ÜLKEMİZ ÇOK BÜYÜK BADİRELERLE KARŞI KARŞIYA!?

Bugün, Ramazan-ı Şerif’in habercisi, “Beraat Kandili…”

Af ve mağfiret gecesindeyiz…

Bu gecenin feyziyle, kendimizi şuurlandırmamız lazım..

Rabbimizin geçmişte yaptığımız hata, kusur ve günahları affetmesi için dua etmeliyiz..

Sıkıntılı dönemlerdeyiz, afet dönemindeyiz.

İşte böylesi manevi bir gecede, dualarımızın kabul olması için, vesileler aramalıyız…

Hayır ve hasenat içerisinde olmalıyız…

Kandiliniz mübarek olsun…

Dedik ya; Allah herkese iman şuuru nasip eylesin.

Birlik, beraberlik, kardeşlik, İslami bir potansiyel içerisinde yaşamayı ve ümmet olmayı bize nasip eylesin.

İslam şuuruyla bizi uyarsın…

İşte bu minvalde, hep dua etmeliyiz..

Ki etmek zorundayız…

Yer küresi, insanlık büyük bir sınav veriyor..

Ülke olarak, çok ama çok büyük badirelerle yüz yüzeyiz!

Biri bitiyor, diğeri geliyor…

Şu son bir kaç yıl içerisinde ülke ve millet olarak yaşadıklarımız aşikâr…

Ki müdahil olmayan, mağduru veya da mazlumu olmayan kalmadı…

Bin bir çeşit badire geçiriyoruz!!…

Özellikle siyasi badireler daha bir fitne üretici şekilde toplumsal yönde yıkıcı!

Mevcut milli meselelerin açtığı yaralara “tuz basar” misali…

Kimin eli kimin cebinde belli değil.

Ağzı olan konuşuyor.

Ne konuştuklarının da farkında değiller.

Ki çözüm üreten de yok..

Zaten, milli iradeyle ters düşen böylesi anlayışlar dün olduğu gibi bugün ve yarın da, memlekete hayır getirmezler, getirmiş de değiller…

***

İdrak etmiyorlar, düşünmüyorlar  ve istişare bile etmiyorlar..

Bilmeleri gerekir..

Bu milletin bir tarihi var, kültürü var, inancı var..

Aba ecdadından kendisine miras kalan gelenek ve görenekleri var.

En önemlisi de, İslam diyarı bir memleket…

Kur’anı var..

Peygamberi var..

Ve Peygamberimiz (S.A.V)’in “ümmetim” diye övündüğü Müslüman bir ümmet var…

Yol da belli…

Rehber de belli..

Ayrılmamak gerektiği gibi, sapık yollara, anlayışlara ve medeniyetlerin de peşine düşmemek gerekir..

Yekvücut olunmalı..

Aksi takdirde, dün olduğu gibi bugün de felaketler zincirinden yakasını kurtaramaz…

Badireler ve musibetler kaçınılmaz olur…

Çok büyük ağır faturalar kesilir…

Bilmemiz lazım olan yaptığımız kötülüklerin hiçbir zaman “cezasız” kalmayacağı…

İster kul hakkı olsun..

İster devlet yönetimi olsun..

İster bireysel veya toplumsal “inanç noktasında” olmayan bir sapıklık olsun…

Yaşanan hal-i durum, Cenab-ı Allah’ın gayretine dokunur…

Ve bundan dolayı da yeryüzü hiddete gelir..

Allah’ın emriyle vücut bulan depremler meydana gelir…

Böylesi felaketlerden kurtulmak ne mümkündür?

Çünkü Cenab-ı Allah’ın emriyle yeryüzü hiddete geldiği zaman hiçbir güç karşı duramaz, yeryüzündeki tüm canlılar gark olur…

Yerin altı yerin üstüne, yerin üstü de yerin altına girer..

Keza semavi afetlerin kontrolü yoktur…

İnsan, ilahi kontrol altında olduğunu unutmamalıdır.

Eğer ki, Allah’a karşı şirk koşulduğunda, sapkınlaştığında ilahi kudretin yeryüzündeki görünmez orduları hareket geçer…

Onlar görevlendirildiği zaman, hiçbir canlı kendini onlardan kurtaramaz?

