19 MAYIS

Evet; Bugün 19 Mayıs!
Yani;
Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı.
Dile kolay 91 yıl önceydi, bu günün ilan-ı hükmü.
Bağımsızlık hareketinin kıvılcımlarının çakıldığı andı, o gün.
Yeni bir ülke olabilmek ve inşa edebilmek.
Asırlar boyu hükümran olan 72 düvele meydan okuyan Osmanlı'yı "sırtından" hançerleyen zihniyete karşı çıkış.
Bölünüp-parçalanan bir imparatorluğun küllerinden yeni bir ülke yaratmak; "zor".
Tarih sayfalarında bu resim hiç te "ferah" bir görüntü vermiyor.
Çünkü 1. Dünya savaşına girilmişti.

* * *

O gün tarih; 1914'ü gösteriyordu. Derken üzerinden 4 yıl geçti.
Artık Osmanlı diye bir imparatorluk kalmamıştı.
Elde-avuçta ne vardıysa tükenmişti. Son mermiler sıkılmış.
Toplar-tüfekler "demir yığını" olmuştu. Dört bir taraf işgal altındaydı.
Haçlı orduları, her yerde.
Ama yine de; her karış toprakta bir direniş vardı.
Bu haçlı zihniyete bu vatan dar diye.
Bir tarafta savaş. Diğer yanda açlık-perişanlık.
Yurdundan "zorla" göç edilenler.
Öyle dehşet-engiz "insanlık" dramı yaşanıyordu ki; "akla-ziyan" bir hal.
Toplumsal bir "açlık" hâkimdi.

* * *

İngilizler, Almanlar, Fransızlar. Beri yanda Ruslar.
Gücü yeten yetene!
Peki, sonra "uzun" bir yola çıkıldı. Özgürlük ve bağımsızlık için.
Osmanlı toprakları ve hâkimiyeti her geçen gün küçülüyordu.
İşte bu "Özgürlük ve Bağımsızlık" koşusuna çıkılırken şöyle denildi;
"Ya istiklal, ya ölüm".
Tarih 19 Mayıs 1919.
72 Milletten var olan insanlar "yekvücut" oldu.
Ve kıvılcım Samsun'a çıkışta çakıldı.
Din, Dil, Renk ayırımı yapılmadı.
Kürt, Türk, Çerkez, Laz ve Arap.
Sünni, alevi.

* * *

Bir bütünlük içerisinde "omuz omuza" verdi. Tek çatı altında;
Yeni bir düşünce,
Yeni bir inanç
Yeni bir devlet olabilmek için.
Birlikte yaşama iradesi ön planda tutuldu.
Ayrılıklar değil, ortak paydalar geliştirildi.
Böyle olunca da; "Cihan Şümul" bir bağımsızlık gelişti.
Ancak; bu uğraşta yanlışlar yapılmadı değil. Yapıldı.
Nitekim halen bu yanlışların "ceremesi" çekiliyor.
Acıların, fitnelerin, "kardeş kavgasının" varlığı da bu yanlışlardır.

* * *

Ama o gün nihai hedef tekti;
"Muasır Medeniyet" seviyesine ulaşmak.
İşgalci güçlerin "egemenliğinden" kurtulmak.
Bağımsız, özgür, demokratik, hür ve laik bir Cumhuriyet kurmak için.
Ve tarih 1923.
İşte o günden bugüne.
Dedik ya; küllenmeye yüz tutmuş bir imparatorluktan; yeni bir "cevher" yaratıldı.
Bakınız;
O günün bütünlüğüne, bugün de yaşanılan travmaya!
Ciddi bir tezat durum var.
Birlikte yola çıkacaksınız. Aynı acıları yaşayacaksın.
Kan dökeceksin, bedel vereceksin.
Hedefine ulaşacaksın.
Ama sonra; "farklılık" yaratacaksın.
72 Medeniyeti "Tek" Milliyetçiliğe kurgulayacaksın.

* * *

İşte dehşet-engiz yanlış burda.
Atatürk'ün siyaset felsefesi,
Harp dehasına hayranım.
Ama mirasını "yeme" gayesi içerisinde olan;
"Kemalist" düşüncenin hükümranlığına soyunanlara zıttım.
Çünkü onlar "birleştirici" değil, ayrıştırıcılardır.
Kendi çıkarlarını "ön planda" tutuyorlar.

* * *

Şöyle ki;
Onlar "Laikliği" dinsizlik kisvesiyle uygulamaya çalışırlar.
Onlar milliyetçiliği "Türklük" vasfı olarak dayatırlar.
Onlar statükocu, gelenekçi düşüncesi benimserler.
Onlar tek bakış, tek düşünce, tek millet kurgusundalar.
Onlar çağdaşlığa, muasır medeniyete karşılar.
Onlar dinamizme, farklı bakışa, özgür iradeye "ayırımcılık" olarak bakarlar.
Onlar Çanakkale'de, Dumlupınar’da omuz omuza haçlı güçlere karşı savaşan;
"Kürtleri" bir kimlik olarak görmezler. Bilakis inkâr ederler.
Çünkü onlarda "tek düşünce" var o da "Ulusalcılık".

* * *

Düşünün;
"Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" diyen Atatürk'ün bu vecizesine de; halel getirmektedirler.
İçlerine sindirmedikleri gibi; inkâr ederler!
Uygulamaya koydukları icraatlarıyla.
Onlar "Kayıtsız, Şartsız Egemenlik" kendi tekellerinde görürler.
Bugün, Silivri'de tutuklu bulunanlar kimler?
Onlar değil midir ki;
İnanca,
Türbana,
Kimliğe
Ve Milli iradeye.
Özgür, bağımsız ve hür toplum olmaya karşı.
4 Asırlık bir geçmişe sahip Osmanlı İmparatorluğunu çökerten "Yeni çeriler" gibi.
Onlar Türkiye Cumhuriyetini "Post-modern" düşünceyle sürekli ayrışmaya götürenler değil mi?

* * *

Düşünüyorum;
Eğer bugün o maskeler düşmüş olmasaydı.
Ve derdest olup, tutuklanmış olmasaydılar.
Hukuk, Adalet ve Devlet nizamı bu görevi ifa etmemiş olsaydı.
Bugün halimiz nice olurdu?
Ne diyelim?
Zaten Atatürk ifade etmiştir "bu zihniyetin" bedbahtları için.
"Milli egemenlik öyle bir nur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Milletin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar(1929)."

* * *

Evet!
Bugün 19 Mayıs 2010.
Yani 19 Mayıs'ın 91'inci yılını kutluyoruz.
Atatürk'ü anıyoruz.
Gençlerimizle coşuyoruz.
Ve yarınlarımıza karşı güven telak-i ediyoruz.
Yeter ki;
Bağımsızlığımızı koruyalım.
Yeter ki;
Kardeşliğimizin farkına varalım.
Yeter ki;
Çağdaş ve demokratik, özgürlükçü bir yaşama sahip olabilelim.
Bunun da tek yolu var;
O da Milli Egemenliğin Halkta "olduğunun" idrakine varabilmektir.