30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI!
Tabi;
Bu günün takvimdeki yeri ve işaret ettiği tarihsel tanımı büyük!
Özellikle; Türkiye'nin "bağımsızlığını" kazanmasında önem arz eden bir gün.
Evet!
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı.
88'inci yıl dönümünü kutluyoruz.
Öyle ya!
Yıl 1919.
Birinci Dünya Savaşından hemen sonra!
İtilaf Devletleri, "Mondros Ateşkes Antlaşması" hükümlerine dayanarak.
İçteki ve dıştaki "mihrakların da" aktifliğiyle; ülke tar-u mar edilerek işgal edilmeye başlandı.
Ordusu dağılmış!
Milleti "savaştan" yeni çıkmış, açlık, sefalet ve yoksulluğun batağında.
Küllenmiş bir yönetim!
İtilaf donanması İstanbul'a.
Fransızlar Adana'ya.
İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon'a.
İtalyanlar, Antalya ve Anadolu'nun güneybatısına yerleşti.
15 Mayıs 1919'da İtilaf Devletlerinin izniyle Yunan Ordusu da İzmir'e çıkarma yaptı.
***
İşte bu hain sürecin yaktığı bir ateş vardı ki; O da "Millet olma bilinci".
İki seçenek vardı;
Ya işgal güçlerine teslim olunacak!
Ya da yakılan-yıkılan bir ülke "yılmaz evlatlarının" azmiyle yeniden ayağa kalkacak.
Ve küllerinden "bağımsız" bir devlet doğacak!
İşte bugün;
O yakılan kıvılcımın oluşturduğu Bağımsızlık Ateşinin 88'inci yıl dönümündeyiz.
Her ne kadar;
Halen "iç ve dış mihrakların" varlığı söz konusu ise de.
"Toplumda" kamplaşma, "etnik kimliğe" dayalı baskılar yaratmak.
Sınıfsal "kimliklere" ayırmak. Ve de; Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar "Kürtleri" yok sayan.
Zihniyetlerin "ürettiği" sınıfsallık ötekileştirme hâsıl ise de.
"Millet olma bilincinin" kudretiyle, "ayaktayız".
Doğrusu
Günün tarihi "özeti" bu ifadelerle yeterli mi; hayır!
Günler değil, aylar ve yıllar yetmez anlatımına, sayfalar değil, kitap dolusu sayfalar bile yetmez; anlatmaya.
Bizden o günü az da olsa yâd etmek.
Bu münasebetle
30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun.
***
SİYASİLER NE YAPMAK İSTİYOR?
Gelelim;
Ülkenin ve milletin bu anlamlı günün ötesindeki sıcak gündem başlığına.
Yani; Referandum'a!
Çünkü kilitlendiğimiz odak nokta bu eksendeki mülahazalar!
Ki; 12 Eylül'e ne kaldı. Artık son günlerindeyiz!
Dikkat ederseniz;
Güne özgü takvim yaprakları düştükçe "siyasetin" söylem rüzgârı da sert esmeye başladı.
Lakin
Mülahazaları çıkmaz sokağa dönüştüren siyasi söylemlerin istikrarsızlığı.
Sürekli dengesizlik içerisinde; "yön" değiştiriyor!
Bölgeye, ile, hatta ilçeye özgü liderlerin sergilediği "nabza göre şerbet" politikası ciddi bir güvensizlik icra etmektedir.
Bu da;
Millete sirayetinde farklı bir yankı uyandırıyor.
***
Vatandaş;
İkilem içerisinde. Şöyle ki; "bu seçim" parti seçimi mi, yoksa referandum seçimi mi?
Eğer referandum ise ki; öyledir!
O zaman;
Siyasiler ve parti liderleri neden "Referandum"un muhtevasıyla alakalı konuşmuyorlar.
Neden;
"Soy, sop", idam, cinayet, villa, havuz, sen-ben polemiğiyle kafa karıştırıyorlar.
Dün;
Emekli bir eğitimci ziyaretime geldi.
Sohbetin odak noktası da; "Referandum" ve bu çıkmaz siyasi kaygıya dayalı polemik oldu.
Sordu;
"Şu siyasilerimiz ne yapmak istiyorlar?"
Tabi ki;
Soruya karşı cevabım olduysa da, soruyla noktaladım.
