TÜRKİYE, İSTİKLAL HARBİ'NDEN SONRAKİ EN BÜYÜK MÜCADELESİNİ VERİYOR! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere bugünkü Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı önemli meseleler zinciri arasında ve hatta başlıcası terörle mücadele gerçeğidir.

Terör, dilimizin, kulaklarımızın, gözümüzün alışa geldiği rastgele bir kavram değildir.

Çağımızın, yani yüz yıllık geçmişimize dayalı fitne ve felaketler zincirinin son halkası olarak bugün başımıza bela olmuştur.

Terörün varlığıyla ve yürüttüğü mücadaleyle Türkiye’nin başı dertte…

Ama inşallah ümit varız ki zaten inancımız gereği, inanan insanlar ümitsiz yaşayamaz; "terörün üstesinden" gelinecektir..

Biz de hiçbir zaman Allah’ın yüce kudretinden, inayetinden ümidimizi kesmedik, kesmeyeceğiz.

Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere milli iradeyi temsil eden hükümetimiz de inanıyoruz ki aynı düşüncededir.

Zira dediğimiz gibi “terör” deyip geçmememiz lazım."

Hafif bir kavram değil.

Olay oldukça devleşmiş, kangrenleşmiş, sorunlar yumağı haline gelmiş, dıştan ve içten bizi vurmaya çalışan hıyanetler zinciri söz konusudur…

Hainler oldukça dimdik ayakta ise de devletimiz, milletimizin gücüyle bu karanlık, kirli, dumanlı havayı dağıtacak güçtedir diye düşünüyoruz.

***

İnanın, sevgili okurlar.

Bugünkü devletimizin, özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın karşı karşıya kaldığı mücadele, tıpkı 1905’lerde Ulu Hakan Sultan Abdülhamit’e karşı yapılan iğrençliklerin, hıyanetlerin aynı uzantısı olduğundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Nerdeyse bombaları hazırlayan, suikastları düzenleyen, kirli ihanetleri işleyen eller aynı ellerdir.

O ellerin uzantılarıdır, o kirlenmelerin devamıdır.

Hedef; devleti çok güzel yöneten büyük devlet adamlarını ortadan kaldırmak, rahatlıkla milleti sefil, başıboş, babasız yetim çocukların durumuna sokma girişimidir…

O günün müteşebbisleri kim ise bugünkü olup bitenler, o geçmişin bir uzantısıdır ve Tayyip Erdoğan’a karşı durmaktadırlar.

Nasıl ki Sultan Abdülhamit’i alaşağı edip, Osmanlı’yı ve Hilafet-i İslamiye’yi yok etme planları vardı ve bu planlayıcıların başını çeken de kesinlikle o dönemin Ermenileriydi.

Ve o Ermeniler bütün hızını, lojistik desteğini Avrupa’nın bazı önemli ülkelerinden alıyorlardı.

Bugün de aynı o Ermeni terör odaklarının devamı, ne yazık ki 50 seneden beri içimizde kol geziyor, devam ediyor, devletimize, milletimize karşı direniyor ve rahatlıkla mücadelesini sürdürüyor.

İşte bunun sebeb-i mucibesini aramak lazım..

Eğer arayıp da bulamıyorsak, kendimize dönüp kendi kendimizi otokontrol altına almamız lazım

Çünkü, terörle mücadelede samimiyet ve ciddiyeti kontrol altına almamız gerekiyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Sizi bundan 111 yıl öncesine götürmek istiyorum ve oradaki Ulu Hakan merhum Sultan Abdülhamit’e karşı yapılan iğrençliklerin bir örneğini sizinle paylaşmak istiyorum.

O gün, o büyük Sultan’a nasıl ve kimler tarafından suikast düzenlendiyse, bugün aynı o kirli ve kanlı ecdatlarının uşakları içimizde aynısını yapıyorlar.

Ama değişik versiyonlarla, değişik isimlerle yapıyorlar.

Evet.

“Yıldız Camii suikast olayı!”

Tarih 21 Temmuz 1905, günlerden Cuma.

Mutat olarak Padişahlar Cuma günleri selamlığa çıkar, namazdan evvel veya namaz çıkışında halk Padişahı uzaktan da olsa görebilmek için Camide toplanırdı.

İşte yine böyle kalabalık bir gündü.

Sultan II. Abdülhamit Cuma namazını kılmak üzere Yıldız Cami’ne geldi.

Padişah rahatlıkla, hiçbir sorun yaşamadan Camiye girebilmişti.

Ortalıkta bir tehlike görünmese de önceden dışarıda başka planlar yapılmıştı bile.

“Ermeni Devrimci Federasyonu” adlı örgüt, padişaha suikast yapmayı tasarlamıştı.

Evvelden Padişahı çok kez takip etmişler ve Cuma namazına giriş çıkışlarını detaylıca incelemişlerdi.

Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurmayı amaçlıyorlardı.

Buna göre önce Sultan Abdülhamit’i öldürecekler, daha sonra Galata Köprüsü, Osmanlı Bankası, Bab-ı Ali (Başbakanlık) ve bazı ülke elçiliklerine de bombalı saldırılar düzenleyeceklerdi.

Patlatılacak bombayı Carlos Edward Joris isimli bir Belçikalı hazırlamıştı.

Patlayıcılar caminin yakınındaki bir aracın içine konuldu, etkisini artırmak için arabanın içerisi çiviler ve şarapnel gibi metal parçalarla doldurulmuştu.

Saatli bomba eylemcilerinin Padişah’ın Camiye gelme saatini tespit ettikleri üzere camiden çıkışından sonra tam 1 dakika 42 saniyeye ayarlanmıştı.

Onca insanın arasında 120 kg patlayıcı yüklü araç infilak etti, dumanlar çekilip facia açığa çıktığında ise bilanço çok ağırdı.

26 kişi hayatını kaybetmiş, 58 kişi yaralanmıştı.

Padişah II. Abdülhamit namaz sonrası arabasına doğru ilerlerken, Şeyhülislam Cemaleddin-i Afgani olması kanaatindeyiz.

Padişahın önünü kesmiş ve Padişah duraklayarak Şeyhülislam Efendiyle konuşmaya başlamıştı.

Bu sebeple Padişah, eylemcilerin hesap ettikleri sürede arabasına gitmemişti.

Nihayetinde bu tesadüf değil, ilahi tevafuk olarak Padişahı ölümden kıl payı kurtarmıştı.

Padişah hiçbir yara almadan sapasağlam kurtulmuş durumdaydı.

Tıpkı 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanının Marmaris’te kaldığı otelden 12 dakika önce çıkması gibi…

Bu olayın hemen ardından sıkı bir tahkikat başlatıldı, kısa süre içerisinde birçok şüpheli tutuklandı.

Tutuklular arasında eylemin lideri olduğu bilinen Carlos Edward Joris de vardı.

Fakat hemen dış ülkeler elçilerinin baskılarıyla karşılaşıldı, Bab-ı Ali ve Saray üzerine yapılan baskılarda Joris’in sivil bir mahkemede yargılanması talep ediliyordu.

Tıpkı bugünkü batı dünyasının ve özellikle Belçika ve Amerika’nın FETÖ’yü ve PKK’yı savunduğu gibi.

Yargılama süreci birkaç ay sürdü ve en sonunda suçlular idama mahkûm edildi, fakat Belçika elçiliği hemen bastırarak Joris’in iadesini talep etti.

Belçika’nın yanı sıra başka Avrupalı devletler de bu görüşü savunuyordu.

Kendilerine dayanak olarak ise kapitülasyon antlaşmasını gösteriyorlardı.

Bab-ı Ali-Sadaret (Başbakanlık), bu siyasi baskılara daha fazla mukavemet edemedi ve Joris en sonunda Avrupa’ya iade edildi.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Nereden nereye geldik?

Amonyum nitrat maddesiyle hazırlanan canlı suikast bombaları, geçmişin bir örneği olması gerekir.

Bu imalat o günkü Avrupa’nın Türkiye’deki Ermenileri kullanarak Abdülhamit’i yok etme planı ne ise bugün de hedef Erdoğan’dır.

Zira istedikleri Erdoğansız bir Türkiye’dir.

Ruhsuz, leş gibi insanları satın alarak ayarlıyorlar ve suikast bombaları hazırlıyorlar.

Bakınız, bir sene içerisinde Türkiye’de başta Ankara’nın üç yerinde yapılan canlı bombalı saldırılardan tut, İstanbul’daki Beşiktaş saldırısında son olarak 44 şehit, 166 yaralı, hemen bir hafta sonrasında Kayseri Komando Tugayı askerlerine yapılan suikast, Rus Büyükelçisi’ne yapılan suikast ve daha neler neler…

İnanın, sevgili okurlar.

Tüm bu maceralar ve olup bitenler, dünün bir uzantısıdır.

Abdülhamit’i yok edip Osmanlıyı Abdülhamitsiz bırakmak isteyen Ermeni lobileriyle işbirliği yapan haçlı emperyalist, İsrail Siyonizm’i ve içimizdeki ırkçılığa, jön Türkçülüğe dayalı derin masonik locaların ittifakıyla bu iş 110 yıldan beri devam etmektedir.

Kendimize gelmemiz gerekir, toparlanmamız gerekir, halk olarak, ümmet olarak kendimize çekidüzen vermemiz gerekir.

Ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında olmamız gerekir.

Bize göre kurtuluş buradadır.

Yoksa başka bir kurtuluş çaresi bulamayız.

Ufak bir coğrafyaya sığdırılan bir Türkiye de gidebilir.

Allah korusun.

En derin saygı ve sevgilerimle.