TERÖRÜN ŞEYTANİ PLANLARI VE ÜST AKIL..!

Evet, sevgili okurlar.

Yazılarımızı yazarken, tabii gönül arzu ederdi ki yazımızın başlangıcında geçen konular; ağıt yakan mevzuular olmasaydı.

Başsağlığı ifadesini kullanmayarak başlasaydık...

Şehitlerimize Allahtan rahmet gazilerimize acil şifa dileklerimiz olmasaydı.

Yani, ülke insanı olarak yekvücut olarak, büyük hoşnut ve mutluluklar içerisinde müreffeh ve sevinçli bir kalple, üzüntüsüz ve kedersiz mevzuları yazabilseydik…

Ama hey hat!

Ne yazık ki hiçbir zaman o tür şansı yakalamadık ve yakalayamayacağız gibi geliyor bize.

Zira anlaşılan odur ki, ülkemizdeki çeşitli terör odakları işbirliği içinde çalışarak ülke insanlarımızı, devletimizi, özellikle Cumhurbaşkanımızı ve hükümeti hedef almaktadırlar…

Saldırmak üzere harekete geçmişler, acımasızca masum insanların kanına giriyorlar ve soykırıma varacak noktada; katliam yapıyorlar.

Ve hiçte geri adım atmıyorlar.

Her ne kadar Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan her platformda halka karşı yapmış olduğu tüm konuşmalarında terörün nereden geldiğini, nasıl çalıştığını, nelere dayandığını tespitleri ile dile getiriyorsa da ama; ‘’GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ’’ misali ile yola çıkarsak terör her gün biraz daha azgınlaştıkça azgınlaşıyor.

Ama sonuç itibarı ile teröristler ve onların üst akıl sahipleri ne yaparsa yapsın karşılarında inanmış bir ümmet var.

İnanmış bir millet var.

Bu millet 24 saat boyunca ellerini göklere doğru kaldırarak arşı aladan, Allahın yüce kudretine yalvararak, büyük haykırışlar içerisinde Allah-u Ekber nidaları ile sağ elinde Kur’an, yüreğinde iman, sol elinde bayrakla yola çıkarak, karşı koymaktadır.

Dik duruyor, ferasetle onları alaşağı etme mücadelesini veriyor.

O'nun için; terör hiç bir zaman amaç ve hedefine ulaşamayacaktır.

***

Cumhurbaşkanımızın dediği gibi;

"Yekvücut olacağız.

Bir olacağız.

Beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız…

Ve hep birlikte Türkiye olacağız"…

Bu ifadenin misyonuyla millet olarak, teröre karşı dimdik ayaktayız.

Ancak ne var ki; yüzyıldan beri, çoğulcu demokratik parlamenter sistemi ile yönetilen bir Türkiye olarak ne yazık ki halende dostumuz kim, düşmanımız kim, resmi dilden bir türlü bunun tespitini alabilmiş değiliz…

Yıllardan beri anti demokratik, hukuk dışı bir rejimin kanlı sistemi ile yönetilmişliğimizin sanki farkında değiliz.

***

Bu rejim, bu sistem, bu anayasa var olduğu müddetçe, devlet büyükleri ne kadar iyi niyetli olurla olsun; "terör alt edilemez!"…

Ki 14 yıldan beri yönetimi eline alan Ak Parti ve Ak Partinin başında 12 yıl Başbakan olarak 2 yıl da Cumhurbaşkanı olarak devleti yöneten Sayın Erdoğan’ın tüm dirayet, diriliş ve uyarışlarına rağmen terör bugün bir türlü engellenemiyor.

Ya bir de 15 yıldan beri Erdoğan gibi böyle dirayetli, ferasetli, büyük iman ve inanca sahip devlet büyüğü olmasaydı bugüne kadar bu ülkenin hali ne olacaktı?

Tüm bunlara rağmen hala da ülke olarak iki yakamızı bir araya getirememiş olmamız düşündürücüdür.