Sen nasıl görüyorsun?
***
Bana üç gün önceki yazımdan bir alıntıyla; karşılık verdi.
Referanduma;
Üç eksende "siyasi" kimlik inşa edildi.
Daha doğrusu; biçilen üç takım elbise var.
Tehlikeli bir durum!
Millet "kamplaştırılıyor".
Hem de ciddi bir şekilde; "ötekileştirilerek".
Şöyle ki.
Birincisi;
"Evet" diyeceksen.
O zaman sen AK Partilisin.
İkincisi;
"Hayır" diyeceksen.
O zaman sen MHP ve CHP'lisin.
Üçüncüsü;
"Boykot" edeceksen.
O zaman sen BDP'li ve PKK'lısın.
Ne hazindir ki; şuan yaşanılan kamplaşmanın resmi bu!
***
İğneli bir tarla!
Yürümesi zor bir durum.
Bence;
Vatandaş olarak biz "ufuktaki" tehlikeyi görelim.
Ve "Bu liderlerin" ne yapmak istedikleri akıl-almaz kamplaşmalarından uzak duralım.
Sonuçta;
Ortaya konulan Anayasal bir "Değişiklik" paketi var!
Her ne kadar;
"Paketin" içeriği konusunda toplumu bilgilendirme zafiyeti içerisinde bulunuyorlarsa da.
Mutlaka "vakıf" olduğumuz maddeleri "vicdani" muhasebemize alalım.
Ona göre de; "tercih" edelim.
Bari vicdanımız ile aklımızla ötekileşmeyelim!
Maazallah!
Kamplaşıp-kapışırlarsa; tahribatı büyük olur!
***
PATLAYICI VE BOMBA!
.Ve!
Diyarbakır eksenindeki dünkü "flaş" iki gelişme!
Birincisi;
Kamyon içerisindeki esrar torbaları arasında bulunan LPG tankı'na "zula" edilmiş 65 kilo patlayıcı.
İkincisi;
Bismil'den geçen NATO Petrol Boru hattına yönelik Sabotaj için kullanılmak üzere döşenen patlayıcılar.
İl Valisi Mustafa Toprak kameralar karşısında açıkladı.
Ergani’nin benzeri ele geçirilen 65 kilo plastik patlayıcının hedefi; "dalgalandırıcı" eylem!
Tabi.
Eylemin adresini de, uygulayıcısını da PKK olarak gösterdi!
Patlayıcılarla ilgili gözaltına alınıp, tutuklanan üç kişinin de PKK'yla ilişkili olduğunu.
Bismil'deki hadise de aynı.
Yani iki flaş mevzunun resmi açıklaması bu yönde!
Lakin
"Sütten dili yanmış" bölge insanı olarak kafam biraz karışık!
***
Ancak;
Sayın Mehmet Ali Altındağ'ın bir önceki yazısında dile getirdiği gibi.
Ve bizim de; "manşete" taşıdığımız.
"O meçhul, kamyon ve taksinin" akıbeti ne oldu?
Plakaları da, renkleri de, model ve markaları da; belli ve bilinmesine rağmen;
"Halen" sır olarak; meçhuliyet arz ediyor.
O şüpheli görülen ve suikast hazırlığı içerisinde olduğu ihtimalini bize dayatan iki araç; doğrusu hala kafamı kurcalıyor?
Ne diyelim; biri görür, biri görmez!
Ama er-geç "sır" çözülür!
***
Bu arada;
PKK!
Tek taraflı ateşkes ilan etti!
Yani; referandum süresi içerisinde.
Ramazan ayı bitimine kadar; "eylem" yapmama kararı aldı.
Şimdi;
Böyle bir kararın sürecinde "eyleme" yönelik stratejiler geliştirilmesi neye delalettir.
Doğrusu kestirmek zor.
Ama bildiğimiz bir gerçek vardır;
"Güneydoğu'nun huzur, istikrar, güven ve barış" içerisinde olmasını istemeyenler çok.
O çoklara da zaman zaman vakıf olmuyor değiliz?
Her şeye rağmen; o patlayıcının bulunması, bombaların fark edilmesi büyük bir şans.
Bundan dolayı da;
Diyarbakır Emniyet Teşkilatını kutlamak lazım!