BATI'NIN MEDENİYETİ!…

Tek dişi kalmış "canavar"..  Onun medeniyetinde; "ölümler, öldürmeler, savaşlar, sömürüler" coğrafik yönde; "çok ama çok" mühimdir!.. Mühimliği, "kendinden olan, kendisine benzeyen, yüzü de, gözleri de, yaşam karakteri de, inancı ve dininden olmasıdır.." Değilse; ister yanı başında, ister uzağında enva-i türlü "vahşet ve vahşilik" yaşansın, "umurunda" değil!.. Bilakis "akan kandan, dökülen gözyaşından" nasıl nemalanabilirim; düşüncesi efor sarf ettiği gibi, kaosun en büyük yaratıcısıdır!…

***

Ki kanlı tarihleri açık!.. Sülük misali "kan emerek" palazlanıp, sömürge oluşturdular.. "Böl, parçala ve yut" ahlakıyla, kendileri var edegelmişlerdir… "Can suyu" olarak kendilerine hep "katlettikleri canların kanlarını" kullanmışlardır… Dün oldukları gibi bugün de, görünen o ki yarınlarda da "bu medeniyetlerini" sömürü düzeninde hep "Modern Batı Medeniyeti" olarak, satmaya devam edeceklerdir.. "Haçlı ruhundaki" ahlak yoksunluğu onların tarihsel mirası olarak, hep varlık göstermişlerdir..

***

"İla cehennema zümera…" Vicdanları da, merhametleri de, insanlıkları da, beşeriyetleri de "asırlar öncesi" cehennemin en derinliklerinde bulunan "menfaatlerin" üretimi olan medeniyete "kurban" ederek, mayasızlaşan bir toplum ve medeniyet sahibi oldular.. "İzm'lerle" başlayan Emperyalizmin, Siyonizm’in, Kapitalizmin "en dehşetli faşizanlığı" kendilerine "modernitenin imanı" yaptılar.. Kalkan olarak da, "demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik" gibi ulvi kavramları kullandılar!…

***

Tabi kime göre, neye göre?!… Onlar için "onlardan başka" herkes ötekidir, eldir, tanınmaz, bilinmez, sorulmaz; merhamet edilmezdir.. Ve o ötekinin, ne yaşam hakkı, ne de varlık hakkı yoktur… Ancak, "öteki" bunu bilmeyecek, sorgulamayacak.. Bunun için de, yaldızlı, süslü, albenili, zamana, konjektöre ve siyasi atmosfere göre "nabza" şerbet vermeye yönelik; "modernitenin şeytani" argümanlarını, kusursuzca işletir.. Organizasyon ve oluşumlar, tertipler!..

***

Dışa özgü, "sömürüye" oluşturdukları klişeleşen bir kavramların başında her zamanki gibi; "demokrasi!.." Yani, "demokrasi götüreceğiz, hukuk, eşitlik, insan hakları" gerekli diyerek; "işgallerde" bulunurlar.. Yakarlar, yıkarlar, çökertirler, yer altı ve yer üstü zenginliklerini "harcama faturası" olarak da tahsil ederler.. Kaba ifadeyle; oraların ırzına geçerler buldozer gibi!.. Sonra; enkaz bırakıp çekilirler.. Ama, her daim "bir kurtarıcı" kimliğine ilişkin de "iktidar" devşirirler… Yetmezse arada bir yoklama yaptırırlar o da iç savaştır!..

***

İşte Ortadoğu, işte Afrika.. Özü itibariyle; İslam coğrafyası.. Hepsi bilaistisna "o batı medeniyetinin" eserleri olarak; viranedirler!!… Özü itibariyle, onlar, oraları, buraları "keyif etsin", kendilerine demokrasi, insan hakları, hukuk, eşitlik, adalet "işlev" görsün, ama bizim buralar değil.. İslam toprakları, "yanıp virane" olsun ki onlar saltanat sürsünler.. En kahredici "Batı Medeniyetine(!)" beş çeken, bize benzeyen ama kalpleri, ruhları, düşünceleri, akılları "oralara" meyil edenlerin içimizde var olmalarıdır!..

