TOPLUMA TEPEDEN BAKAN JAKOBEN ANLAYIŞLARIN HÂKİMİYETİ..!?

Malum, mevsim kış! Yeryüzü, doğal bir dengeyle yağmur, kar, tipi, fırtına, soğukla boğuşuyor.. Kasırgalar, denizlerde lodoslar.. Sonbaharla, ağaçların yaprak dökmesi!.. Tüm bunların yaşanmış haline hiç kuşkusuz ki “doğanın kanunu” diyoruz.. Kimi hayır içeriyor, kimi de tahribatla yıkımlara neden oluyor.. Ama gerçek şudur ki; “doğanın dengesi” gereğidir.. Çünkü “görülen lüzum üzerine” Cenab-ı Allah insanoğluna “kimi yerde tehlike oluşturan”, kimi yerde hayır yaratan olayları doğayı görevlendirerek “hikmetini” gösteriyor.. Ki buradan da; ders veriyor!

***

Peki, “insanoğlu” ne yapıyor? Yazı başlığımızdaki ifadenin seyriyle maalesef, yer küresinde toplumlar “asırlar boyudur, böylesi vesayetlerle” savaşa gelmiştir.. Kimi toplumlar “üstesinden” gelebilmiştir, kimi toplumlar ise “boyun eğip”, vesayet rejimlere biat etmiştir.. Nitekim bundan dolayıdır ki; dünya ve devletler topluluğu “istiklali, istikbali ve istikrarı” sağlamada, istenileni  tam teşekküllü elde edememişlerdir..  Tıpkı Türkiye’mizin 1,5 asırdan bu yanadır yaşadığı “toplumsal buhran ve çeşitli travmaların geçirilmesi” gibi…

***

Tabi bunun baş müsebbibi de; “siyaset dünyası” hep olmuştur.. Yalanlarının yarattığı kasırgalar, iftiralarının oluşturduğu lodoslar, buhtanların neden olduğu tsunamiler; çok yönlü şekilde ülkeyi ve milleti A’dan Z’ye kadar; “yıkımlara ve tahribatlara” mahkum etmiştir. Bugün değil, asırlar boyudur, mevcut hal yaşanmakta, yaşatılmaktadır… Dıştaki düşman ile içteki hıyanet şebekelerinin “ittifakıyla” dönemsel olarak, “Jakoben Anlayışlar” galebe çalarak, üstünlük sağlamıştır…

***

Türkiye, bulunduğu coğrafyada bir bütün olarak; Selçuklulardan başlamak üzere, Osmanlıya ve de günümüze kadar uzanan zaman dilimi içerisinde, “bu alışıla gelen” hadiselerle hep yüz yüze gelmiştir.. Denir ya; “yaşananlara” şerbetlidir.. Ki aynı zamanda, aklı başındadır… Tezbetez “hıyanet şebekelerinin kasırgalı fırtınalarına” kendini kaptırmamıştır.. Her ne kadar tahribatlar, yıkımlar, erozyonlar, kayıplar, buhranlı dönemler geçirmişse de özü itibariyle “kendini korumayı” yine bilmiştir.. Önlemler ve tedbirleri; kendi “ecdadının bıraktığı” mirasla, sağlayabilmiştir..

***

Ama diyeceksiniz ki; neden dizginler elden kaçıyor.. Ya da “yekvücut” şekilde, üstesinden gelinemiyor? Ne yazık ki; “en büyük engel teşkil edici unsur da yukarıda ifade ettiğim gibi “yalan söyleyen tarihe ve siyasete” meyil edilmişliktir.. İçiyle dışı bir olmayan insan iskeleti içine yerleştirilmiş münafık ruhluların, “kamuya” nüfuz edip, sızmaları ve söz sahibi olmalarından kaynaklıdır; bugüne kadar yaşanan travmalar!

***

Öyle inanıyorum ki, her şeye rağmen, dün yaşananlara karşı ortaya koyulan “iman şuuru” bugün de Kur’an-ı Kerimin gerçeklerine sırtını dayamış bu millet, bir kez daha “tüm kirli alçalışlara” karşı “dik duruşunu” sergileyecek.. Yeri ve zamanı gelince de meşru zemin çerçevesinde hesabını soracaktır… Ki sormalıdır..