Zira düşman kobra yılanı gibi zaman zaman kendini kış uykusuna veriyor ise de ama hafif bir ısınma şekli aldığı zaman başını kaldırıp saldırıyor ve ısırıyor olması da açıktır.

Kimse bunu inkâr edemez.

Ancak bugüne kadar başta söylediğimiz gibi dost kimdir?

Düşman kimdir?

Belirsizliği bir türlü tehlikenin nereden geldiğini sezemeyişimizin gafleti içerisindeyiz.

Her ne kadar yıllardan beri baş gösteren bölücü PKK terör örgütünün varlığı söz konusu ise de; yani terörün başı olarak en büyük düşman görünüyor veya gösteriliyor ise de kesinlikle kendi başlarına değillerdir.

Baldırı çıplak birer dağ çakalları bu terörü, bu eylemleri tek başına yapamaz…

O güce sahip değillerdir.

Dış desteği var.

Üst akla ait komuta merkezi var.

Hiç şüphesiz ki, dışarıdan aldığı güç ve lojistik imkân ABD’ye dayanıyor.

İngiltere’ye dayanıyor, Fransa’ya, Almanya’ya ve nice emperyalist ülkelere dayanmaktadır.

İçten ise, aynı anılan bu büyük emperyalist devletlerinin içimizdeki taşeron piyonları da yardımlarıyla bu terör odaklarını güçlendiriyor.

PKK’nın yanı sıra yani PKK’ya içten yardım eden ve yıllardan beri gizliden gizliye yan yana çalışan ulusalcı DHKP-C ile FETÖ, DEAŞ ve Suriye’deki PYD gibi piyon terör odaklarının da varlığı elbette ki inkâr edilemez.

Ama başta söylediğimiz gibi, tüm bu kirli, hain, kanlı terör odaklarının dışarıda olduğu gibi içerdeki en dayanak noktası Laikçi, Kemalist rejimdir ve ırkçı, jön Türk anlayışına bağlı Ergenekoncu ve ulusalcılardır.

Bunların çalışma başlangıcı kesinlikle 27 Mayıs 1960’lara dayanmaktadır.

Ardından 12 Mart muhtırası…

12 Eylül darbesi…

28 Şubat…

Sincan’da yürütülen tanklar…

Ondan sonra 2013’teki Gezi olayları.

Hele ki, 17–25 Aralık operasyonları…

Pek tabi ki 15 Temmuz darbe girişimi.

Birçok şehirlerimizde aralıksız meydana gelen soykırımlar, canlı bombalar…

En son 1 hafta önce Beşiktaş’taki canlı bomba ve aradan 1 hafta geçmeden Kayseri’deki Komando Tugayının askerlerine karşı yapılan bu kanlı eylemler.

Hepsi bilaistisna, hiçte rastgele eylemler değildir.

Bize göre, bu kirli olaylara dış mihraklar ne kadar hâkim ise bunun kat be katı içerimizde hatta devletin resmi kurum ve kuruluşlarındaki gizlenmiş DHKP-C’ci teröründen tutun da FETÖ terör örgütüne kadar.

Bu işte herkesin parmağı vardır.

Olayın içine dâhil olması vardır ve hatta devletin en kritik ve güvenilir kurumlarının içerisinde bile söz konusu olabilir.

Yoksa istenilirse devlet neler yapamaz ki.

Hani bir atasözü var…

Bizim de; slogan olarak kullandığımız

‘’DEVLET İSTERSE AT ARABASI İLE TAVŞANI BİLE YAKALAR...’’ diye. 

Bu atasözü boşuna değildir. İçi boş bir sloganda değildir. İçi dolu bir anlam taşımaktadır. Geçmiş tarihimizden ders almak gerekir.

Düşünün, sevgili okurlar.

Bomba yüklü araç Urfa’da çalınıyor.

İhbarı yapılıyor.

Ama bu araç Urfa’dan çıkıyor, Kayseri’ye gidiyor.

