70'LİK ALMIŞ EDEPSİZLER!..
Ferhan Şensoy öldü.. Ne diyelim, toprağı bol olsun. Ölünün arkasında konuşulmaz.. Ki konuşmayacağım.. 1998'lerde "yüzüne, yüze" hakkındaki düşüncelerimi aktarmıştım… Bu ülkenin, "değerlerine" hasım kesilmiş parazitlersiniz diye!.. Neyse, mevzu Şensoy'un hayata bakışı, sanatını icradaki "siyasi ve ideolojik" düşüncesi değil.. Ki, artık "adı zikredildiğinde, ya da bahsi edildiğinde", toprağa bol olsun deyip, geçerim!…
***
Lakin, ağzımı açtıran Şensoy'un cenazesinde sergilenen edepsizce "hal ve hareket ile söylemler!.." Denir ya; rezilliğin, edepsizliğin, iğrençliğin, akla ziyan "şuursuzluğun" bini bir para misali…"Meczupluğun" dik alası… İster tiyatrocu, ister sinema artisti, ister yazar, çizer, edebiyatçı!.. Her ne ise, "kamu önünde" olan biri isen, toplumun "hassasiyeti olan değerlere" inanmazsan bile, saygı göstermek mecburiyetindesin… Hasımlık içerisinde olamazsın!…
***
İşte tiyatrocu Cihat Tamer.. Şensoy'la aynı "membadan" beslenip, büyüyen, palazlanan biri.. 70'lik biri… Zaten kafası da, 70'likle meşgul… Evet, nam-ı diğer "Mahallenin muhtarı!.." Cenaze töreninde bakın nasıl da, kin kusmaktadır inanca ve dini değerlere?.. "70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı, hükümetler yönetiyor.." Bu ifadesine ek olarak, mide bulandıran, aşağılık ifadeyi, o kirli ağızdan salya misali, akıtıyor.. Diyor ki; "Ferhan şimdi, Resimi’ne, Münir ve Erol ağabeylerine kavuştu… Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlardır."
***
Şu sefilliğe bakar mısınız!.. Yahu, "Müslüman" olmadığını bu ifadelerinle gösteriyorsun.. Ki, "inancın olmayabilir?"… Ahirete de inanmayabilirsin.. Her koyun kendi bacağından asıldığı için, "kendi hesabını kendin verirsin, ahirette!…" Ama velakin, bir İslam ülkesinde.. Yüzde 99'u değil de, yüzde 80'ni ya da 90'nı Müslüman olan, ahirete iman etmiş ve inanan bir ülkede, "Ahirete kafa çekmeyi, meyhane diye söz etmek" kabul edilir, değil!..
***
Bu hiçbir şekilde, "sanatla" bağdaştırılamayacağı gibi "bir sanatçının da" ağzından dökülen sözcükler olamaz!.. Ki hiçbir akıl sahibi, bu pes pal zihnin ürettiklerini ve söylediklerini savunmaz!… Ve kimse de, "ne var bu sözlerde" deyip, önemsizleştiremez!… ki dini "kavramlarla" kimsenin kafa bulma, kafa buldurma gibi, kendisine özgü "mizah" konusu yapamaz.. Hele ki, “ahiret, cennet, cehennem, iman" gibi kavramları!…
***
İfade ettim!.. Siz inanmayabilirsiniz.. Dini vacibeleri bilmeyebilirsiniz.. Vazifeleri öğrenme, zahmetine girmemiş olabilirsiniz.. Ya da İslam'ı veya Müslümanlığı kendine "din olarak" kabul edip, seçmemişte olabilirsiniz.. Ama siz, İslam ülkesinde ve Müslümanlar arasında yaşıyorsanız, "siz o millete, o ülkedeki insanları sırf inançlarından dolayı "tahkir" edemez ve göremezsiniz!.. Bu nobranlığını yapamazsınız!.. Provokatörce söylem ve eylemlerde bulunamazsınız!…
***
Sormak istiyorum!.. Sosyalist, Ataist, ya da Ateist veya Budist.. Her ne iseniz.. Söyleyin siz böyle bir muameleyle karşılaşırsanız.. Biri sizin "değerlerinizle, kutsallığınıza" laf edip, alay konusu ederse!.. Ve sizin ortaya koyduğunuz nobranlığı yaparsa, kabul eder misiniz?!.. Ediyorsanız o zaman, kendinize isteyin!.. Musalla taşı üzerinde, tabuta uzatılmış bir ceset üzerinden; böylesi bir rezilliğin, iğrençliğin ve şuursuzluğun sergilenmesinin bir alemi var mı?!…
***
Ne yazık ki; bir alem var olduğu içindir ki, 70 yıldır "İslam'a" kin besleyenler hala bu ülkede Müslümanların değerlerine, kutsallarına "laf" edebiliyor.. Bakarmısınız ya, Yargıtay'ın yeni binasının açılışına ilişkin, "kızıl kıyamet" koparanlara.. Neymiş, Yargıtay Başkanı, Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı yan yana, açılış töreninde "dua etmişler, dualarına emin demişler?"… Tepinmeleri; "laik devlet bitti, yakıldı, çöktü, mahvoldu.?" Vay da vay!...
