ÜLKEMİZ BÜYÜK KUMPASLARLA KARŞI KARŞIYA!? (II)

Burada söylediklerimizin Arapça ile yazılmış küpürlerini sizinle paylaşıyoruz.

Yani; dinden soyutlanmış bir gençlikle, devletlerin yönetimleri dıştan ve içten gelen tehlikelerle yalnız başa çıkamaz.

* * *

Sevgili dostlar..

Gelelim; günümüzde yaşanan güncel hadiselere..

Ancak demin gerek merhum Karadavi’den olsun, gerek İbn Haldun’dan olsun, sizinle paylaştığımız noktaları onaylayan, pekiştiren, birbiriyle kenetleyen, bir çok hadisenin günlük hayat içerisinde yaşandığını görüyoruz…

Yani söylenenleri teyit ediyor..

İşte, dünkü Diyarbakır Söz gazetesinin sürmanşetinde yer alan haberler..

Öncelikle sürmanşette yer alan haberi sizinle paylaşmak istiyorum;

“ÖĞRETMEN ASLAN İNTİHAR ETTİ”

Haber şöyle devam ediyor;

“İngilizce öğretmeni Gürkan Aslan, evinde başından silahla vurulmuş halde ölü bulundu. Aslan’ın intihar ettiği tahmin edilirken, olayla ilgili kapsamlı soruşturma başlatıldı.”

Evet, haberin özeti bu…

Gencecik bir öğretmen…

Aynı zamanda okumuş, aydın, İngilizce öğretmeni.

Dediklerine göre İngilizceyi ana dili gibi bilen bir genç.

Ama ne faydaki evinde beynine kurşun sıkarak intihar etti veyahut birileri beraber oturup uyuşturucu kullanmakla mı veyahut herhangi başka bir nedenle mi, yoksa gerçekten kendisi mi intihar etti bilinmiyor?!

İfade etmeye çalıştığım gibi bugünkü gençliğin gerçekten İslam terbiyesiyle, İslam eğitimiyle eğitilmediği için çok sekülarist, laikçi bir milli eğitim sistemi içinde benlik kaybı yaşıyor..

Böylesi bir eğitim sistemi içerisinde yetişip büyüyen, kendini yetiştiren olmasına rağmen, ne faydaki büyük bir boşlukla karşı karşıya oldukları gün gibi aşikârdır.

Olaylar kendini ele veriyor.

***

Adam karısını bıçakla öldürdü.

Öbürü karısını hem öldürüyor, hem de karım kayıptır deyip kayıp ilanı veriyor.

Diğeri babasını öldürüyor..

Köy arazisinde beş kişi katlediyor..

Hayretler içerisinde bunca aile dramı yaşanıyor.

Peki, bu durum nereye gidiyor?

***

Sevgili dostlar.

Bunları sorup da cevap almak veya yanıt vermek her babayiğidin karı değildir.

Tüm bunları yazarken yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “İsrâ” suresinin 31 ve 32. ayetine bakmak lazım…

Bu ayetler gerçekten mevcut olan Türkiye’mizi ve hatta tüm insanlığı, özellikle İslam dünyasını ilgilendiren, çok anlamlı hem de derin anlam taşıyan uyarıcı ayetlerdir.

Günlük hayat akışları içerisinde yapılan işlemlerimizi teraziye koyup tartan ve uyaran ayetlerdir.

***

Bakınız, 31. Ayet mealen şöyle diyor;

“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır…”

Yani “ben fakir olacağım, evlat yetiştiremiyorum endişesini taşımayın” diyor.

Gerçekten eski çağlarda, Araplar İslamiyet’ten önce çocuklarını diri diri öldürüyorlardı.. “Ben bunları besleyemiyorum” gerekçesini göstererek, kendi evlatlarını “toprağa gömüyorlardı.”

Ama bugün medeni dünya da aynısını yaşıyor.

Fiilen canlı çocuğu öldürmüyorsa da anlayış olarak kürtaj da çocukları alıp öldürme anlamını taşımıyor mu?

Oysaki Allah diyor ki onları öldürmeyin, hem onların hem de sizin rızkını veren benim.

Rızkınızın kefili Allah’tır.

Allah bu kefaleti üstleniyorsa, eğer inanma kabiliyetine sahipsek inanmamız lazım.

İnanç kabiliyeti yoksa o ayrı mesele tabi.

Ayetin devamında şöyle diyor;

“Onları öldürmek gerçekten çok büyük bir günahtır.”

Oysaki bugünkü toplumsal hayat külliyen olmasa dahi çoğunluğu arz eden nice yanlış düşüncelere sahip olan ailelerin varlığını kimse inkâr edemez.

***

İşte, 32. Ayetin meali…

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, fahiş ve çok kötü bir yoldur.”

“Niye fahiştir, niye kötü yoldur?” denildiği takdirde cevabı çok kolaydır.

Bakınız, sevgili okurlar.

Zinanın İslam medeniyetinde yasak edilmesinin anlamı, fitneleri ortadan kaldırmaktır.

Zina nedeniyle öldürme olayları çoğalıyor, katliamlar yaşanıyor, aile dramları sıralanıyor.

Namus meselesi, şeref haysiyet meselesi, aile vakarı…

Tüm bunlar söz konusuyken işte gel sekülarist bir sistemde zinaya meşruiyet ver, gençlik bu kirli meşruiyetten kendini alıkoyamamakla beraber, kişi için kaçınılmaz yol olan da içkidir, uyuşturucu kullanmasıdır…

Tüm bunlar, insan için benlik kaybına yol açar…

İşte İbn Haldun’un, merhum Karadavi’nin dedikleri bu anlamdadır.

Demem o ki; yönetimler, devletleri ve toplumları içten veyahut dıştan gelen sadece tehlikelere karşı güvence altına almak değil, en önemlisi o tehlikeleri kökten söküp atan İslam terbiyesiyle yetiştirmesi gerekir.. Salih amele sahip bir gençliğe ihtiyaç vardır…

Hal böyle olunca, polise de jandarmaya da az görev düşer!?.

* * *

Dünkü yazımızın son bölümünde Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a yönelik bazı eleştiri ve sitemlerimiz oldu…

Özellikle geçen sene Konya’da vuku bulan bir aile soykırımı neticesinde bir aileden 7 kişinin öldürülmesi, bir sene içerisinde sonuçlanan mahkeme neticesinde “bu bir soykırım, katliamdan dolayı ileri gelmiş bir olay değil, basit, sıradan, kast-ı katil değil, yaralama kastıyla bu suçu işlemişler” diyerek cezada indirime gidilmesi…

Dün akşam karar verildi, 7 müebbet, 10 yıl da ceza..

Ama fail tek kişi..

Bu da devletimizin hukukun üstünlüğüne, yargı erkine, toplumsal bakışa ne derecede güven verilebilir noktasında tartışma yaratıyor?

En derin saygı ve sevgilerimle.

HAYIRLI CUMALAR.