ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER!? (VI)

 

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, yakın tarihimiz bize çok şeyleri okutuyor…

Oluşan ve gelişen olaylarla yakın tarih, adeta birer kitap halinde kendisini deşifre ediyor, inceden inceye gerçek yüzünü okur-yazarlığı bile olmayan insanlara dahi kendini okutuyor…

Deyim yerindeyse sınıfta ders kitabı haline geliyor.

Bu itibarla ‘’ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER’ başlıklı seri yazımızı bugünde sürdürmek istiyoruz.

Evet, altıncı seri yazımız.

Peki, Batıl Rejimler nedir?

Bunun açılımına girersek, daha bir fazlasıyla olup biten olaylar daha geniş kapsamda bizi bilgilendiriyor.

Ama ders-i ibret alıp, ders kitabını iyi okuyan için.

Ancak, iyi okumayıp olayları irdelemeden yola çıkan kimselere karşı yapılacak bir şey yok.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek Osmanlının son devirlerini yani 300 yıllık bir geçmişin portresini şöyle çiziyor.

Ve diyor ki;

‘’Osmanlının yıkılışının temel sebebi, uzun süre yani 300/400 yıllık bir geçmiş zamana dayalı devletin temelinde yeniciliklerin oluşturulması oldu.

İşi yenicilere bırakılmış olması ile düzeysel hiçbir gerçeğe dayanmadan, körü körüne batı hayranlığı ile yola çıkan bir diplomasi…

Netice itibarı ile Osmanlı ruhunu kaybetti, aklını da havaya uçurttu, söndürdü.

Milli irade ve devlet iradesi tamamıyla felç oldu.

Yani "refomrculuk" adına..

Bunun ana nedeni de batı hayranlığı ile yola çıkan "Tanzimat Fermanını" gerçekleştiren Masonik kafaların yürüttüğü diplomasi oldu.’’

Yani batı hayranlığı oldu...

İşte 1839–1855 yılları arasında olan "Tanzimat ve Islahat Fermanlarının" Osmanlıya yutturulması.

Ki her şey "bu fermanlarla" başladı.

Düşünün 624 yıllık bir devlet yani Cihanşümul bir devlet.

Ne yazık ki kaşla göz arasında "Tanzimat Fermanı" adı altında inişe ve çöküşe mahkûm edildi.

Çarpıcı tarihi bir vakayı size aktarmak istiyorum...

Hicri 1267 yılı. Yani 190 yıl önce yaşanan bir olay…

Meşhur Iraklı Kuran tefsiri allamesi İMAM ALUSİ Kerkük eyaleti valisi olan Ali Paşa’nın yanına gider.

Ali Paşa… Yani Vali, imam Alusi’ye çok saygılı davranır.

Ve İslam’ın gereği olarak bir İslam âlimine ne gibi hürmet ve değer verilmesi gerekiyorsa O'nu yerine getiriyor.

Yani Osmanlı paşalarından Ali Paşa Hazretleri, hakkıyla bir âlime karşı tüm hürmet ve izzet ikramını gerçekleştirir.

İmam Alusi dönerken der ki;

Ben hayret kaldım.

Sapasağlam inancı, sağlam itikadı, yaşam ve davranışları tam İslam’a uygun bir vali gördüm.

Demek ki, bu vali ilhamını, direktif ve kumandasını Londra’dan ve Paris’ten almamıştır.

Paris ve Londra buraya kadar elini uzatıp böyle bir eyalet valisine henüz o batı zehrini enjekte etmediği içindir ki, çok sağlam ve dürüst bir vali olarak kalabilmiştir.

Beni hayrete bırakan olay da bu dur ki; bu zamanda böyle bir valinin sağlam kalması doğrusu beni düşündürdüğü gibi çok ta memnun etti.

Oysaki garplılaşma, fikir akımları ve oluşumları Osmanlının her tarafına enjekte edilmiştir.

Buraya henüz ulaşmadığı için böyle sağlam batı ideolojik akımlarından uzak kalan bir vali gerçekten memnun edicidir.

Çünkü Tanzimat Fermanından sonra başlayan reformlar, garplılaşma yani batılaşma, batıl ideolojiyle devleti yönetmek, kesinlikle o devletleri İzmihlal etmekten başka, yani imha edip yok etmekten başka bir amaç taşımamaktadır.