***

Ukrayna-Rusya savaşı!.. İkinci haftayı geride bıraktı.. "Silahlar susmuyor?".. Susturma noktasında yine dünya "iki yüzlü" tavır içerisinde.. Ki ana akımda yine bildik sömürgeci devletler var.. ABD ve AB var… Ve binlerce ölü, milyonlarca kişi ise "göçmen" yollarda..  Sonu nereye varır bilmem; o ama tarihi tecrübe noktasında "korkulan odur ki" bu yangın, yine bizim coğrafyamıza sıçrayıp, alevi gürleştirsinler!… Uyanık olmak lazım.. Savaşı hiç bir vicdan, izan sahibi istemez..

***

Ne var ki mevcut savaşta, dünya kadar Avrupa Birliği "o batı medeniyetini" yine insani ve vicdani iki yüzlülüğüyle" dünyaya bir kez daha ilen etti!. Özellikle, Ukrayna'lı mülteciler konusunda.. Birleşmiş Milletlere (BM) göre Ukrayna-Rusya savaşının başladığı 24 Şubat'tan bu yana 1 milyonun üzerinde Ukraynalı sivil, ülkelerini terk ederek çoğunlukla komşu Avrupa ülkelerinden Polonya, Macaristan ve Romanya'ya sığındı.

***

Söz konusu ülkeler, BM'nin 1951 Mülteciler Sözleşmesi kapsamında sorumluluklarını yerine getirerek Ukraynalı sığınmacıların sınırdan geçişine izin veriyor.. Hiçbir sorgulama ve resmi işlemde bulunmayarak., Tabiri caizse, giyim, kuşam, yüz ve göz renklerine bakıp, "geç diyorlar?"… Şimdiye kadar Ukraynalı sivillerin 280 bini Polonya'ya geçerken, 94 bini Macaristan'a, 40 bini Moldova'ya, 34 bini Romanya'ya ve 30 bini Slovakya'ya sığındı.

***

 

Ama gel gör ki; bizatihi kendilerinin "yangın yerine" çevirdiği ve bir damla su dahi "yangını söndürme" adına kullanmayanlar, bilakis gürleşmesi için körükleyenler, BM ve Avrupa Birliği ülkeler, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden "kaçan göçmenlere" kapılarını kapattığı gibi; çoğunu da sınır dışı ediyor..  Yunanistan, Ege denizi üzerinden ülkeye giriş yapmak isteyen Suriyeli sivillerin bazılarını Türkiye'nin karasularına geri iterken bazılarının teknelerini batırarak ölüme terk ediyor. Kıyılara vuran nice Aylin bebek cesetleri var…

***

Sınır bölgesinde aylardır bekletilen yüz binlerce sığınmacı soğuk iklim şartlarında sağlıksız ortamlarda "ölmemeye" çalışıyorlar.. Çoğunu Suriyelilerin oluşturduğu sığınmacıların Batı Avrupa'ya geçişini önlemek için güney sınırına duvarlar dahi örülüyor, örüyorlar…  Macaristan, Romanya ve Polonya'da, Ukrayna'da yaşayan Hint ve siyahi kökenli kişilere de "çifte standart" uygulamada bulunuyor.. Onları başka ülkelere yönlendirerek, ülkelerine geçişlerine izin vermiyorlar…

***

İşte Avrupa Medeniyeti bu.. Çünkü, İnsan hakkını keyifle çiğneyebilmek için insan hakları mavallarını kullanırlar,  beyazlar zencilerin canına okuyabilsin diye eşitlik ve adalet teranelerinde bulunurlar..! İnsanlıktan çıktıklarını fark etmek istemedikleri için hayvanların dertleriyle ilgilenen derneklerle kendilerini maskelerler.. Öldürdükleri çocuklar fark edilmesin diye çocuklar için çalışan vakıflar kurarlar!.. Zulümden, felaketten, açlıktan, savaştan kaçanlar kendisinden değilse "göçmen fonu" oluştururlar.. Kendisinden ise resmi işleme tabi tutmadan, kapıları açar.. İşte, batı medeniyeti, çağdaşlığı, budur ve bundan ibarettir…

***

YİNE KAPIDA BEKLETİYORLAR...

