TÜRKİYE’DE TERÖR GERÇEĞİ!?
Evet, sevgili okurlar.
Daha önceden de bu köşeden sizinle hasbıhal ederken
güncelliğini koruyan çok önemli gündemleri kaleme alıp paylaştık ve paylaşmaya
da devam edeceğiz.
Mevzuların başını çeken de, Türkiye'deki terör gerçeği…
Günümüzdeki çağdaş dünyanın birçok ülkelerinde var olduğu
gibi ne yazık ki Türkiye’de de tüm hızıyla devam ediyor.
Bakınız, Türkiye'nin kalbi durumundaki Ankara'da son 5 ay
içerisinde yaşananlar.
Hatırlarsak, ülkeyi sarsan ilk intihar saldırısı, Ankara
Garı önünde yaşandı.
104 kişi öldü, 300'ün üzerinde insan yaralandı.
Ve bir önceki hafta.
Yine Ankara, bu kez hedef askeri servis araçları…
İntihar saldırısı akabinde 29 insanımız hayatını
kaybetti.
Daha bunun acısı ve yası bitmezken, bu kez Kızılay’da
sivilleri hedef alan intihar saldırısı düzenlendi.
Bilânço yine ağırır oldu, 35 kişi hayatını kaybetti.
19'u ağır, 77 kişide yaralandı.
Hiç kuşkusuz ki, peş peşe Ankara'da meydana gelen son iki
"canlı intihar" saldırıları PKK terör örgütü teröristleri tarafından
gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmış olmakla beraber...
Bu kez İstanbul’da 3 gün önce gerçekleşen intihar
saldırısı…
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre bu
kirli saldırıyı gerçekleştiren kişi de DAEŞ terör örgütüne mensup.
Sakallı bir genç.
24 yaşındaki Gaziantep doğumlu Mehmet Öztürk.
***
Tabiatıyla bunlar çok üzücü olaylar. Üzücü olduğu kadar
derinden de düşündürücüdür.
Der demez insanın "akıl havsalasına" onlarca
cevap isteyen soru geliyor değil?
Ki akla gelen ilk düşünce de şudur.
Neler oluyor?
Ne idik ne oluyoruz?
Bu toplum hem de inanan bir toplum olmak üzere böylesine
acımasızca katliamlara neden maruz kalıyor?
Masum günahsız insanların kanını heder eden, canavarlaşma
hali nedendir?
Bu ülke nasıl
terörün, teröristlerin, ajanların "cirit" attığı bir ülke
haline geldi?
Gerçekten bu düşünceli sorulara cevap bulmak çok kolay.
Ama ne yazık ki kimse bu gerçekleri dile getirmek
istemiyor.
Gerek resmi dil olsun, gerek medya olsun gerekse de
kamuoyu olsun.
Hiç kimse bu soruları ne soruyor ne de bu sorulara cevap
verme gayretinde bulunuyor.
Onun için diyoruz ki;
Türkiye’deki mevcut terör desteği nasıl aramıza sokuldu?
Nereden ithal edildi?
Hangi ideolojiye karşı Türkiye bu ağır faturayı üstlenmiş
durumda?
Bu sorulara cevap ararken inancımıza göre yani dayanak
noktamız olan kitabımız yüce Kuran-ı Kerim’in birçok surelerinin önemli ayeti
celilerini hatırlamamak elde değil.
Yüce kitabın ‘’HUD’’ suresinin 117. ayeti’nin yüce meali
bakınız bize şunları hatırlatıyor;
‘‘YOKSA SENİN RABBİN HALKI DÜRÜST DAVRANDIKLARI SÜRECE
BİR TOPLUMU ASLA HELAK ETMEZ.’’
Hiç tartışmasız bu yüce ayetin mealinden anlaşılan şudur
ki;
Bir toplum dürüst davrandığı müddetçe aralarındaki barış,
kardeşlik, dürüst kalma şekli ile helali helal, haramı haram bilen ve yaşayan
bir toplum, durup dururken Allah tarafından helak edilmez.
Başlarına musibetler ve sıkıntılar gelmez
Bu yüce ayeti celilenin ‘’MEFHUMİ MUHALİFİ’’nden
anlaşılıyor ki hiçbir toplum kendi kendini bozmadığı müddetçe Allah onu bozguna
uğratmaz.
Ama tam tersine bozgunculuğu yapan bir toplum, başlarına
gelebilecek "musibetlerden de" kendilerini kurtaramaz.
Evet, bu ayeti celile gibi Kuran’ın birçok surelerinin
çok önemli ayetleri bu manada beşeriyeti ikaz ediyor.
