AYNAYI İYİ TUTMAK LAZIM!

Ergenekon Terör Örgütü. Nam-i diğer "derin devlet"!
Doludizgin. Ama garip bir düzeyde.
Her dalgası bir "Tsunami"!
Ama asıl adrese değil.
Bugüne kadar 10 dalga geçirdik.
11'inci dalga da; "bugün-yarın".
Konuşulduğu gibi; bu dalganın "iki sac" ayağı var.
Biri "Siyaset", diğeri de "Medya"! Haydi hayırlısı.
Siyaset ayağında bir itiraf gelişti. "Özeleştiri" noktasında mı değerlendirilir?
Yoksa "oluşacak" dalgadan "kendini" kurtarmak gayesi mi?
Onu "şuan" için analiz etmek zor. Ama tecrübenin verdiği bir kanı vardır.
O da; "altlarının" yaş olduğu.
Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz. Şuan Milletvekili. "Dokunulmazlığı" var.
Ergenekon Terör Örgütü'yle alakalı "soruya" verdiği yanıtı okudunuz mu?
Ya da dinlediniz mi? Özetleyeyim.

***

"Bu iş, çok pratik bir ihtiyaçtan kaynaklandı. 12 Eylül döneminde Asala terörüne karşı Emniyet bünyesinde 40–45 kişilik bir özel birim oluşturuldu.
Bunlar özel eğitime tabi tutuldu. Yurtdışına gönderildi. Sonra aynı ekip, PKK'ya karşı yeniden yapılandırıldı. Bugün adı geçenler, aslında o ilk birimin nüvesinde yer alan kişiler".
Ürküten bir ifade. Ama; "suçu" itirafta delil.
Demek ki; siyasal iktidar ve devletin "önem" arz eden kurumları "hukuk dışı" mücadelenin "getirdiği" yozlaşmayı bugün yaşıyor.
Geçmişte yaşadığı gibi. Denildiği gibi;
"Hukuk dışı mücadele iki sonuç doğurdu:
Bir: Buna göz yuman kurumlar zamanla yozlaştı.
İki: Tetikçiler, devletin başına bela oldu"!
Doğru bir tespit. Ki öyle de oldu.

***

O gün 40–50 kişiydi. Ama zamanla 'üreme' gösterdi. Sayı bir iken on oldu. "içlerine" bir de; "ideolojik" yönde yozlaşan "tetikçiler" dahil olunca; "tutana" aşk olsun oldu.
"Dışsal" güçler de duruma "kapital" sağlayınca; ortaya "işte böylesine" devasa Ergenekon Terör Örgütü çıktı.
Kimi yerde; "sol" örgütler. Kimi yerde "sağ örgütler".
Kimi yerde ise "kravatlı", kimi yerde "üniformalı" örgütler geliştirildi.
Amaç "Vatan-Millet-Sakarya"dan saptı.
Ne kendini "kontrol" edebilen.  Ne de; "kontrol" mekanizmasını elinde tutabilen "bir yapı" gelişti.
"Keyfe maşa" diye bir yapıyla; herkes "bildiği" gibi infazlar geliştirdi.
Kimi "cinayetlere" yöneldi. Kimi; "toplumsal fişleme".
Kimi; "laik-anti laik" ayırımına. Kimi; Kürt-Türk "bölünmüşlüğüne".
Kimi de; "siyasal" darbelere.
Ama hiç birinin mayasında "toplumsal" bütünlük.
Ve toplumsal bir "kazanım" istemi yok.
Rant. Rant. Rant.. 'Siyonizme' uşaklık..

***

Salt faili meçhul "cinayetlere" bakalım. Yani "tozlu" raflardaki yargısız infaz dosyalarına.
Hepsinin ortak özelliği şudur. "Devletin varlığı"!
Siyasi cinayetlerin "ekseriyetinde" ilk görüntü; "Devletin azmettirici rolü"!
Ya "vakanın" gelişmesi sırasında ya da öncesinde; "göz yumuyor veya görmezden" geliyor.
Haberdar dahi olsa; zaman içerisinde "durumu" örtbas ediyor.
Onlarca hatta yüzlerce bu resmi veren "siyasi cinayet" söz konusu.
Uğur Mumcu'dan,  Çetin Emeç'e, Turan Dursun'dan, Bahriye Üçok'a.
Musa Anter'ten, Vedat Aydın'a, Behçet Cantürk'e.
Ahmet Taner Kışlalı’dan, İbrahim Sarı'ya kadar.
Klasör dolusu sayabileceğimiz siyasi cinayete kurban giden "şahsiyetler"!
Hepsi toplum vicdanında "devleti" darağacında tutuyor.
Bugüne kadar da; "toplum" vicdanında "devlet" aklanmış değil. 

