Acının; 4'üncü günündeyiz!
Deprem;
Felaketinin bugün dördüncü günü!
Acı, dram, gözyaşı ve felaketin, toplumsal tahribatı.
Evet.
Her geçen, an ve saat "yürekleri" yakan acı sayısal artırıyor.
Dün, itibariyle ölü sayısı 471. Yaralı ise 1360.
Erciş’te, Van merkez de, hele kırsal da; "hala çöken ve enkazı" kalmayan binalar ve yapılar var.
3 bine yakın konut, kullanılmaz halde.
* * *
Yürek yakan bir manzara!
Yüzlerce kişi; çöken binaların enkazında "hayat boşluğu" arıyor.
Bir umut, bir mucize diye.
Acaba, oğlum, annem, babam, kardeşim.
Teyzem, Halam, yengem, babaannem. Ya da; komşum, akraba veya el!
Gün, dördüncü gün.
Acının, döktüğü "gözyaşları" giderek, tükenmiş.
Sabır.
Ve tefekkür.
An ve saatler, "umutsuzluğu" körüklüyor!
Acının,
Sahipsizliğin, sorumsuzluğun ve biçare halin ezikliğiyle!
Hele bir de;
Doğa şartları ile insan-ı koşulların, vahim hali.
* * *
Van'da,
Hava soğuk, dışarısı ise buz kesiyor.
Kar ve yağmur başladı.
Ama yüzlerce kişi enkaz başında;
Pranga mahkûmu gibi "çökmüş", duyguları öfke ve isyanla "anılır" halde!
Çığlık atıyorlar;
"Nerde insanlık. Nerde devlet. Nerde yerel yönetimler?".
Ve ardından,
Tefekkür getiriyorlar, "Allahım sen bize sabır ver. Allahım sen bize yardımcı ol."
* * *
Aslında,
Ülke ve millet olarak bu sese ve seslere yabancı değiliz.
Hep yaşadık.
Ama yine de; çığlığı duyan ve sese kulak veren "Kimse-ler" yok!
Ne; on-u-ları yağan kar ve yağmur'dan koruyacak.
Buz kesen havayı, "keskin rüzgârı" az da, olda dindirecek, başını sokabilecek bir çadır?
Ne de;
Üzerlerini örtebilecek bir battaniye!
Katalitik, ya da çağın Ufo'su.
Hiçbiri Yok...
Ve ne de;
Onu ısıtabilecek bir bardak "sıcak çay" ikram edebilecek, becerikli yönetim anlayışı.
Umutları tükenmiş halde.
* * *
Sadece;
Doğanın felaketini yaşamıyorlar.
İnsanoğlunun, felaketini de, "7,2 şiddetinde" yaşıyorlar.
Tabi;
Bazen acı, öfke ve insan-i karaktere isyanı, tebessüme dönüşmüyor değil.
O da;
Yanı başlarındaki "enkazdan" gelen, yaşam mucizesi.
67 saat sonra; Mahir.
52 saat sonra Azra.
Ama,
72 saat sonra, öğretmen Elif'in, cansız bedeni.
* * *
İzliyorum,
Canlı yayında spiker aktarıyor az önce;
Haber verdiler, 65 yaşındaki Fatma teyzeye.
Antalya'dan,
Erciş’e "öğretmenlik" görevi için gelen Elif kızınızın, cesedini çıkardık diye.
İzliyorum;
Tefekkür ediyor.
Yine ya sabır deyip, bu kez Elif kızının eşi olan damadını bekliyor.
Tevekkül ederek.
Fatma teyze.
Kaynata,
Ve ailenin diğer fertleriyle bekliyor bu kez, enkaz altındaki damadın ne zaman canlı-cansız bedeninin çıkarılacağını.
Fatma teyze bekliyor.
Ama soranı kimse yok!
* * *
Var olan;
Canhıraşane bir şekilde "enkaz kaldıran" kurtarma ekipleri.
Bellidir,
Tecrübe kazandıkları, Bingöl'de, Elazığ'da, Düzce’de.
Elleriyle,
Kazıyorlar, öyle kepçe operatörünün tepki çeken enkaz kaldırış hali değil.
Acaba,
Yaralı ve sağ birini enkaz altında bulup, çıkarabilirim diye.
Diyarbakır'dan,
Giden kurtarma birliği ekibinin iki kuzeni sağ olarak enkazdan çıkardığı haberi.
Yüzlere;
Bir tebessüm getirmiyor değil.
Enkaz,
Altında hala da yaşayan olabilir umudunu da, yeşertiyor.
* * *
Sanmıyorum ki; acının ölçüsü olsun.
Zaten ne mümkündür;
O "acıya ölçü" getirmek.
Van depremi.