Eğer bir toplum gerçekten kendini bozgunculuğa
sürüklemediği müddetçe, Allahın koymuş olduğu kırmızıçizgilere sadakat
göstererek dürüst davrandığı müddetçe, Allah onu değiştirmez onun başına da
zulüm yağdıran zalimleri musallat etmez.
Ama ne var ki;
Bunu da anlamalıyız ki bir imtihan yeri olan bu dünyada
insanlar yaşadığı müddetçe, Allah-u Teala insanları bazı imtihanlara tabi
tutar…
Sınavlardan geçirir.
Demin mealini açıklamaya çalıştığım ‘’HUD’’ suresin 117.
ayeti celilesinde olduğu gibi ‘’KASAS’’ suresinin 59. ayeti de anılan ayeti
pekiştirerek kuvvetli biçimde teyit ediyor ve mealen şöyle buyurur:
‘’SENİN RABBİN MEMLEKETLERİN, TOPLUMLARIN ANA
MERKEZLERİNİ, AYETLERİNİ OKUYACAK BİR ELÇİ GÖNDERMEDİKÇE O MEMLEKETLERİ HELAK
ETMEZ. ‘’
‘’ZATEN BİZ; HALKLARI ZALİM OLMADIKÇA, MEMLEKETLERİ HELAK
ETMEYİZ ‘’diye buyuran Allah-u Teala açık ve net olarak belirtiyor.
Özellikle İslam dünyasının başına gelen sıkıntıları başka
yerlere çekip;
- Vay
böyle oldu
- Vay
şöyle oldu
- Vay
şöyle olmasaydı böyle olmazdı.
Gibi varsayımları kaldırarak dik durması gerekir.
Evet, topluma bakıyoruz; toplumun yüzde 99’u Müslüman.
Cami, cemaat, kıble, kabe, hac ve umre gibi hiçbir şeyden
geri kalmayız.
Ama ne yazık ki tüm bu yapılanlar tamamıyla; şekli
durumda, makyaja dayalıdır.
Ciddiyetten, samimiyetten uzaktır.
Böyle olmazsak inancımız gereği ümmetçilik niteliğini
yitirmeden, dost doğru çalışan bir ümmet olsaydık; içimizde haram işleyen, kanı
bozuk kansız terör odaklarını barındırmazdık.
Bırakın bu kansız teröristleri, bunları üreten, çoğaltan,
barındıran kirli ideolojileri de bünyemize taşımayacaktık.
Ve diyecektik ki
- Hayır,
böyle kirli ideolojilere geçit yok.
- Kabul
etmiyoruz.
Böylece terörizm içimize sokulmazdı.
Ama bunu düşünmemekle beraber, tam tersine böylesine
zararlı bakteriyel üreten bataklıkları oluşturuyoruz.
İslam dışı, ahlakdışı her olumsuzluğu meşru kılıyoruz ona
yol açıyoruz.
Hem de Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri himayesinde.
Buna demokrasi, insan hakları adını koyarak, bünyemize
taşıyoruz
Ve diyoruz ki
Vay başımıza neler geldi?
Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de açık ve net olarak bunları
bize hatırlatarak okutuyor,
Bırakın Kuran-ı Kerim-i; bilakis tahrik ve değişikliğe
uğramamış diğer semavi kitaplar olan Tevrat ve İncil’de de bunlar mevcuttur.
Ama bugünkü beşeriyet; insanlık yörüngesinden çıkmış, tam
canavarlaşma haline dönüşmüştür.
Kendini ahlaksızlık çukurlarında görmekte olduğu halde;
bildiğinden vazgeçmiyor.
İnat ediyor, ilahi gerçeklere meydan okuyor ve başına
gelenlerden de ders-i ibret almıyor?
Ondan sonra da bu neydi başımıza geldi demekten de geri
kalmıyor?
Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzere bakıyoruz ki, yakın tarihimizde yani
birinci dünya savaşından şimdiye kadar, batı dünyası ile İslam dünyası arasında
görünen kavga ve anlaşmazlıkların temel unsurları batı dünyasının içimize ihraç
etmiş olduğu kirli ideolojilerdir.
Yani bunlar hem Ateizm’dir, hem de Ataizm’dir. Yani
Kemalizm’dir ve dinsizlikle, laikliktir.
İşte batı dünyası birinci dünya savaşından sonra yıkılan
Osmanlı’nın mirasına böyle kondu. Başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasını
kan revan haline getirdi.
Kan dökülmelerinin faturasını yıllardır aramızdan
ödüyoruz.
Fuhuş, uyuşturucu, haksız yerde insanların malını-mülkünü
gasp etme, bireyinden tut toplumun her kesimine kadar; her Allahın günü bu
kirlenmeyi yapanların yaptıkları yanında kar kalmaları gibi olaylar bize göre
insanlığın düştüğünün bir sonucudur.
