TÜRKİYE MUASIR BİR CAHİLİYENİN ROTASINDA YÜRÜMEKTE MİDİR..? (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dün sizinle yapmış olduğumuz sohbet, sosyal dengenin kurulmasıyla ilgiliydi.

Bir toplum içtimai hayatını biçimlendirmediği takdirde, “ne istikrarını, ne istiklalini, ne de istikbalini” elde edebilir demiştik.

Bu sözlerimiz gerçekten tarihi yansıtan beyanlardır… Bilimseldir, tarihseldir, milli kültürümüze dayalı ifadelerdir.

Zira hal-i âlem meydanda.

Hem görüyoruz, hem duyuyoruz, hem de yaşıyoruz.

Toplumsal çirkinliklerin, olumsuzlukların, topluma karşı yapılan baskıcı bir otoritenin milli iradeden ne kadar uzak olduğunu, milli gelenek ve göreneklerden ne kadar ayrı olduğunu net olarak günlük olup bitenler bize kanıtlıyor zaten.

Siyaset âlemindeki dönen dolaplar, konuşan siyasilerin ifadelerinin doğrulukla, gerçekçilikle bağdaştığı haline ne kadar inanıyoruz?

Toplumsal bir barışa yönelik yapılan faaliyetler olduğuna kanıyoruz..

Zaten gerek yazılı medya olsun, gerek görsel medya olsun; hepsi anbean deşifre ediyor.

Tüyler ürpertici haller yaşanıyor.

Toplum, kasıtlı olarak ne kadar İslam’dan uzaklaştırılmış bir gençliğe sahipse, bir o kadar da kendi kendini ahlaki dejenerasyondan da kurtaramaz bir yaşam şekline kaptırmış gidiyor, tam tersine uzaklaştıkça uzaklaşıyor…

Aile çürümüşlüğü hırla! Ahlak çürümüşlüğü gırtlağı geçti… Ahlak denilen kültür ve medeniyet nerdeyse sıfıra inmiş durumda.  Allah’a inanmayıp inkârcı bir potansiyelin varlığı apayrı bir hali içeriyor.

Günlük hayat biçimi, hatta aileler arasındaki dejenerasyon ve anlaşmazlık, adeta birer katliama dönüştürülmüş bir halde, yaşıyoruz, yaşanıyor…

* * *

Hele hele şu ekonomiksel sıkıntıya bakalım.

İktidarın her gün biraz daha büyük ekonomiksel sıkıntılara imza atmakta olduğunu görüyoruz.

AK Parti iktidarı, ne yazık ki öyle bir hal yaşıyor ki sanki “Ey ahali! Ben 20 seneden beri iktidardayım da ben yoruldum, yüzüm tutmuyor CHP’ye veyahut altılı masaya gelin ben size devredeyim, demekten utanıyorum, söyleyemiyorum” gibi bir halet-i ruhiye içerisinde bulunuyor…

***

Görünen odur ki AK Parti günlük piyasa dengesizlikleri içerisinde nerdeyse muhalefete, “iktidar” davetiyesi çıkarıyor… Ki Milletin bu muhalefete nefretle baktığını, AK Parti bilmesine rağmen… Ama ne yazık ki, AK Partinin bu yanlış tavır ve hareketleri hükmi de olsa adeta CHP’ye “iktidar” olabilme şansını tanıyor… “Buyurun gelin iktidar olun” yönünde davetiye çıkarmakta olduğu dikkatlerden kaçmıyor.

* * *

Örnek vereyim.

Bilindiği gibi halkın günlük hayat akışları içerisinde en önemli ihtiyaç maddesi olan akaryakıttır ve gıdadır.

Üç günden beri üst üste akaryakıtın birkaç puan düşüşü, inişe çekilmesi biraz sevindirici oldu.

Yani herkes mazotun bir litresini 27 liradan alırken, üç gün içerisinde 23 liraya indi.

Tabi özellikle güçlü bayiler stokunu doldurmuş, fazlasıyla tankları doldurmuş.

İhtiyaçlarını yerine getirmiş olma şekli sevindirici.

Ama bir bakıyoruz ki iki gün sonra mazota 1 ile 1,5 arasında zam geleceği söyleniyor.

Sormazlar mı?

Bu ne istikrarsızlık?

Bu ne tutarsızlık?

Bu ne hal?

İki veya üç gün önce akaryakıt fiyatları inişe geçiyor, herkes aldığını alıyor stokunu yapıyor, iki gün sonra yine o miktar üzerine birden zam geliyor. Tabiri caizse yükünü alan alıyor. 

Yani tıpkı dolar gibi bir iniş yapıyor, aşağıya çekiliyor..

Herkes dolarını alıyor bankalara dolduruyor, sonra da birden bire dolar fırlıyor, trilyonlarca para kazanılıyor.

Bu tür ekonomiksel sıkıntılar toplumun vicdanını zedeliyor, toplum “ne yapacağım?” diye düşünmek zorunda kalıyor.

“Ben oyumu kime vereceğim?”

