ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER!?
Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi, basının temel amacı ve ana stratejisi
kamuoyunu temsilen çalışmaktır, yürümektir ve hedefine ulaşmaktır.
Basın hiçbir zaman toplumun ana ilke ve inancı ile ters
düşemez.
Malumunuz üzre, Osmanlıda kullanılan ‘’MATBUAT’’ kavramı yazılı basın'ı ifade edip, kast
etmektedir.
Günümüzde kullanılan kavram ise, yazılı ve görsel
medya!..
Bu kavramların bünyesine taşıdığı mana elbette ki,
kamuoyu adına çalışmaktır, kamuoyunu aydınlatmaktır, gerçekleri gizlemeden veya
herhangi bir ideolojiye kurban etmeden, yüreklilik göstererek cesaretle
yazmaktır ve toplumun her kesimine olup bitenleri ulaştırmaktır.
Objektif ve ilkeli olabilmektir.
Bünyesine bunu taşıyamayan basın hiçbir zaman basın
değildir.
Paçavradan ibaret olur ki; o da toplumlara ve ülkelere
zarar verir.
Deyim yerindeyse toplumları bünyesinden sarsan birer
tahrip kalıbı durumuna girer..
Bu itibarla bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki görsel
ve yazılı bölgesel medyamız ‘’DİYARBAKIR SÖZ GAZETESİ’’ ile ‘’SÖZ TV’’ den
ibarettir.
Bu her iki yazılı ve görsel medyamız bölgesel bir medya
hizmeti yürütüyor.
Aynı grubumuza dâhil olan ‘’UZAY TV’’ ise ulusal yayın
yaparken dünyanın en ücra köşelerine ulaşmaktadır.
Böylece siz değerli okurlarımızın da bildiği gibi; gerek
bölgesel yayın yapan medyamız olsun, gerek ulusal yayın yapan medyamız olsun,
grup halinde özellikle bölgemizde, Diyarbakır’ımızda hatta Türkiye’de tüm olup
biten olayların üzerine gitmekte olduğu aşikâr’dır.
Hiç kimsenin hatırına veya katırına binaen yayın
yapmıyoruz.
Birilerinin menfaatine zarar veriyor diye de
susmayacağız.
Zülfiyâre dokunur diye umursamayacağız, susmayacağız,
dilsiz şeytanlardan olmayacağız.
Bu itibarla her zaman olduğu gibi bugünde, yine siz
değerli okurlarımıza; gerek bölgemizde olsun, gerek şehrimiz olan Diyarbakır’da
olsun ve gerekse Türkiye’de olsun bazı ibret verici hatta tüyleri diken-diken
eden kirli olayları; gerek yazılı medyamızda olsun, gerek görsel medyamızda
olsun, bunları bugün sizinle paylaşmak istiyoruz.
Ve inanıyoruz ki böylesine can alıcı olaylar sizlerinde
dikkatini çekecektir. Siyasetin de dikkatini çekecektir.
Hatta devletin üstün görevini omuzlarına alan zevatında
dikkatini çekecektir. Hiç kuşkusuz ki, parlamentoda bulunan ayrı ayrı siyasi
partilere mensup parlamenterlerinin de dikkatini çekecektir.
Ve herhalde toplumsal olan bu rezilliklerin var olması ve
sürekli olarak toplumda yaşanması toplumun tüm kesimlerinin huzursuz ve mutsuz
bir hale getirmesine artık birileri yeter demelidir. Aksi takdirde bu ülke
nereye gidecek bu toplum daha ne zamana kadar batıl sistemin baskısı altında
ezilecek.
Böylesine kirlenmelerin üzerine birlikte büyük bir
ittifakla gidileceğine inanıyoruz. Ve gidilmelidir de.
Aksi takdirde bu sorumluluk çok ağır bedellerin
ödenmesine neden olur. Büyük bir vebaldir ve 78 milyonu ilgilendiren bir
sorumluluktur.
Evet, sevgili okurlar.
Bilimsel olarak düşünülürse rejimlerin, sistemlerin,
devletlerin varlığı tüm toplumun her kesimine mutluluk ve müreffeh bir hayatı
kılma görevidir. Eğer bir toplumda genel olarak suçlar çoğalıyorsa, suçluların
potansiyeli oldukça kabarıyorsa ve ceza-i müeyyideleri bunu önleyemiyorsa
devletin yani rejimin yasama, yürütme ve yargı unsurları bunları önleyemiyorsa demek
ki o rejim bitmiştir ve misyonunu yitirmiştir. Artık yarar yerine zarar
vermekten başka bir şey düşünülemez.