* * *

Tarihe projektör tutarsak.. Tanzimat’la yönünü yitiren Türkiye, “Cumhuriyet’le” doğru yolu bulmaya odaklandı.. Ama ne hazindir ki oluşturulan “Cumhuriyet” çok kısa bir süre içerisinde, “Cumhursuz” kaldı.. Çünkü, yönetimi eline olan “Jakoben Anlayış” hele ki devşirmelerin söz sahipliği; toplumu ve devletin işleyişini “milli ruhtan” kopardılar.. Fırtınalı denizin ortasında sürüklenen sal misali bırakıldı.. Onun içindir ki; “sürekli dalgalarla” boğuşup duruyoruz.. Bu hal de; “toplumu tüm değerlerinden” yoksun bırakmaktadır..

***

Bakınız, hafta sonu sizinle yapmış olduğum sohbette, 28 Şubat’a dikkat çekmiştim.. Yeniden bir hortlatma mı var diye? Şöyle ki;

“28 Şubat 1997’de Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz arasındaki olup biten tezgâh.

Fadime Şahin mütesettire (kapalı) ve çok güzel genç bir kız görünümüyle ortaya çıkarıldı…

Şeyh Ali Kalkancı’ya (!) tevdi edildi..

Şeyh Ali Kalkancı (!) da alıp Müslüm Gündüz’e gönderdi…

Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin bir evde suçüstü yakalandı (!)

Evet, bu mekirli hilenin yapılış amacı “28 Şubat’ı ikmale” getirmekti..

Hedef; sivil yönetimi al aşağı etmek…

Ki hedeflerine de ulaştılar.

Nihayetinde Refah Yol Hükümeti devrildi, vesayetçiler devleti ele geçirdi…”

***

İşte Yeni Akit Gazetesi..

Bizim bu görüşümüzün bir bölümünü manşetine taşımış…

“SEÇİM AYARLI ALÇAK SENARYO..”

Haber aynen şöyle;

“Psikolojik sorunları olduğu anlaşılan mağdur bir kızcağızın henüz sonuçlanmayan suç duyurusundan başlattıkları ‘çocuk gelin’ yalanıyla mütedeyyin kesimi ve AK Parti’yi hedef alan şer ittifakı ile güdümlü medyasına tepkiler sürüyor. Akit’e konuşan uzmanlar, “28 Şubat sürecinde Fadime Şahin ve Ali Kalkancı gibi isimler üzerinden alçakça bir operasyonu devreye sokarak, Erbakan iktidarına yönelik darbeye zemin hazırlayan kafa şimdi de ‘çocuk gelin’ kumpasıyla AK Parti iktidarını devirmenin hesabını yapıyor..”

***

Yazımızın başında dile getirdiğimiz gibi lodos, kasırga, tsunami gibi fırtınalar toplumların başına geldiğinde, doğa kanunu olarak ifade ediyoruz…

Ama hakikatte, bir ders-i ibrettir, imtihan sorgulamasıdır..

Anlayabilen millet için..

Öyle inanıyorum ki yaşanan hadiseler “ülke ve millet olarak” bizim imtihandan geçtiğimizi gösteriyor..

Evet, 28 Şubat’taki Fadime Şahin ve Ali Kalkancı olayı bir darbeye yönelikti ve başardılar.

17-25 Aralık operasyonları…

15 Temmuz 2016 başarısız senaryolu bir darbe kumpası.

Alt etme adına, Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve partisine bir türlü ulaşamadılar..

İnşallah ulaşamazlar diye ümit ediyoruz.

Zira niyetleri çok kötü…

Hain bir İttihat Terakki Partisinin iktidara gelip 624 senelik bir Osmanlı devletini yıkabilmesi ve 33 yıl gibi uzun süre devleti elinde tutan Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle başlayan I. Dünya Savaşı…

1918’deki müstevli İngilizlerin İstanbul’u istila etmesi..

Akabinde, Mondros mütarekesi…

Sonrasında, Sevr Antlaşması..

Ve son olarak, hezimetler yaratan Lozan Antlaşması…

Pek tabi ki, cumhursuz kurulan bir cumhuriyet ile CHP anlayışının Türkiye’ye dayatılması.