Şimdi daha iyi anlamak gerekmez mi, Türkiye'yi AB neden "üyeliğe" almıyor.. Yıllardır kendi içimizde, tartışıp duruyoruz; "kusur bizde, bizi AB'ye almıyorlar diye?".. Ama öyle değil.. Engin Ardıç bu noktada, kesin bir ifadeyle "Gi-re-me-yiz" diyor.. Yazıdan aktarabileceklerim!...

***

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne niçin bir türlü giremediği kafaları kurcalamayı sürdürüyor.

Meleklerin cinsiyetini tartışsaydık daha anlamlı olurdu. "Sarı saçlı, mavi gözlü olmadığımız için" diyenler de var. Sarı saçlı, mavi gözlü İtalyan, İspanyol ve Yunanlı pek az görülür. Bir kere daha toparlayalım.

***

Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmek istiyor ama "kendi koşullarında" girmek istiyor.

Onun için de bu 1963'ten beri bir "heves" olmaktan ileri gidemiyor.

Türkiye 1963'ten beri Avrupa Birliği'ne girmek için değil, tam tersine "girmemek" için elinden geleni ardına koymamıştır.

Serbest piyasa ekonomisine bile ancak 1980 başında geçebilmiştir... Bıçak kemiğe dayanınca, istemeye istemeye...

O arada üç de darbe yaşamıştır, 1971, 1980 ve 1997...

Bir de darbe girişimi, 2016... Briç kulübünde briç oynanır. Biz briç kulübünde pişti de değil, düpedüz uzun eşek oynamak istiyoruz.

***

Yüzde 50 enflasyon yaşayan bir ülkeyi Avrupa Birliği'ne almazlar.

Ordusunu Kuzey Kıbrıs'tan çekmeyen ülkeyi Avrupa Birliği'ne almazlar.

Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Libya'da operasyon yapan ülkeyi Avrupa Birliği'ne almazlar.

İsrail ile papaz olan ülkeyi Avrupa Birliği'ne almazlar.

Müslüman ülkeyi Avrupa Birliği'ne almazlar.

Kapılar açılınca "Ya Allah" deyip Avrupa'ya seğirtecek amansız bir lumpenproletarya kitlesini, eğitimsiz, işsiz ve niteliksiz milyonları Avrupa Birliği'ne sokmazlar.

***

Avrupa Birliği karar alsa bile her üye ülkede bu ayrı ayrı halk oyuna sunulacaktır.

Bir tek ama bir tek ülkede bile "hayır" çıkarsa geçmiş ola...

***

Şunun çok bilincinde olmasak bile "kollektif bilinçaltı" seziyor ve tepki gösteriyor:

Avrupa Birliği'nde "egemenlik kayıtsız şartsız milletin" değildir. Egemenlik biraz da birliğin yöneticilerindedir. Avrupa Parlamentosu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde olacaktır. Egemenlik, Ankara ile Brüksel arasında paylaşılacaktır. Avrupa hukuku da Türk hukukunun üstünde...

Var mısınız?… Yoksunuz… Öyleyse niçin ağlıyorsunuz?

***

KIŞKIRTMA PİŞTİSİ…

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin, şöyle diyor…

***

“Putin haddini aşmıştır. Vakit, boş laf değil yaptırım vaktidir. Vakit, çekimser kalma değil zalimin karşısında dik durma vaktidir"

***

Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Miltiadis Varvitsiotis Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin şöyle diyor…

***

"Ekonomik yaptırımlara Türkiye dahil olmadan, Rus ekonomisine istendiği kadar güçlü darbe vurulamayacak.. AB baskı yapmalı.”

***

Beyanlar bu minvalde!.. Tabi Putin’in “Yaptırımlar Savaş ilanıdır” sözünü de hatırlatarak… Sanıklar sizin, hükmü siz verin; "pişti" olmanın dışındaki hükümde karar sizin..!

***

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanoğlu, Nuh tufanından daha büyük bir tufana yakalandı ki o da şu içinde bulunduğumuz “Ahlaksızlık Tufanı’dır.