Geliyorum, geldim diyen 7,2 şiddetindeki bir deprem.
Evet,
Yaşamla ölüm arasındaki o çok ince, gözle görülmez, elle tutulmaz çizgiyi belirleyen İlah-i Kudretin, birkaç saniye'de hikmet ettiği bir felakettir deprem.
Ama velâkin;
Bu felakete kurban verme çoğunluğundaki felaketin "o ince" çizgisi, bellidir.
O da;
Akıldır, bilimdir, birikimdir, kültürdür ve tabi ki "insan-i" sorumluluktur.
Beceri,
Örgütlenme, denetim yeteneği, disipline olmuş organizasyon.
Ve ahali olarak; "ders-i ibret" noktasında, yaşam.
Yani;
Üstadın ifadesiyle "insan olma sorumluluğu".
* * *
Ne yazık ki;
İşte o "insan olma sorumluluğunu" bir kez daha;
Van depremi, birçok noktada "yüzümüze" tokat gibi indirdi.
Binaların,
Dere kumundan inşa edilişi.
Müteahhitlerin, "aç gözlüğüyle", demir, çimento ve kum zafiyeti.
Yetkili,
Ve etkili zevatın bu "hırsızlığa" ortak olup, pay alarak sesiz kalması.
Yerel,
Yönetimlerin, siyasi kaygı ve yine çıkar hesabıyla, "imar" tahribatında bulunması.
Konutların;
Yüzde 95'inin kaçak ve ruhsatsız.
* * *
Diyarbakırımızda.
Dün;
Manşet attık "Kaçak yapı cenneti" diye!.
Metrepol bir kent.
Ama yapıların yüzde 70-80'ni kaçak.
Ne deprem;
Yönetmenliğine uygunluk hali, ne de sorup-soruşturan.
Uzmanın ifadesiyle;
Maazallah, Diyarbakır'da 7.2 şiddetinde bir deprem hasıl olsa.
Taş,
Taş üstünde kalmaz!.
İşte,
Bunlar ve yapılanlar;
En büyük "insanı" sorumsuzluk değil mi?
Her deprem felaketinde, "diz dövüyoruz".
Ama bir kaç ay sonra;
"Unutup gidiyoruz" insan olma noktasındaki sorumluluğumuzu.
* * *
Hele;
Soysuzlaşma ruhuna sahip olup, "ölüm ve ölümlere" zil-takip oynayan ırkçı şoven anlayış.
Ekrana,
Çıkıp, "herkes haddini bilecek" deyip.
Çukurca'da şehit edilen 24 Mehmetçiğimizden;
Van ve Erciş’teki Kürt halkı sorumlu deme noktasında edep yoksunu düşenlerin, sorumsuzluğu..
Sanki;
Onların elinde kaleşnikof silah varmış ta, onlar O katliamı yapmış.
Gaflet içerisinde.
Bakmıyor; ölenlere ve cenazelere!
471 kurbandan söz ediyporuz. Bunun nerdeyse; 100'ünün üzerinde ki ölenler hepsi Batılı.
Yazık.
Bunlar mı, "polise, askere taş atmış?"
Böylesi; ahlak yoksunluğuyla, "felakete" elbise giydirme gafletinde bulunuluyor.
Herkesi potansiyel suçlu diye!
Tıpkı,
1990'lı yıllardaki gibi.
İşte;
Müge Anlı... Ve sosyal paylaşım sitelerindeki bu "şoven" duygu ve düşünce sahiplerinin, "döktüğü" zehir kini.
Ne yazık ki;
7.2 şiddetindeki "depremin" yarattığı acıdan da beter.
İki gün önce;
Buradan tabiri caizse "hadlerini bildiren" bir yazım oldu.
* * *
Nitekim
Başbakan da,
Bahçeli di,
Demirtaş ta, toplumun tüm katmanlarından "sağduyu" sesi yükseldi;
Bu soysuz düşünce üreticilerine.
Bölge baroları "suç duyurusunda" bulundu.
RTÜK takipte.
Ama hala;
O pişkin hali ve tinetli düşüncesinden dem vuruyor, vuruyorlar.
Atv'nin,
Zemin ve imkân verme, çirkinliğine de ne demeli.
Hükümete yakın kanalın bu hal-i zihniyeti, kabul edilemez.
Hem,
Kanal hem de pişkin Müge Anlı'nın, "Kürtlerden"..
Ve özellikle;
Depremde hayatını kaybedenlerden.
Yaralananlardan.
Ailelerinden ve o bölgenin ahalisinden; "özür" dilemeleri gerekir.
Yoksa,
Bu soysuz düşüncenin yaratacağı "ateş" her geçen an ve saat içinde; "körüklenir".
Vahim,
Ve tehlikeli hal-i durumu da budur.