Bela ve musibetlerin dik alasıdır.
Batı dünyası, İslam dünyasının üzerinde bulunduğu
coğrafyanın, yeraltı kaynaklarına göz dikmiş ve bunu yiyorum diyor?
Buna karşı bir şey yapamadığımız için, karşı çıkmadığımız
için, pısırık ve boyun eğici kaldığımız için; terör ve nifak tohumlarını
aramıza sokmuş piyon ve ajanlarının içimizde kol gezmelerini sağlamıştır.
Piyon ve ajanlarını içimizde yetiştirmeleri yani
kibarcası bizi bizimle vurdurmaya çalışmalarıdır.
Ama ne yazık ki tüm bunların sonucu ve üzerinde ittifakla
durulması gereken nokta da şu olmalı ki; kendi kendimize bir çeki düzen
vermeyişimizdir… İslam’a yeniden dönüşemeyişimizdir.
Batı dünyası bizi neredeyse yüzyıldan beri böylesine
kirli ideolojik bir düzenle tanıştırmıştır ve kirli düzenin paralelinde bizi
batıl, din dışı kurallarla eğitmiş ve öğretmiştir.
Ve daha ne zamana kadar aynı kirli ideolojilerin baskılarıyla
bizi yanlış ve batıl öğretimin cenderesinde tutacak?
Ne yazık ki, gençliğimizi, neslimizi böylesine karanlıklı
zulümatlı ideolojiler paralelinde yetiştiriyor.
Siyaset dünyası hangi ideolojiye hizmet ederse etsin,
özellikle en çokta muhafazakâr geçinen, basmakalıp, kulaktan dolma, şeklen
Müslüman görünümünde olan siyasilerden millet çok zarar görmüştür.
Biz ne yazıp, ne çizersek bazı siyasetçi dostlarımız
bizleri yanlış anlıyor olabilir.
Ama ‘’DOST ACI SÖYLER’’ misali gerçek eleştirilerimizi
dile getirmeden geçemiyoruz.
***
Bakınız çarpıcı bir haber.
Bölgesel yayın yapan ‘’Diyarbakır Söz Gazetesi’’nin
bugünkü nüshasının manşetine bakıldığında çok dikkat edici bir haber var.
Haberin başlığı şöyle
‘’ HABERİ YOKMUŞ! ‘’
Haberin devamında özetle şu ifadeler var.
Yenişehir ilçesi Sarıyatak Köyü’nün skandal muhtarlığında
bu kez MERA VURGUNU yaşandı.
Skandalı soruşturan Yenişehir kaymakamlığı MERA’nın
kanunsuz kullanıldığını belirtirken raporunda muhtarı ne kadar aklamış olduğunu
açık ve net olarak haberin yazılışında görmektesiniz.
Başlık olarakta muhtar köy merasını başkasına rant
karşılığında peşkeş çekerken; bir yandan başkasına peşkeş çekiyor, bir yandan
da muhtar mahsun gösterilerek "muhtarın haberi bundan yokmuş"
deniliyor.
İnanın sevgili okurlar.
Bu haberin başından sonuna kadar okuyup düşünen insanlar
inanıyoruz ki şöyle bir yargıya varırlar.
Gülelim mi?
Ağlayalım mı?
Evet, gülünür ma, ağlanır mı, bilinmez ama "kurumsal
kirlenme" gırtlağa dayanmış vaziyette.
Böylesine kirli işleri yapanlar Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı gibi önemli bir kurumun bünyesinde faaliyet gösteriyor.
Bir il veya ilçe tarım müdürlüğü nasıl rahatlıkla
böylesine yasadışlı, adam kayırıcı, sahte raporları tanzim ediyor ve
meşrulaştırmaya çalışıyor.
Ve bir kaymakam aleni olan "vurguna" göz
yumuyor ve "muhtarın haberi yokmuş" diyerek onay veriyor.
İşte yazımızın en başından şimdiye kadar belirttiğimiz
konuların ana çizgisi ve gerçek hedefi son paragrafımızda belirtiliyor.
İşte neydik ne olduk?
Nerdeydik nereye geldik?
***
Her Allahın günü bu coğrafyada Anadolu kuzularının
şahadeti ile kalkıp otururken, artık iki tane mega kent durumunda olan
şehirlerimize sıçrayan terör ne yazık ki katliamlarla kan döküyor.
Peki, bunun sonucu nereye varacak; sorusuna da cevap
bulamıyoruz?
Kimse kusura bakmasın; Allah encamımızı hayreylesin.
‘’UZUN TÜNELİN SONUCUNDA NE YAZIK Kİ BİR IŞIK BELİRTİSİ
GÖREMİYORUZ.’’
Vesselam
En derin saygı ve sevgilerimle…