Hiç mi bir arama-tarama yol kontrolünden geçmedi bu araç?

Urfa’dan, Adıyaman, Malatya, Kayseri güzergâhından geçerse hiç mi bir trafik kontrolünden geçmedi acaba?

Eğer, Urfa ile Kayseri yolu o kadar boşsa ya işin içinde ihmal var, ya da olayı görmezlikten gelme var?

İşte böylesi durumlar karşısında insan der demez, kendi kendini sorgulamaktan alıkoyamıyor.

Rastgele herkes çıkıyor, dili olan konuşuyor, herkes kendini suret-i haktan gösteriyor ama kimse dönüp te kendi öz eleştirisini vermiyor.

Bu araç ya Adıyaman, Malatya, Gürün ve Kayseri güzergâhından geçmiş, ya da Urfa, Gaziantep, Adana ve Kayseri yolundan geçmiş.

Her nereden geçerse geçsin, böylesine uzun bir yolda hiç polis kontrolünden geçmemesi şahsen beni çok düşündürüyor.

Öyle inanıyorum ki, herkes te benim gibi düşünüyor?

Hayrola…

***

Bakın, dün Diyarbakır’ımızda terörü lanetleyen büyük bir halk kitlesi varı...

Hem de metrelerce uzunlukta Türk bayrağını taşıyarak yürüyen bir kitle…

Büyük bir haykırışla, kahrolsun PKK sesleriyle yürüyen halk, boşuna değildir.

Demek ki, şimdiye kadar bu bölgede özellikle Diyarbakır’da, Van’da, Batman’da, Siirt’te her nerede olursa olsun halkın, devletin, iktidarların PKK’ya karşı susması ve PKK’ya karşı ciddi bir mücadele yapmadığı için halk sindirilmişti.

Halk korkutulmuştu…

Ümitsizdi...

PKK halka hakkı hayat vermiyordu ama şimdi o yok.

Halk rahatlıkla sokağa çıkıyor ve kahrolsun PKK diyebiliyor.

Bize göre bu bir aşamadır, gelişmedir ve başarıdır.

Hani bir zamanlar Diyarbakır Valiliğinin makamında oturan eski valilerden Efkan Ala, PKK’nın kanlı saldırmalarına karşı şöyle diyordu;

‘’Bir şey olmaz.

Olan cana olmamış, cama olmuştur.

Cana olmasın da cama olsun’’.

Demesi bile, bu sözle PKK’yı daha da şımartmıştı.

Daha da cesaretlendirmişti.

Tıpkı bir zamanlar ‘’BARIŞ SÜRECİ’’ gibi halkı bunaltan bir sürecin yaşatılması gibi…

Ve o sürecin içinde, sürecin sağlıklı geçmesi için her şeye göz yumuluyordu.

Allah aşkına, bilemiyorum o dönemdeki Ak Parti’ye akıl veren bu yörenin, yani bu coğrafyamızın akıl danışmanları kimdi?

PKK’lı Leyla Zana’yı alıp direk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın huzuruna nasıl götürülmüştü?

Sayın Erdoğan bunu anladıysa da, ama geç anladı.

Keşke o zaman o kepazelikte rol alan bu olayın aktörlerinin ne kadar hain ve aptal olduklarını anlamış olsaydı.

Ama inanıyoruz ki; Cumhurbaşkanımız sonradan anladı ve tedbirini aldı.

Ama biraz da geç oldu. 

***

Evet; sevgili okurlar.

Her şeye rağmen ümit var olunuz.

Kesinlikle zafer inananlarındır.

Bu ümmetindir.

Bu halkındır. 

Ve bu halkın ve devletin başında bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ındır. 

Sayın Erdoğan’ın bu seferberlik emrini tüm ülke insanı ‘’7 den 70 e kadar’’ kulağına küpe etmesi lazım ve herkesin büyük haykırışlarla bu slogana uyarak yolunu çizmesi lazım.

En derin saygı ve sevgilerimle…