Ülkeleri batıran batıl rejimlerin başta gelen ilk hedefi askeri orduları, batı anlayışı üzerine tanzim etmeleri, donatmaları, silahlandırmaları gelmektedir.

Ki ikinci hedefleri de, toplumu etkileyen Laikçilik anlayışı ile bir İslam ülkesini İslam’dan uzaklaştırmak.

Evet, batılılaşma bataklığına saplanıp kendi tarihi kültürel zenginliklerini ihmal eden rejimler ve o rejimlerin uygulayıcıları kesinlikle tez elden vazgeçmeleri gerekir. Aksi takdirde batılılaşıyorum derken batmaya ve batırmaya mahkûm olur.

Bakınız, sevgili okurlar.

Zaman zaman ülkemizi, devletimizi, milletimizi ilgilendiren çok önemli konuları Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın,  gerek Başbakanlığı döneminde olsun, gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde olsun, tüm çıplaklığı ile batı dünyasının ikiyüzlülüğünü, samimi olmadıklarını, Türkiye üzerine oyun oynadıklarını açıkça resmi dilden ifade etmektedir.

İnanın, sevgili okurlar.

Yakın tarihimiz boyunca siyasi parti liderleri olsun, başbakanlar olsun, cumhurbaşkanları olsun her kim olursa olsun özellikle medyanın firavunlaşmış "Nemrutları, Babı Ali’nin iblisleşmiş kalemleri" dâhil olmak üzere bu ülkenin varlığı için değil de yokluğu için zihinleri bulandıran, devleti yanlış ideolojik akımlara kaptıran nice hain anlayışların varlığını kimse inkâr edemez.

Son 14 yıldan beri gerçekten AK Partinin varlığı ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olsun ve son iki yılda Ahmet Davutoğlu olsun, bunların çok iyi niyetleri sayesinde "batı anlaşmaları" ile özellikle de "göçmenler" için ellerinden geleni yapmışlardır ve yapmaya devam edeceklerine inanıyoruz.

Bize göre bu her iki devlet büyükleri de devletin ve milletin son şansları olarak telakki edilmektedir.

Ama ne yazık ki yıllardan beri, yani neredeyse 40 yıldan beri  teröre karşı terörle mücadele adı altında 40 bin şehit veren bir ülke durumuna düştük.

Bunun yanı sıra katrilyonlarca ekonomimiz zayi oldu.

Yanlış yönlendirmeler yüzünden devlet ve millet, dostunu ve düşmanını bir birinden ayrıt edemeyecek duruma düştü.

‘’BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ’’ misali.

Devletin bütçesinden oldukça cömert davranılarak devlet aleyhinde çalışanları besledik ve beslemeye de devam ediyoruz.

Yine devletin bütçesinden sözde demokrasi adı altında devletin varlığına karşı, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı, milletin birlikteliğine karşı cephe alarak terör örgütlerinin yanında yer alan siyasi akımları besliyoruz.

Başta belediyeler dâhil olmak üzere PKK yandaşları olan HDP’nin seçim propagandalarını bile cömertçe bir bütçe harcayarak imkân sağlıyoruz.

***

Bakınız sevgili okurlar.

Özellikle Milli Eğitim camiasındaki batıl yanlış kirli ideolojilerle yetiştirilen nice öğretmen ve öğrenciler var.

Hepsi olmasa bile yüzdelik dilimde nispet edilirse Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde çok yüksek bir oran var. 

Ki bunlar devlet bütçesinden besleniyor ve PKK ile iç içe olduğunu açıkça ifade edebiliriz.

Hele hele bölgedeki ve özellikle Diyarbakır’daki AK Parti’nin İl ve ilçe teşkilatları içerisinde çok değişik karakterlere sahip insanlarla karşılaşılabilinir.

Akşam bir havada, sabah başka bir havada.

Gündüz ayrı bir yolda…

Ne idüğü belirsiz bir karakterle, "kendini" kamufle ediyor.

1915 ermeni olaylarının kalıntısı olarak bukalemun gibi renk değiştirerek devletin, özellikle iktidar partililerin ve özellikle Ak Parti’nin bünyesine yerleşmiş nice insanlar var?

Ne yazık ki devlet büyüklerinin yanına yaklaşarak çok yakın ilişkiler içerisinde olduğuna dair kendilerine görüntü veriyorlar.

Ve vermektedirler.

