerli okurlar...

Memleket meselelerini gerçek tarihimizin rotasında incelediğimizde, inanca dayalı gerçek kültürümüz ve milletçe beğenmiş olduğumuz, tarih sayfalarına altın harflerle geçmiş medeniyetimizin ışığında yola çıkarsak...

Ki bizim de düsturumuz bu!... Hakikatleri hep yazıp, ifade etmektir..

Bu köşenin müdavimleri de vakıftırlar...

Özellikle ülkenin ve milletin “bekasına” ilişkin günümüzde yaşanan olumsuz hadiseleri irdeleyip, üç yüzüne odaklandığımızda, gerçek tarihimiz bir “projektör gibi” olayları daha bir net şekilde, ifşa ediyor...

Özellikle Osmanlı’nın son döneminde yaşananlara baktığımızda; bugün vuku bulan bir çok hadisenin, o dönemde de “farklı isim ve mekân, kurum ve kişiler” tarafından, kurgulanıp, yaşatıldığını görüyoruz...

**

620 yıl boyunca İslam coğrafyasına hükümranlık yapan Devlet-i Âliye-yi Osmaniye, cihanşümul bir devlet yönetimine sahipti...

Çok önemli devlet başkanları, yani Sultanlar ve Padişahlar, İmparatorluğun tahtında oturdu...

Ülkeleri yönettiler...

Ama hepsinin temel dayanak noktası, yol göstericisi hep İslam ve Kur’an “hizmetkârlığı” olmuştur...

Nurani yoldan şaşmadılar...

Tarih boyunca bu gerçek felsefeyle milletini eğitmiş, talim terbiyesini sağlamış, iman ve İslam davalarını o büyük kahramanlıklarının kılıcıyla yeryüzüne yayabilmişlerdir.

Ama ne vakit ki, “tarihsel rotalarından” sapınca olan oldu!..

Özellikle Tanzimat Fermanı ilanından sonra Paris’e, Londra’ya, hatta Mısır’da İngiliz ve Fransızlar dâhil olmak üzere Siyonizm’in kumandası altında, “devşirmeler” saraya sızınca, tahribatlar başladı!...

Devletin başına üç kirli ittifak bela oldu...

Siyonist Yahudiler, Ermeniler ve ırkçı Jön Türk münafıklar..

Bu üçlü yapı, “ittihat” edilerek, devletin içerisine nüfuz edildi...

Özellikle Sultan Abdülhamid’in güçlü iktidarına rağmen ne yazık ki kısa sürede palazlanıp, hedeflerini gerçekleştirmeye başladılar..

Öylesine dehşetli bir organizasyonduydular ki, Osmanlı’nın o büyük coğrafyasını, bölük pörçük ettiler...

Osmanlı dağıldı..

Son kalesi olan Türkiye’de Hilafet-i İslamiye dahi kaldırıldı...

Ve böylece; İslam ülkeleri başsız kaldı...

İngilizler, Ermeniler ve Yahudiler, gizli mason localarının ittifakıyla kocaman bir Türkiye’yi bugünkü durumuna getirdiler...

Ve bu da demokrasinin, kurtarıcılığın, refah ve mutluluğun, hukukun, adaletin ne gibi içi doldurulmuş ifadeler varsa, kullanılarak “bize pazarlandı?”

İşte bu ifadelerle kendi mevcut çürümüş sistemlerini beslediler...

Hazin olan da bu çürümüş sistemin vücuduna “kurtarıcılık libasını” giydirmişler...

Demokrasiden, istikrardan, güvenden, huzurdan ve mutluluktan dem vurmuşlardır...

İçi boş “aldatıcı kavramlarla” her şeyden evvel ülke bütünlüğünü korumaya yönelik yola çıktıklarını söyleyip durmuşlardır(!)

Ama hiç de öyle değil.

Tarihe bakıyoruz.

İngilizlerle Osmanlının imzaladığı o tarihi anlaşma...

Berlin Anlaşması..

Bakınız, 61. Maddesinde aynen şunlar yazılıyor;

“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Ermenistan devletinin kurulması ile 6 ilin (Erzurum, Ağrı, Van, Muş, Bitlis, Diyarbakır) yönetimi kesinlikle Ermenilere verilecek.

O illere bağlı olan jandarma birliklerini yöneten komutanlar da tamamıyla Ermenilerden oluşacak.”

Bu proje İngiltere’de, Fransa’da kurulan Siyonizm’e dayalı mason localarının istekleriydi ve o istekler ne yazık ki hala da programlarında mevcuttur.

Tabi böylesi kirli bir anlaşma yapıldığı söyleniyorsa da Sultan Abdülhamid buna mani olmuş ve o maddeyi ortadan kaldırmıştır.

Her ne kadar anlaşma bozulmuşsa da o kirli anlayış, İngilizlerin, Siyonistlerin, Ermenilerin ve tüm Hıristiyanlık dünyasının aynı hedefi dün olduğu gibi bugün de gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Bundandır ki 40 yıldan beri devlet, milletin vergisiyle oluşan bütçesinden tüm gücünü PKK’ya karşı kullanmaktadır...

Kullanmaya da devam ediyor.

Zira hedef; bölgedeki Kürt milletini Türkiye’den ayırıp yeni bir Ermeni Kürdistan devleti kurma gibi bir hevesleri vardır.

Ancak Kürtler inanmış bir millettir.

