ARTIK SÜPER LİGDEYİZ!

Günlerdi; merak ediliyordu?.. 

O sürpriz ve müjde "neye dairdi" diye…

Her ne kadar, "Ya Karadeniz'de, Ya Doğu Akdeniz'de petrol-doğalgaz" bulundu diyerek, yorumlarda bulunduysak da..

"Müjdenin" öncülüğüyle "bildik" desek de..

Erdoğan, dün "müjdesini"  verdi...

Türkiye "tarihinin en büyük doğalgaz keşfini" gerçekleştirdi..

Yer, Karadeniz!

Fatih Sondaj Gemisi; Tuna-1 Kuyusundan; "damarı" yakaladı..

320 milyar metreküp bir "doğalgaz rezervi?"

Erdoğan bunu; "yerli ve milli keşif" olarak değerlendirmesi de ayrı bir gurur verici!

Yani kendi imkânlarımızla, kendi teknolojimizle, kendi mühendisimizle, kendi ortak aklın işletilmesiyle; "zengin kaynağa" ulaştık…

Öyle ya yarım asırdan beridir hep "yabancı şirketlerin" teknolojisiyle, deniz sondaj gemileriyle, karada ve denizde araştırma yapılıyordu.. Ama; "ne hikmetse" bulunmuyordu?

Çünkü yıllardır Türkiye dahil olmak üzere Ortadoğu "yer altı zenginlikleri" noktasında, yabancı ve batının "sömürüldüğü" alandı?

Ama artık yok..

***

İşte, Erdoğan'ın "milli ve yerli keşif" diyerek gurur duymamız gerektiği, kritik nokta bu!…

Bugün Fatih Sondaj Gemisi'nin dışında, Yavuz var, Kanuni var, Kocareis var..

Yani, Türkiye'nin "kendi derin deniz arama filosu" var..

Zaferler ayı Ağustos'ta, "Doğalgaz rezervinin keşfi" aynı zamanda, Uluslararası Enerji Savaşında da "bir zaferdir?"..

İlk adımdır..

Bu alana, savaşa, mücadeleye, kazanıma, zenginliğe, Dünyanın Süper ligine "dahil olmadır, giriş yapmaktır" bu zafer…

Türkiye’nin ekonomik geleceğine yıllardır vurulan zincir nihayet büyük bir müjdeyle kırıldığının idrakine varmamız gerekir…

Umut ediyoruz ki, Doğu Akdeniz'den de aynı “müjdeyi" alacağız..

Çünkü buradaki kaynakların zenginliği belli.. T

ürkiye gemisinin kaptanı-reisi Erdoğan'ı bu milli zaferi ülkemize müjdeledikleri için, tebrik ediyorum..

Hayırlı uğurlu olsun..

***

BİR SEVİNSENİZ NE OLUR?

Yine aynı troller.. Yine aynı, kısır siyaset.. Ve yine o bildik bayat, çürük, iş görmez, bilmez verimsiz muhalif siyaset anlayışı!…

İşi gölgelemek, yermek, küçük düşürme adına, bakar mısınız, sergilenen tavırları!..

İşi dağ fare doğru noktasına getiriyorlar..

Neymiş, şu tarihte, bu tarihte, şu bakan, şu başbakan, şu hükümet döneminde şurada burada; "bulundu da, keşfedildi de" ne oldu?..

***

Diyeceksiniz ki zihni de, beyni de, fikri de "kin, nefret ve hasetle" kilitlenmişlerden ne beklenir?

Doğru..

Çünkü onlara göre Türkiye "bittik, battık, kaybettik, yıkıldık" önemli!

Yani felaket tellallığı!

Siz dünyanın en büyük müjdesini, zenginliğini, teknolojisini, sanayisini, tarımını, ekonomisini "onlara" verirseniz verin; "diyecekleri" ne ki bu olur?

Ama her şeye rağmen diyorum ki; "bir sevinseniz ne olur?"

***

Dün farkına vardınız mı bilmem?

Yedi düvelden müjdeye dair "gık" kelimesi bile çıkmazken! Yunanistan bile; "dut yemiş bülbüle" dönmüşken..

Ağababası Avrupa'nın "piyon elleri" onu oynatmasına rağmen; tek bir laf edemedi?..

Evet, ülkemize ve milletimize hayırlı olsun..

İnşallah 2023'te "O 320 Milyar Metreküp" doğalgazı çıkarmaya ve ülkemize dağıtmaya başlamanın da; müjdesini ve anını yaşarız!

***

BAYRAMLARIN VİRÜSE BAYRAMLIKLARI!

Ne yazık ki!.. Bayramların Covid 19'a "bayramlıkları" öyle böyle olmadı?…

Cicili, biçili, rengarenk, simli oldu!!.

Ama hepsi de; "çin" malı gibi "virüs" içeren ölümcül zehir akıttı!..

İlla ki, dezenfektan edesin..

Ama kimse "önemsemedi?"…

Vaziyet, temas eden, teneffüs eden, "ölen öldü, kalan sağlar bizim" misali hale döndü.. Her şey "virüs" bulaştırıcı oldu!

***

Şöyle, Şubat'ı, Martı ve Nisan'ı..

Hatta Haziran'ın ortalarını dahi, Diyarbakır'ın özeline ilişkin hatırlarsak..

O gün ne haldeydik?

Yani Ramazan Bayramı öncesi..

Yani Kurban Bayramı öncesi..

Yani "iller arasında" seyahat kısıtlaması evresinden önce!!

***

Kısacası "normalleşme" sürecine dahil olunmadan..

Şurası burası, "serbest" denilmediğinde!