Gerek Başbakan olsun gerek bazı bakanlar olsun bölgeye geldiklerinde mutlaka onların fikir ve direktifleri paralelinde hareket ederek halka karşı yanlış görüntüler vermekte olduğunu görüyoruz.

Oysaki zamanında milletvekilliği olsun, bakanlıkları döneminde olsun halka ve bölge insanına bir arpa boyu kadar faydaları olmadığı gibi, bölge insanının onları hiçte sevmediği halde başbakanların ve bakanların gölgesinde kendilerine görüntü vererek bölgeye geliyor olmaları da ayrı bir garabet...

Bunlar, nasıl ki bir kolu Ak Parti’nin bünyesinde ise diğer kolları da PKK'nın, HDP'nin içindedir.

Bu kimliksizler yüzünden değilmidir ki bu bölge kendini terörden ve anarşiden kurtaramıyor.

Dün gerek yazılı medya olsun, gerek görsel medya olsun, gerekse sosyal iletişim araçları olsun, hepsinde yayınlanan bir haberi okuduk. Haber yukarıda yazdıklarımızın bire bir kanıtlayıcı delili diyebilirim.

Söylediklerimizin kelimesi kelimesine adeta açıklayıcı ve kanıtlayıcı bir göstergesi.

Haberin başlığı aynen şöyle;

ÖLDÜRÜLEN PKK’LI OKUL MÜDÜRÜ ÇIKTI

Yüksekova’daki operasyonlarda 30 Mart’ta ‘Kamuran Amed’ kod adlı PKK’lı öldürüldü. Teröristin Mehmetçik İlköğretim Okulu’nun eski müdürü Ahmet Akdeniz olduğu ortaya çıktı

Akdeniz’in bölge halkının şikâyetleri üzerine hakkında soruşturma açılıp, terör örgütü PKK’ya üyelik, yardım ve yataklıktan görevden alındığı öğrenildi.

 

Ödül bile almış!

 

Yüksekova’da öğretmenlik yapan Akdeniz, 2010 yılında eğitimle ilgili yaptığı açıklamalar ve ‘Nilüfer çiçeği’ projesiyle medyada yer almıştı. Kendisinin öğretmensizliğin acısını çok çektiğini ve bundan dolayı öğrencilerinin de çekmesini istemediği şeklinde yaptığı açıklamalar basında yer almıştı. Bunun yanında 2012 yılında Yaptığı çalışmalarla Milli Eğitim Bakanlığı Toplam Kalite Yönetimi (TKY) tarafından ödül almıştı.

***

İşte, bakınız sevgili okurlar.

Hani kültürümüze mal olmuş tarihi bir slogan var ‘’NE KERAMETTİR NE KEHANET’’ misali.

Bizim hep bu köşede yazdıklarımızın bire bir kanıtlayıcı delildir bu vaka.

Garplılaşma ve Avrupa birliği anlayışı adı altında yola çıkan devletimiz, ne yazık ki milli kültürümüzle, milli ahlakımızla, bin yıllık milli tarihimizle yetinmeyerek, çürümüş batı dünyasının kirli ideolojileri paralelinde hareket etmektedir.

Hem de Cumhuriyetin kuruluşundan beri…

Devlet bütçesini cömertçe böyle batıl ve yanlış insanlara vererek bünyesinde yetiştiren bir milli devlet düşünülemez, Türkiye’den başka.

Sözde öğretmen Ahmet Akdeniz gibi daha nice nice Akdenizler var, karadenizler var, kırmızı denizler var.

Hem de devletin Milli Eğitim gibi can alıcı kurumlarında çalışmaktadır..

Ve bunlar da, sözde çocuklarımızı, gençlerimizi yetiştiriyorlar.

İşte, merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi;

‘’KÖR OLASI BÖYLE DİPLOMASİ, BATI HAYRANLIĞI, GARPLILAŞMA’’

İşte bu yüzdendir ki, devletimizi ve ülkemizi bir türlü terörün elinden kurtaramıyoruz.

İnanın, sevgili okurlar.

Milli Eğitim camiasında böylesine kılıf değiştirerek, öylesine çok yüzlü öğretmen ve bürokratlar var ki, haddi hesabı yok..

Ki inkâr edilmeyeceği gibi, bölgemizde Ak Parti’nin bünyesine yerleşmiş, sızmış nice kirli anlayışların varlığı da tartışılmazdır.

En derin saygı ve sevgilerimle.