***

"Cemşit pilavı" gibi olacak. Ama elden ne gelir..
Çünkü; Türkiye bugün Ergenekon Terör Örgütü "davasıyla" geçmişine "ayna" tutuyor.
Güzel ve önemli bir girişim.
Ancak "mevzunun" üreme batağına henüz ayna tutulmuş değil.
Emareler var ama "güven" verici değil.
Taktir edersiniz ki Ergenekon'un "mayası" Güneydoğu.
Ve "Kürt" sorunuyla gelişen atmosferdir.
Onun için de tekrar tekrar ifade ediyoruz.
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki "binlerce" faili meçhul dosyayı.
Diyarbakır İnsan Hakları Şubesinde "iki oda" dolusu faili meçhul ve kayıplara ilişkin dosyaları.

***

JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan.
Tuncay Güney. Ve Savcı Zekeriya Öz'e ulaşan "Güneydoğuyla" alakalı binlerce "bilgi-doküman".
Şemdinli, Susurluk ve Ankara-İstanbul "arasında" gelişen diğer çetelere ilişkin "veriler".
Türkiye Büyük Millet Meclisi "araştırma" komisyonlarındaki ifade dokümanları.
İş Adamı Mehmet Ali Altındağ'ın "elindeki" belgeler.
Diyarbakır Söz ve Söz Tv'nin "yaşadıkları"!
Batman'da, Siirt'te, Mardin'de, Şırnak'ta. Köylerde ilçelerde.
Coğrafyanın "her karış" toprağında; son 30 yıl içerisinde "yaşanan" karanlık vakalar.
Ve daha bir çok mevkute.
Bunlar bir bütün olarak tutulan aynaya "yansımalı".
Ki; Türkiye'yi "siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel" anlamda çökerten "derin" yapı bertaraf edilsin.
Yoksa "bir kaç" emekliyle.
Bir kaç; muvazzafla.
Bir kaç eski "zanlıyla" geçmiş aydınlanmaz.
Bilakis "birileri" günah keçisi seçilip geçmiş "aklanmış" olur.

***

Mesut Yılmaz'ın iktidar ortağı Tansu Çiller'i hatırlayalım.
Erbakan'ı. Merhum Ecevit'i, Süleyman Demirel'i.
O dönemde; "bazıları" oluşan yapıya "çanak" tutmadı mı?
"Kurşun atan da yiyen de" bizden diyenler.
Yani; "vakanın" siyasi kanadı nerde?
Bi de; "bunları" kahraman gösteren.
Çarşaf, çarşaf "yaptıklarını", destanlar diye yazanlar?
Bunlar ve bunların "emir-komutasındakiler" sorgulanmadıkça.
Diyarbakır'daki, Cizre'deki, Batman'daki Mardin'deki "ölüm" kuyuları "deşilmedikçe".
Ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti "derin" kirlenmeden kurtulabilir?
Ne de; Güneydoğu'da barış ve huzur ortamı sağlanmış olur?
Ne de; "devlet" toplumsal vicdanda "aklanmış" olur?
Ergenekon Terör Örgütü de "birileri" tarafından, "sulandırılmadı.
Onun için de Demokratik Türkiye Cumhuriyeti "için" bunlar yapılmalıdır.
Yani aynayı iyi tutmak lazım.

 

Not: Dünkü yazımda "yazım dili" hatası sonucu;
"Çarşamba'nın gelişi Perşembeden bellidir" atasözü ve Funda Arar'ın "soyadı" yanlış yazılmıştı.
Doğrusu; "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir".  Ses Sanatçısı ise Funda Arar.
Düzeltir. Özür dileriz.