Ne olursa olsun, er ya da geç “ağır faturalar” kesilir…

Onun için, depremler rastgele gelişi-güzel doğal bir afet değildir…

Yeryüzünün hiddetlenmesinin sebebi, mevcut haldir…

İnsanları titretiyor ve korkutuyor.

Bir nevi ilahi uyarıdır zelzeleler!.

Allah uyarıyor.

“Kendine çekidüzen ver ey insan, beni unutma!

Kendi elinle yapacağın hiçbir başarı yoktur, kendine güvenme.

Şeytandan kendini ayrı tut, daima İslam istikameti doğrultusunda yürü.

O istikametle yürümezsen yönünü şaşırırsın, nereden geldiğinin de farkında değilsin, ağır faturalar ödersin.”

Bu itibarla “Allah bizi sırat-ı müstakim olan doğru yoldan ayırmasın” diye dua etmeliyiz!.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Hûd” suresinin 112. Ayetinde Rabbimiz bize şöyle emrediyor.

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”

Bu bize İslami bir şuur olsun…

Bu şuurla yürümemiz lazım…

Aksi takdirde yönümüzü şaşırır, pusulayı kaybederiz.

Sonumuz felaket olur…

Bu düşünceyle yola çıkmalıyız.

Helali helal, haramı da haram olarak tanımalıyız.

Toplumsal olarak tarihi kültürel inancımıza sahip çıkmamız lazım.

Herkes istikametini İslam istikametine uydurarak yola çıkmalıdır.

Günlük hayat akışlarını ahlaki ve temiz bir yörüngede tutmalı…

Gençliğimizi o inançtan uzaklaştırıp, maddeleştirmeye çalıştığımız zaman kendimizi helak etmiş oluruz…

Nesil de, biz de, yarınlarımız da badirelerden kendini kurtaramaz…

Farkında mısınız deprem yaşandığında “geliyorum” demez, ansızın basar ve gelir.

Yaşadığımız badireler ortada…

Kimse de önleyemiyor.

İktidarlar her ne kadar “biz şunları, bunları yapıyoruz” deseler bile…

İnsanın gücü ortadadır.

Bu itibarla daima derinden derine düşünmemiz lazım.

Aksi takdirde, “beterin beteriyle” yüz yüze geliriz…

Bakınız, insanlarımız kışın ortasında çadırlarda yaşamak zorunda kaldı.

Hükümet, çok büyük maddi ve manevi sıkıntılar içerisinde.

Ülke insanı, ekonomiksel olarak çok büyük zorluklar çekiyor…

Onun için tefekkür etmemiz lazım.

Kendimize çekidüzen vermemiz lazım..

Yoksa yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

Bilakis yanlışlarımızdan dolayı ağır faturalar seri şekilde gelir…

Toparlanmamız gerekiyor…

Önceki yazımızda da değinmiştim.

Nur suresinin 31. Ayetini sizinle paylaşmıştım.

“Vetûbû ila(A)llâhi cemî’an eyyuhâ-lmu/minûne le’allekum tuflihûn(e)”

“Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” 

Aksi takdirde pusulamızı kaybetmiş oluruz ve Allah’tan başka hiçbir güç de bizi kurtaramaz.

Keza Hûd suresinin 117. Ayetini de bir önceki yazımızda yazmıştık, bugün de hatırlamak üzere tekrar ediyoruz.

“Rabbin, halkları Salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.”

Sırat-ı müstakimden ayrılmamamız gerekir.

Yoksa yukarıda değindiğim gibi fatura ağır olur.

Bazı bölgelerde bulunan inanç bozukluğu yüzünden irtidada girip İslam’dan çıkıyorlar, memlekete, İslam’a bir şey diyemiyorlar.

Batılıların küfür dilini kullanıyorlar İslamiyet’e karşı.

Öyle olunca da Allah’ın gayretine dokunuyor ve yeryüzünü hiddetlendiriyor.

Kur’anı yakmak gibi, yırtmak gibi, İslam’a hakaret etme gibi hareketler yüzünden böyle toplumsal ağır faturalarla da karşı karşıya kalınır.

Uyanmamız ve uyarmamız gerekir.

En derin saygı ve sevgilerimle.