***
Eee, yıllar yılı böylesi artistler, böylesi aydınlar, böylesi okumuş diplomalı cahiller yüzünden ülke ve millet birbirlerine "hasım" edilerek, "vesayetler" inşa ettirmediler mi?.. Yoksa toprağı bol olan Şensoy.. İki de bir ekranlara poz verir; "darbe yapılsın" diye, çığırtkanlık yapabilir miydi?… Okurumun ifadesiyle bunları alayı 70'lik almış edepsizler!…
***
DOKTOR İSTİFALARI!…
Gazi Yaşargil'den söz edip dururken, okurlar dillendirdi.. Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinde "doktor" istifalarından söz ediliyor.. Son dönemlerde "sıkça" istifa var.. Ki, istifalar nedeniyle "hastanede" hekim, kıtlığı dahi baş göstermiş!.. Nöbetçi sıkıntısı.. Bazı branşlarda "tek" doktora düşülmüş!…
***
Sorup soruşturdum; istifalar doğru!.. Ama yetkililere sormadım.. Malum, "kimse" yoğurdum ekşi demez.. Her şey, "güllük gülistanlık" diyeceği, için!… Nitekim, basına bir beyanatı da yansımış; "acil nöbetinde sıkıntımız yok?" diye.. Her neyse, şu dört "gerekçe" öne sürüldü, istifalara dair!…
***
Birincisi.. Maddi.. "Döner sermaye" ödenmesindeki arıza!!..
İkincisi… İdari… Ki en ağır itham bu.. Mevcut yönetim "uyumlu" değil..
Üçüncüsü… Pandemi.. Çalışma yoğunluğu.. Ve riskli ortam.
Dördüncüsü… Özel.. Özel sağlık kuruluşları daha cazip!..
***
Doğrusu; hal-i hazırdaki "süreç" açısından gerekçe ne olursa olsun "her yönüyle", sorgulamaya, denetime, incelemeye ve tabi ki istişareye ihtiyaç söz konusu!… Ha bu arada; birileri de, etkili ve yetkili zevat açısından, vaziyeti detaylandırsın!..
***
Tabi her istifa sonrası, çok ama çok derin "gizemli" işlerden de söz edildiğini birilerinin duyması gerektiği gerçeği var.. Özellikle, Sağlık Kurulu raporlarına ilişkin "randevular?"… Neyse, kurulun faaliyetleri bilahare mevzumuz olacak!…
***
SİZ EVLİYAMISINIZ!…
Nasrettin Hocaya sormuşlar…“ Hocam siz Evliya mısınız?”
“Evet” demiş Hoca… “İsterseniz şu karşıdaki ağacı çağırayım buraya gelsin…"
Herkes merakla seyrederken Hoca 3 kere ağaca seslenmiş..
“Ey ağaç buraya gel…!
Ancak ağaç gelmemiş tabii… Hocam bakın "ağaç" gelmedi derler..
Hoca cevap vermiş… “O gelmezse ben giderim… Evliya da KİBİR olmaz….”
***
GÜNÜN SÖZÜ
Hayatta en zor şey de; insanın kendi kendini teselli etmek zorunda kalmasıdır.