Hem de temel felsefe, ana hedef; Müslümanların İslam’dan uzaklaştırılması…

Boş beyinli metruke bir hale getirilen bir milletin oluşturulması…

Tüm bunlar yaşatıldı ve ne yazık ki hala da yaşana gelmektedir.

Peki, sormazlar mı, bu hal ne biçim bir hal?

Bu siyasi duruş, ne biçim duruş?

Ama kime dersin?!..

Bir kere “kafalar kuma gömülmüş.?”

****

Hazin olan şudur ki, milletin kafasına okuyup üfleyen muhafazakâr geçinen siyaset dünyası!…

Her dönem “kendi celladına” biat etmiştir…

Bakınız nerdeyse 1950’lerden günümüze dek, “muhafazakarlar” iktidar olmuştur…

Şerefli ve izzetli bir milletin oylarıyla iktidarı ele geçirmişlerdir.

Ve bu millet CHP’ye iktidar şansını vermemiş olmasına rağmen, milletin inandığı muhafazakâr partilerin ve iktidarların bünyesine yerleştirilen neidüğü belirsiz kozmopolit anlayış; “onların nam-ı hesabına” hep yıkımların altına imza atmışlardır…

Özellikle AK Partinin bünyesinde yaşanan bu hal bize göre çok düşündürücüdür..

Ülke ve millet için; çok büyük tehlike arz ediyor.

Erdoğan, ne yapıp yapıp bir an evvel bu partiye çekidüzen getirmelidir.

Psikolojik sorunları olan bir kadının “6 yaşında kendisinden 20 yaş büyük birisiyle evlendirildiği ve defalarca kendisine tecavüz edildiği”(!) senaryosu, 5 ay sonra seçime gidildiğinde AK Partiyi milletin gözünden düşürmek için, kurgulanan senaryo fark edilmiyor…

CHP’nin ve onun bünyesindeki çevreler, derin locaların bir iftira kampanyasını oluşturmasından başka bir şey düşünülemez gerçeğine iktidar vakıf olmuyor…

Bireysel bir olayı İslam camiasına mal etmek istiyorlar…

Cemaat ve tarikatları hedef alıyorlar…

Türkiye’deki küfür ve İslam düşmanlığını üstlenen çevreler; “kurgulu ve komutlu” bir şekilde, saldırıyorlar…

Vahim bir dayatma senaryosudur; “şu bebek yaşta evlilik” iddiası…

Tüm bunlara rağmen ne yazık ki AK Partiye en yakın medya, yani gazeteler ve televizyonlar, hatta AK Partinin yıllardan beri sözcülüğünü yapan Ömer Çelik dahil olmak üzere; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzıyla konuşuyor, Sözcü Gazetesinin attığı manşetlere onay veriyorlar…

AK Parti bünyesinde yaşanan bu yanlış tutumlar, düşündürücüdür..

Geleceğe yönelik toplumu seçimlerde de ümitsizliğe sürüklemektedir..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yusuf Kaplan hocamız dünkü yazısında, şöyle bir tanımlamada bulunuyor..

O paragrafı size aktarmak istiyorum..

Diyor ki;

“Tarihte pek az toplumun başına gelen inanılmaz ürpertici bir felâket yaşıyoruz: Başına ne geldiğini bilmeyen bir toplum ve hatta entelijansiya var karşımızda! Daha da vahimi, bu yetmiyormuş gibi, celladına âşık edilen bir toplum bu.

Topluma tepeden jakoben yöntemlerle kimlik, kültür ve medeniyet dayatmaya kalkışan bu mühendislik projesi, sağ muhafazakâr iktidarlar tarafından da bir takım askerî, yargısal, anayasal yollarla veya hâricî baskılarla hâkim kılınmaya çalışıldı; şimdi de çalışılıyor az çok. Ama son yıllarda Kemalizm kalkanına sığınılarak bütün hedonist projeler, ilkel bir çıplaklık kültürü, sapkın trendler topluma boca edilmeye, bu ülkenin toplumu bin küsur yıl dimdik ayakta tutan kültürel yapıları, değerleri yerle bir edilmeye çalışılıyor dört bir taraftan…”

En derin saygı ve sevgilerimle.