AK Partiye büyük samimiyetiyle bağlı olanlar dahi elini kolunu AK Partiden artık gevşetiyor ve başka çarelere başvuruyor.

AK Parti de zannediyor ki karşılarındaki muhalefette lider olabilecek biri yok, “bu halk CHP’nin liderine hiç güvenmiyor, anlayış ortada, yine millet bize mecbur kalıyor” şımarıklığı içerisine giriyor.

Bu itibarla toplum büyük keşmekeşlikler içerisinde ve büyük ahlaki çöküntülerle karşı karşıyadır.

* * *

Beri yanda, günlük toplumsal yaşam biçimi içerisinde yaşanan tüyler ürpertici haller ise ayrı bir dert…

Görüyoruz, yazıyoruz ki yazmak da zorundayız.

Ama bu olaylar gerçekten vicdanen insanı titretiyor, çökertiyor ve zor duruma sokuyor.

Böylesi bazı olumsuzlukları, sizinle paylaşmak zorunda kalmamız da, hakikatlerin bilinmesine yöneliktir…

Sevgili dostlar.

Olayları analiz ederken, gündemdeki hadiselerin başlıklarına bir bakar mısınız?

“CHP’li belediye LGBT için özel merkez kurdu…

ABD’de LGBT sapkınlığına devlet desteği…

Halk televizyonunda yine İslam’a nefret kustular.”

Kamu vicdanı bunları sorguluyor ve sorgulamak zorunda…

CHP, siyasi bir kimliğe sahip olmakla beraber, mevcut devrimci yüz yıllık çürümüş bir anayasanın himayesi altında meşruiyetini koruyor..

Yüz yıldan beri de, iktidarda olmasa dahi tezleri ve görüşleri toplumun üzerinde “Demokles’in Kılıcı” gibi hükümranlığını sürdürüyor.

Oysaki böylesine bir partinin varlığı ve ona verilen meşruiyet antidemokratiktir..

Çünkü her yönüyle, topluma zarar vermektedir.

***

Şu başlıklı habere bakar mısınız?

“CHP’li belediye LGBT için özel merkez kurdu!”

Spotundaki ifade..

“Her fırsatta LGBT’ye desteğini açıklayan ve aileye yönelik bir tehdit olmadığını dile getiren CHP, Nilüfer Belediyesinde LGBT için özel merkez kurdu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu fahri üye seçildi.”

* * *

Denir ya, buyurun buradan yakın!

Hal-i duruma gülelim mi, ağlayalım mı?

Böylesine edepsizce, insanlık değerini ayaklar altına alan, namussuzca bir fiiliyata meşruiyet tanıyıp resmileştirmek isteyen bir CHP anlayışına ne denilebilir ki?

Geçtiğimiz günlerde İYİ Partinin uluslar arası ilişkilerden sorumlu Merkez Yürütme Kurulu “Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneğini (SPoD)” ziyaret etti.

CHP’ye desteğini belirten İYİ Parti de bu yönde bir adım attı.

Bakınız, sevgili dostlar.

Bir yandan aile kavramının korunması için uğraşılırken, diğer yandan CHP’li Nilüfer Belediyesi LGBT için özel merkez kuruyor…

Evet, bunlar bizim için yeter de artar bile.

Bize göre toplum, tarihi yüce bir değere sahip olan bir toplum olma hasebiyle, artık bunları sorgulaması lazım.

Yoksa “bize ne lazım, bunları sorgulamayalım” demekle, bize göre İslam dinine olan intisabımızı inkâr etmiş oluruz…

* * *

Bakınız, iki gün önce Denizli’de yaşanmış vahşi bir cinayetin özetini de sizinle paylaşalım.

“Bu ülke nereye gidiyor?” demekten başka çaremiz yok.

“Genç sevgililer tek kurşunla intihar etti.”

“Kız arkadaşından helallik isteyip kendini vurdu.”

İşte bakın toplumsal bir dejenerasyon silsilesine.

“Denizli’de vahşet cinayeti!

Denizli’nin Pamukkale ilçesine bağlı Pınarkent mahallesinde yaşanan olayda anne ve babasıyla birlikte yaşadıkları evinde 20 yaşındaki karısı Elif Irmak ile henüz belirlenemeyen bir nedenden ötürü tartışan Ahmet Emre Irmak, kavgayı ayırmaya çalışan babası Hikmet Irmak’ı bıçakladı.

Anne babasının tüm çabalarına rağmen engel olamadığı Ahmet Emre Irmak, daha sonra elindeki bıçakla karısını saçından sürükleyerek evden dışarı çıkardı, karısını 100 metre ilerideki boş araziye götüren öfkeli koca Elif Irmak’ın başını keserek öldürdü.”

***

İşte, sevgili dostlar.

Manzaramız bu.

Toplumsal halimiz bundan ibaret.

“Kasap et derdinde, koyun can derdinde” demekten başka bir şey bulamıyoruz yaşanan hal-i duruma!

Siyasilerimiz koltuk kavgası peşinde?

Peki, kurtarıcılık var mı, o da yok?

En derin saygı ve sevgilerimle.