BAKAR MISINIZ?
Neye mi?.. Neye olacak, "Pandemi" döneminde yaşadığımız yaman çelişkilere!..
Çelişkiler değil, bariz ve alenice, "sağlığa ve yaşama" suikast!
Biz Diyarbakırlıların deyimiyle; "ölümüne tilili" diyerek, virüsle alakalı alınan tedbirlere ve kurallara ne de gerekçeli, kendimize özgü, tavırlar koyuyoruz!…
Bakar mısınız hal-i duruma!..
***
İşte maske! Ağzımızı ve gözümüzü "kapatması" gerekirken…
Kendimizi de, karşımızdakini de "bulaştan" koruma adına, takmamız gereken maskeyi, biz ne yapıyoruz?!..
Denilenin aksini, zıddını yapıyoruz..
Öyle ya, "kuralsızlık" bir ruh, geni var ya bizde..
O bu dönemde fena üstün…
***
Maskeyi, çenemizin altında tutuyoruz..
Olmuyor, kolumuza, "bileklik" yapıyoruz..
Tespih çeker gibi, iki parmak arasına alıp sallayıp duruyoruz..
Ki güneş çarpmasın diye, "kafamıza da" gölgelik olarak, çekiyoruz..
Güneş gözlüğü takar misali kapalı alanda anlımıza, püsküllü diye tutturmamız!…
Cüzdan misali arka cebimizde taşıyoruz..
Ne me lazım, kontrole takılabiliriz, ehliyeti göster!…
Kullandığımız bir yüze, bir süre sonra, ters çevirip kullanma halimiz de, tasarruftan..
***
Tabi bir de; "süslüsü, püslüsü" var..
Şıklık ve moda yarışı da ayrı bir hal?.
Takılması gereken yerde değil de, takılmaması gereken yerde takılır hale de, ayrı bir maharet!…
Bizim merhum kırık meheme'nin dediği gibi; "çı le te?".
Ne de yakışıyor; "şu maskenin sende durma hali?"….
***
Peki, ya sosyal mesafe!… Yolda, çarşıda, kahvede, işyerinde 1.5 metrelik birebir mesafe koruma hali!…
O ne diyoruz?..
Hadi be, o ne kardeşim sosyal mesafemmiş?..
Kimse, bizi bizden uzaklaştırıp, aramıza mesafe koyamaz diyoruz?…
Kimse de Bekoavanlık yapmasın, diyerek çektiğimiz naraya ayrı..
***
Ne yapıyoruz?…
Kucaklaşıyoruz, öpüşüyoruz, kol kola giriyoruz, tokalaşacağız!..
Virüste nedir, bir iki damlacık mikrop yüzünden mi, dostluklarımızı, ziyaretlerimizi, düğünlerimizi, nişanlarımızı, mevlitlerimizi, komşuluklarımızı terk edeceğiz diye racon kesiyoruz..
Olmaz kardeşim olmaz diyoruz..
O damlacık, "dostluğa" değil de, cana gelsin...
Ben kendimi feda ederim, ama sizi de öldürürüm?
***
Temizlik mi?..
Hijyenik ortam mı?
Ona da, "bu ne korkaklık, bu ne pısırıklık, bu ne paranoyak hali?" yaklaşımını gösteriyoruz…
Temizlikte temizlik...
Tatlıses'in şarkısındaki sözcük gibi… At gizsin!.. At gitsin..
Peki, attıklarımız ne; izmaritleri, çöpleri bırakın zaten o bir kültür..
Maskeler, ulu orta her yerde, çöp kutularına değil, caddeye sokağa atıp duruyoruz…
Şimdilerde sigara izmaritinden daha çok, maskeler var..
***
Ha bu arada, o çöp diye sokağa atılan maskeleri kapanlar da var..
Kim mi onlar?.
Elbette ki, çocuklar..
Neyse ki.. Onlar "çöp diye" toplayıp, çevre temizliği yapmıyorlar…
Büyüklerinden gördükleriyle; onlarda "maske ne, sosyal mesafe ne, temizlik ne" diyerek; maskeleri "korsan" film çekmede, kostüm olarak kullanıyorlar..
Bazı büyükler de, maskeli soygunda kullanıyor..
***
Biraz daha çevreye bakalım mı?..
Olur..
Maharetler, sokağın bir kültürü…
Bakar mısınız; bizim minibüslere..
Dışarda kimse kalmasın, merhametiyle!..
Standart 16 olsa da biz; 35 alıyoruz…
Şoförden yükselen ses var, abiler, ablalar "azıcık daha" ilerlerseniz, bir iki kişi daha alabiliriz!…
***
Vaziyetin bir de, sohbeti var..
Kontrole takılırsa, polis görürse..
Cevap hazır; "Biz insanlık yaptık?..
Ne yani, yolda mı bırakaydık?"
Tabi, kontrole takılmadan geçildiğinde de; "gördün mü, nasıl da geçtik?"…
***
Peki, Ulu Cami önündeki manzara!..
Vaziyetlerden geri kalır yanı mı olur?..
Olmaz, olmamalı…
Bank üç kişilik, oturan 5 kişi..
Biraz açılır mısın diyen de 6'ıncı kişi..
Koyu bir sohbet, 80'li, 90'li yılları anlatan, dayının sohbetinden bu hal esirgenir mi?..
***
Velhasıl!
Bakar mısınız, bakmaz mısınız bilmem?
Ama ortaya çıkan manzara; "güler misin" değil, "ağlar mısındır.."
Çünkü rehaveti, keyfiyeti, sorumsuzluğu, magandalığı, her türlü gafletle, icra ederek, "o iki damlacık" denilen ölümcül virüsü milyonlarca "damlacığa" dönüştürerek birer katil fedai olunuyor…
***
Yoksa, kadim şehirde.. Medeniyet kentinde..
Peygamberler, sahabeler, evliyalar şehri Diyarbakır'da…
"İpin uçunu kaçırdığımız" iki hafta içerisinde; "başımıza" bu haller gelir miydi?..
Vaka sayımız, kat be kat arttı..
Pandemi hastanelerimiz dolup, taştı..
Test için, şüphe üzerine hastaneye akın eden insanların haddi hesabı yok.. Kuyruklar oluştu..
***
Netice itibariyle, dün de ifade ettim, bugünde tekrar ediyorum..
Evet; "bir musibet, bin nasihatten evladır?"..
Ama ne olur artık, bir kez de "musibetler" yaşamadan, canlar kaybetmeden, olumsuzluklarla yüz yüze gelmeden, yanlışları ikmale getirmeden, doğru, kurala uygunluk ve nasihat ölçeğinde, "delikanlılık" gösterelim!…
Wuhan olmayalım?..
***
Lakin, şu virüsle olan insanoğlunun yaptığı "maç" süresi henüz dolmuş değil..
Yani maç devam ediyor..
Yeter artık, son dakika gollerini yemeyelim!..
Şuan, virüs sahadaki vasat halimizden faydalanarak, ha bire hücum ediyor..
Onun için, sahadan yenik ayrılmamak, galibiyeti elde edebilmek adına; "kurallara, kaidelere, uyarılara" uyalım, uymayanları da uyaralım..
Ki 90 dakika sonunda "zaferle, galibiyetle" birbirimizle kucaklaşalım, öpüşelim, sevinelim..
***
GÜNÜN SÖZÜ…
Musibetten çok bir de nasihatlere uysak?…