ASRIN BALYOZU!
Dile kolay;
80 yıldan buyana süre gelen 'dokunulmazlık'
Ve sorgulanılmaz bir kalkana sahip olabilmek.
'Hukuk savar' bir mekanizmanın oluşa gelmesi.
Çünkü soruşturulmaz, sorgulanılmaz, hele gözaltı mümkün değil.
Kendisine özgü 'Bağımsız' bir Cumhuriyet misali.
İster bireysel olsun, ister toplumsal olsun;
'Suç ve suçlar' işlesin. Önem pek arz etmez.
Ne araştırılır, ne soruşturulur, ne de işleme alınır.
* * *
Hukuk mu, Adalet mi?
Kim ne diyebilir ki; 'çiğner' geçerim.
Dokunulmazım! Keyfim bilir.
Darbe mi; o benim işim!
Muhtıramı tek ben veririm.
Sivil iktidar mı; ben deviririm.
Ne yazık; 85 yıldır hep bu düşünce vesayet aldı.
Kendisine 'has' stratejiler uygulamaya koydu.
* * *
Öyle ki;
Gün geldi 'darbe' yaptı!
Gün geldi 'gece' yarısı e-muhtıralar yayınladı.
Gün geldi; 'iktidarlara' el değiştirtti.
Gün geldi; 'kırmızı kitabı' fırlattı.
Gün geldi; toplumda kaos yaratıcı eylemlere göz yumdu.
Gün geldi; kendi halkıyla 'inanç ve yaşam' özgürlüğünde ters düştü.
Gün geldi; Şehidinin 'anasını' kapısının önünden kovdu.
Gün geldi; 'Darbe planlarını' kaleme alıp, hayata geçirmeye çalıştı.
Velhasıl; bilumum.
* * *
Ve ne hazindir ki; 'bu dokunulmazlık' yapıya hep birileri çanak tuttu.
'Sen çok yaşa(!)' diye!
Hukuk sustu.
Yargı silahların gölgesinde kaldı.
Sivil yapı ve bürokrasi 'el-pençe' hazır olda bulundu.
İşte Güneydoğu gerçeği!
Türk, Kürt, Asker, Sivil, Korucu, Silah alıp dağa çıkan genç.
Çoluk, çocuk, kadın, yaşlı, bacı, yenge, teyze, dayı, amca.
40 bin insan öldürüldü.
* * *
'Kardeş kavgası'!
Binlerce faili meçhul cinayet.
Bir çırpıda yakılan-yıkılan binlerce köy ve mezra.
Evinden, yurdundan edilen yüz binlerce aile.
Kısacası;
Bu topraklarda yaşayan her ferdin 'yüreğine' kor ateşi düşüren bir silsile.
Milli ekonominin hortumlanması. Kaç banka batırıldı.
Bir gecede 'servetlere servet kazandıranların' haddi hesabı.
İşte Türkiye'nin 80 yıllık 'travması'.
* * *
Ordu, Yargı ve Sivil Bürokrasi.
Ve hep 'bir doku' işletildi. Yani olup-bitene 'mazeret' olarak.
Demoklesin 'kılıcı' gibi milletin kellesi üzerine sallandırıldı.
'İrtica' diye!
Sivil iktidara karşı bir hazımsızlık.
Milli irade vesayeti olamaz.
Çünkü o irade kendilerine göre;
'Gerici, tutucu, dinci ve irticacı'(!).
Büyük tehlike! Anayasaya aykırı!
Tek doğru ve tek gerçek(!) hep onların dediği.
* * *
Şöyle bi hatırlayın, bundan 5–6 yıl öncesini.
Hatta, üçlü koalisyonlu hükümetlerin dönemini.
Kapalı kapılar ardında 'iktidara' ve milli iradeye karşı 'kışlalarda' verilen brifingleri.
'İrtica' körükleniyor.
Fişleme ve andıçlama. Ülkenin bu eksende 'haritasını' bile çıkarabilme; gafleti.
Ve bugüne gelelim!
Hani derler ya; 'buraya' kadar bu dokunulmazlık ve 'vesayet' anlayışı.
'Kep düştü, kel göründü'!
* * *
Peygamber ocağına sızan 'kötü niyetli' düşüncelerin;
Saltanat hükmü artık işlem görmüyor.
Adalet Mülkün Temelidir düsturuna sahip Yargı;
'içine sızan' hukuku ideolojileştirenlere 'yer yok'.
Ve Sivil Bürokrasiyi 'sinsi tezgâhlarla' ele geçiren;
Hıyanet sahiplerine 'itibar' kalmamıştır, o koltukta oturamazlar.
Evet, Türkiye Milli İradesine ve Hukukun Üstünlüğüne.
Ve tabi ki; Cumhuriyetin 'Bağımsız ve özgür' yapısına; kavuşuyor.
Onun için de; 'kötü ve şer' yapılara karşı 'dur' çekiyor.
* * *
Ordu bünyesine sızan 'kötü virüse' sahip suçluları dışarı atıyor.
Yargı ha keza. 'Vicdan-cüzdan' arasına sıkışmadan; Hukuk ve bağımsız Yargıyı' işliyor.
Sivil Bürokrasi ise; 'makamları' kirleten, politize eden 'düşüncelerden' arınıyor.
Kısacası; zaman ve dönem 'geçmişin' vesayet anlayışına artık prim vermiyor.
Yani 'eski tas-eski hamam' devri bitti.
Karanlıktan aydınlığa,
Postmodern düşünceden, çağdaş, demokratik, özgürlükçü düşünceye.
Üstadın ifade ettiği gibi;
'Yeni çağdaş demokratik hukuk devleti' inşa ediliyor.
* * *
Velhasıl!
Dün 'Balyozla' gelen şok dokunurluk.
Darbe planlayıcılarının 'derdest' edilişleri.
Dile kolay; 'eski kuvvet komutanları'.
Suça ve suçlara bulaşanların 'gözaltına' alınması.
Dile kolay 49 'Asker'.
Kısacası; Türkiye'nin 'demokrasideki' gücünü artırma anlamında 'iksir' olmuştur.
Bilinmelidir ki;
Değişimin zamanı hikmetiyle mümkündür.
Bugün; Türkiye bu yönde 'asrın' adımlarını atıyor.
Onun için de; yazıya 'Asrın Balyozu' başlığını attım.
Sizce de doğru değil mi?