Zira sıhhatli ve dayanıklı yani insan temel hak ve
özgürlüklerine dayalı rejimlerin ana faktörü kötülükleri kökten yok etmek,
iyilikleri de toplumda çoğaltmak ve toplumun her kesimine götürmek, beynin ve
kalplerin derinliklerine yerleştirmektir.
O olmadığı takdirde o rejim hilelerin, aldatmaların,
kandırmaların kısacası toplumu uyuşturan bir unsur olmaktan başka bir şey
olamaz.
Yukarıdan buraya kadar ifade etmeye çalıştığımızın
hülasası şudur;
Dün bazı görsel medyaları izlerken şöyle birkaç tane
dikkat çekici haberi not aldım. Gerçekten de çok çarpıcı olduğu kadar oldukça
da düşündürücü haberler.
Sizlere de spot şeklinde aktaralım...
BİRİNCİ HADİSE…
Türkiye'deki dolandırıcılık istatistiği…
Türkiye'de 4 yıl içerisinde 447 bin 656 dolandırıcılık
olayı meydana gelmiş..
Ve bu suçun en fazla kamudan haksız çıkar sağlama yoluyla
işlendiği belirlenmiş..
Jandarma Yüzbaşı
Dr. Abdurrahman Yılmaz'ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de yapılan
dolandırıcılıklar ve oranları 15 başlıkta toplanmış..
Bu başlıklardan en dikkat çekenler ise şunlar
* Kamudan haksız menfaat (Yüzde 18.5),
* Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) dolandırılması (Yüzde
8.5)
* Sosyal mühendislik/senaryo (Yüzde 16.5) gibi...
Devletin resmi kurumlarında böylesine dolandırıcılık söz
konusu ise gerçekten kamuoyu yetkililerden, iktidar olsun, muhalefet olsun tüm
parlamentodan sormak istiyor; "bu nasıl bir çürümüşlük?"
İKİNCİ HADİSE
50 LİRAYI GASP ESTİ, ÇOCUĞUN KAFASINI KESTİ…
Evet…
Gaziantep kentinin Karayılan Mahallesi'nde meydana gelen
bir vahşet olay.
Ülkesindeki iç karışıklığın başlamasının ardından IŞİD
denetimine geçen Carablus'tan kaçarak Gaziantep'e gelen Türkmen ailenin 12
yaşındaki oğlu 12 Ferhat Ali, yerleştikleri mahalledeki buzdolabı tamircisinin
yanında haftalık, 50 lira karşılığında çalışmaya başladı.
Uyuşturucu bağımlısı olduğu ve kısa süre önce cezaevinden
çıktığı belirtilen Cengiz P. önceki akşam Ferhat Ali'nin çalıştığı işyerine
gelerek, aldığı haftalığı olan 50 lirayı kendisine vermesini istedi.
Cengiz P., bu isteğine olumsuz yanıt veren Ferhat Ali'yi
işyerinin arka tarafına götürüp bıçakla boğazını keserek öldürdü ve parasını
aldı.
Cengiz P. kaçarken yanında götürdüğü kesik başı, aynı
mahalledeki harabe bir binanın bahçesindeki kuyuya attı.
Ve katil zanlısı tabi ki güvenlik güçleri tarafından
yakalandı…
Eskiden çıkmış olduğu cezaevinden hiç ders almayan kişi
bu kez katil sıfatıyla yine aynı cezaevine konuldu…
Ve artık, sistem tarafından beslenecek.
Bu çok ibret verici bir olaydır.
Zira kâinat içerisindeki tarih boyu olağan gelen
adaletleri taahhuku ancak işlenen fiilin cinsinden ceza verilirse adalet yerini
bulur.
Eğer o cinsten ceza verilmediği takdirde başka
yöntemlerle cezalandıran kişi hiçbir zaman ıslah olamaz ve “keen lem yekün”
gibi yaptığı yanına kar kalır.
O zaman şu tepki yükselmez mi?
Ey hukuk devleti neredesin?
Ey parlamento ve parlamenterler neredesiniz?
Bu memleket, bu ülke insanı ne zamana kadar böylesi
olumsuzluklara karşı inim-inim inleyecektir.
Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?.
(Devamı yarın)
En derin saygı ve sevgilerimizle