Kürtlerin ana felsefesi Kur’andır.

İslam gerçeğidir.

Hz. Muhammed (S.A.V)’e intisaptır.

İnanmayan Hıristiyanlık veya Ermeni veya Siyonist dünyasına kendini ve toprağını peşkeş etmiyor.

Daima Türk milletiyle beraber omuz omuza vererek “i’la-yı kelimetullah” uğruna yola çıkmıştır.

Başı dik alnı açık bir millet olarak kendini göstermiştir.

Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi;

500 sene içerisinde 450 bin şehit Türk milletiyle omuz omuza vererek şahadet inancını yeryüzüne yaymak için uğraş vermiştir.

Aynı millet bugün ne oluyor da bölücülük, inançsızlık ve İslamsız bir yaşam şekline konulmak isteniyor.

Ve “Türk milleti ayrı, Kürt milleti ayrı” gibi sahte kurtarıcılık kaftanı giydirilmek isteniyor.

Hedef yine Siyonizm’in bu memleket toprağını ele geçirmesidir.

İngiliz anlayışıyla yola çıkarak Türkiye coğrafyasını bölük pörçük etme haline girme hevesi peşindeler...

Hep ifade ediyorum; “Bu şer yapılara karşı uyanık olmalıyız!..”

* * *

Sevgili okurlar.

Günümüzde yaşanan, günlük hadiselere de bir göz atalım?..

Mevcut iktidar partisi olan AK Parti ülkeyi 20 yıldan beri yönetmiş ise de yine yüzde 90 iktidara talip ise de 28 Şubat’ta birlik ve beraberlik ittifakı içerisinde yuvarlak masada toplanan 6 siyasi partinin varlığı bize göre AK Partiyi az da olsa sarsabilir.

Bu ittifak bir buçuk yıl gibi yakın bir mesafede AK Partinin iktidarını bize göre tehlikeye sokabilir.

Zira toplumda konuştuğumuz her kim varsa inanın sevgili dostlar; serzenişte bulunuyor.

7’den 70’e diyebiliriz ki kiminle konuşursanız konuşun, tepkili!...

Ne yazık ki; “AK Parti yine iktidarına devam edecek, AK Parti ve Cumhurbaşkanı iktidarı kimseye teslim etmeyecek, millet oyunu yine verecek” diyen birine inanın ben rastlamadım.

Gerçekçi olmak gerekir.

Onun için kurtarıcılık libası altında “kurtçuluk” yapmaya çalışanlara kirli siyaset diyorum...

Kurtarıcılık libası altında soygun ve kamuoyunu yanlış bilgilendirme gibi bir hal söz konusuysa, hiçbir şekilde kavram kargaşasıyla kimse artık bu milleti kandıramaz, aldatamaz!...

Samimi söylüyorum.

Burada bu yazıyı yazarken kimseye herhangi bir kin besleme veyahut nefret etme veyahut toplumun gözünden düşürme gibi bir niyetimiz söz konusu değildir.

Olamaz da.

Ama bazı tespitlerimizi de bize gelen haberleri de göz ardı edemeyiz.

Bundan 4-5 gün önceydi.

Sohbet esnasında toplumda sözü geçen, yeri belli olan bir arkadaşla görüşürken aynen şöyle bir serzenişte bulundu...

“Halk, bölgede AK Parti iktidarının siyasetinden çok rahatsız.

Vatandaşın biri kapıcılık yapıyordu ve hala da kapıcıdır.

Bana geldi dedi ki ‘filan yerde işçi alıyorlar, (kurumun adı kapalı olmak kaydıyla) ben de il başkanlığına gittim, ben muhtacım fakirim, bana yardımcı olun ben işe gireyim’ diye istekte bulundum.

Bana İl Başkanlığında söz sahibi olan bir yetkili dedi ki hay hay memnuniyetle seni işe alırız, sen önce bir yüz bin lira götür filanca iban nolu bankaya yatır, sonra gel sen hemen işe başlarsın.

Ben cevaben dedim ki benim yüz bin liram olsa zaten niye işe gireyim ki.

İki defa gittim geldim, nihayet elli bin liram var dedim, kabul etmediler ve ben de işe giremedim.”

Bu tespitler kamuoyuna yansıdığı zaman “bölgedeki, özellikle Diyarbakır’ımızdaki AK Parti siyaseti nereden koşuyor?” diye kamuoyu adına sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.

İşte bunun için halk istikamet istiyor.

Dürüstlük istiyor.

Sadakat istiyor.

Böylece güçlü bir millet olma haysiyetini yaşamak istiyor.

Böyle olunca bu yanlışlıklar, bu milleti ister istemez yıllardan beri iktidardan uzaklaştırılmış bir CHP’nin tuzağına düşürebilir.

TARİH GÖSTERDİ Kİ “KURTARICILIK” LİBASI GİYDİRİLMİŞ NİCE HIYANETLER YAŞANMIŞ!?” başlığını kullanmak zorunda kalıyoruz.

Sevgili okurlar...

28 Şubat 1997’de yaşanan ve yaşatılan kirli maceraların iç yüzünü, bugünkü bu köşemize sığdıramayacağımız için!.

Allah nasip ederse yarın bu kirli maceranın; 10 yıl boyunca bölgede yaşattıkları kirlenmenin, despotizmin, jakobenliğin karanlık perdesini aralayacağız..

En derin saygı ve sevgilerimle.