Kent idaresinde değişiklik, "yapılmadan" önce… 

Diyarbakır'da "Covid-19" vakası, "yok denilecek" kadar azdı… Tedbirler, önlemler o biçimdi…

***

Valilik.. Belediyeler.. Kurumlar.. Sağlık İl Müdürlüğü..

Pandemi Hastaneleri.. Hekimler…

Ciddi ve tavizsiz bir koordinasyon, içerisinde hareket ediliyordu..

Maske, dezenfektan, sosyal mesafe, temizlik!

Büyük ve samimi, ihlaslı bir "seferberlik" vardı..

Ki halk da bugünkü gibi "o kadar" kural tanımazlık içerisinde değildi..

Nitekim.. Sağlık Bakanlığı.. Kent idarecileri..

Herkes; "bir övgüyle, bir gurur vericilikle", bir Diyarbakır'a gıpta ile bahsederek, bakılıyordu…

Vaka sayısı "tek tüktü..?"

Olan da, hemen karantina altına alınıyordu, kontrol altında tutuluyordu..

Büyük bir hassasiyet söz konusuydu..

Ama sonra; "ibre tersine" döndü...

***

Ve bugün! Denir ya, vaziyet "tepe taklak" bir hal aldı..

"Bayramları" seyran değil, yaslara döndürdük..

Düğünleri, nişanları "halay" başı yaptık virüsü de kaptık!

Mevlitleri okuduk, taziyeleri kurduk, mevlitleri okuyup verdik ama taziyelerle, yeni taziyeleri ikmale getirdik…

Yani; "normalleşmeyi" sanki virüs yokmuş gibi "2019'un Kasım ve Aralık'taki yaşam gibi; gördük..

"Normalleşme" sersemliği, "boş ver, ne olacak ki" deyince biz bu hale geldik…

***

Şimdi, ne o muhteşem "koordinasyondan" eser var?.

Şimdi ne, o kurumların "işi ciddiye" alma seferberliğinden eser var..

Şimdi ne de, o vatandaşın "virüs kapmayayım" gibi bir hissiyatından eser ver..

Şimdi vaziyetin hükmü; "saldım çayıra Mevla kayıra" misali bir hal-i perişanlık aldı?

***

Çünkü virüs, her yerde! Hastaneler tıklım tıklım..

Yoğun bakımlar tam kapasiteyle çalışıyor!

"Yatak" yok..

Hekim yok..

Sağlık Personelleri yok.

Kentte sistem; "çöktü" ama her yönüyle..

Ki tüm hastaneler "Pandemi" hastanelerine dönüştürülmesine rağmen..

Ki özel hastaneler de dahil..

Hastanelerde "yatak" yeri kalmadığı için; "hastalar" hastalık seyrine göre "muameleye" tabi tutularak "evine" gönderiliyor..

 Ama, hasta evine gönderiliyor "karantinada kal" deniliyor bakıyorsun ki, sabah cenazesi alınıyor..

Günlük vaka sayısı, 300'lere dayandı..

Ölü sayısı 5-8 arasında değişiyor...

***

Gelinen aşama itibariyle, artık Diyarbakır'da "virüs" bulaşmamış aile, nedir görünüyor..

Ki Bismil ve Silvan'da vaka sayısı diğer bölgelere göre, "katlamalı" şekilde ürkütücü…

Hele ki, "virüsü" geçirip atlatanların "keyfiyeti de" ayrı bir travma…

Ne diyor adam; "Enfeksiyonu geçirdim, artık bitti, ben Covid hastası değilim" ama öyle değil..

***

Velhasıl!.. Şimdi ne diyoruz..

Aman ha aman "tedbirleri" gevşetmeyin, "yeni yasaklar ve kurallar" getirilsin..

Bu böyle devam etmemeli?..

Hatta, kente 14 gün süreyle "sokağa çıkma" yasağı getirilsin!…

Peki diyenler, kurala uyanlar mı?.

Ya da, kent adına, yaşayanlar adına "o muhteşem koordinasyon ve tedbir seferberliği" içerisinde olanlar mı?..

Maalesef!…

Ya o gençler.. Yaşı 20 ila 40 arasında olanlar..

Ne diyorlardı "bize bir şey olmaz" diye?..

Şimdi; "hastaneler" onlarla dolu..

Ki onların "virüs yayma" halinin tablosu da, göründü gibi..

Yani bir bütün olarak; "kendi düşen ağlamaz misali" hale geldik…

Ki "nasihat" bize işlemiyor, kurallarda bize işlemiyor, yetki, makam ve mevki de işlemiyor,  illa ki musibet?!

 

***

ŞİDDET.. ŞİDDET.. ŞİDDET..

Ne diyoruz; "kadına şiddet"..

Ve tartışmamız hep bu boyutta ilerliyor..

Ki bazen de "erkek şiddeti" deyip, durduğumuz da var..

Peki çözüm mü? Değil..

Çünkü "herkes" kendi mahallesine, cinsine, fikrine, düşüncesine, yaşam kültürüne göre; "bakış" ortaya koyuyor…

***

Ama kimse!

"Çözümsüzlüğü" ortadan kaldırma adına; "cinsiyeti ne olursa olsun insanlara şiddet uygulanmasına" karşı olmalıyız demiyor..

Birlikte karşı çıkmalıyız deme cesaretini sergilemiyor..

Tartışılan mevzuda ise; "kadına şiddeti" kadınlar-erkekler "birlikte" tartışması gerekirken..

Ki "Erkeğe" olan şiddeti de yine "kadın ve erkek" tartışması gerekirken..

Maalesef; "tersi bir tartışma" kültürü var..

O da, "siyasi hesap!"

***

GÜNÜN SÖZÜ

Özünde yerli ve milli ruh varsa, her adımın düşmana karşı bir zaferdir!…