BELA HADİSELER FIŞKIRIYOR
Dün ne güzel topyekûn 'relax' moduna girmiştik.
Her şeyden arınmış bir ruh dokusuyla; olup-bitene mola demiştik.
Ve o sürekli 'işlev gören' beyin mekanizmamızı 'bela hadiselere' kapatmıştık.
Amaaan diye!
Tamamen iç ferahlatan, duygusallaştıran 'güven ve huzur' veren güzel düşüncelere odaklanmıştık.
Yeter; şiddet, kan, gözyaşı, terör ve çirkin hadiseler zinciri.
Bıktık bu 'yaşam' atmosferinden.
***
İşte bu duygu modunda haftanın ilk günü sizlerle birlikte 'moral motivasyonu' yüksek bir performansla girmeye; kendi kendimi zorladım.
Nitekim bu zorlamanın ürünü olan 'duygunun' verimiyle dün iki farklı 'hayat felsefesini' konuştuk.
Ki 'yaşam' neyle muktedir olmalı diye.
İnanın günün ilk saatlerinde bir hayli 'pozitif' tepkiler aldım.
Tepki sahiplerinin ekseriyeti de aynı düşüncede; 'yeter artık' huzur ve güven istiyoruz.
Ne şiddet ne de şiddeti körükleyen 'etkenler?'!
***
Doğrusu!
Bu tepkilerin getirisiyle; aynı duygu ve düşünce ışığında bugün içimde öyle bir his oluştu.
Hatta kitaplığımı karıştırmaya başladım. Ve 'konu' üzerinde zihnimi aktifleştirdim.
Bir taraftan kitapları karıştırdım, diğer yandan da 'altı çizili' satırları not aldım.
Ki yazıya kurgu olabilsin diye.
Ama ne yazık ki; 'evdeki hesap çarşıya uymaz' misali!
Günün saatleri ilerledikçe; garip coğrafya her zamanki gibi; 'bela' kesildi.
Dayattı; hadiselerin 'membası' olduğunu ve belaların fışkırdığını.
Malum! Yaşadığımız bölgenin coğrafik yapısı; hepimizce bilinmekte.
Çünkü 'öylesine' derin ve belalı ki; birçok zaman 'olay radarımız' takipte fire vermekte.
Fark etmeden; atlıyor.
Ve bu baş döndürücü atmosfer yüzünden öylesine bir ruh hali moduna giriyoruz ki; 'benlik' kaybına uğruyoruz.
***
Neyse!
Asıl 'bela hadiseye' gelelim.
Şu bölgemizin yıllardır 'derinliği' ölçülemez, sayıları da tahmin edilemez 'sırlar' dünyası.
Ne yazık ki; bölgemizde öyle vakalar icra oluyor ki ilk etapta sıradan bir hadise; deyip geçiştiriliyor.
Ama bir süre sonra bir bakıyorsunuz ki; 'dışı' farklı. Ve bu 'dışı' sıradanla buluştuğunda; hadise' sıra dışı oluyor.
Hem de inanılmaz bir belayla!
Zaten; Güneydoğu'ya 30 yıldan buyana 'yaşatılan' vakaların ekseriyeti aynı; profilde.
Onun içindir ki; herkesin hemfikir olduğu bir şekilde; yaşanan çatışmalı ortama 'kirli çatışma' deniliyor.
***
Bakınız!
Önceki gün ajanslardan şöyle bir flaş haber geçti.
Batman'da çatışma; bir uzman çavuş şehit. Bir uzman çavuş ta yaralı.
Genelkurmay dahil tüm güvenlik birimleri; resmi olarak çatışmayı; PKK ila Güvenlik Güçleri arasında diye duyurdu.
Ancak bir süre sonra; durumun öyle olmadığı yönünde ihtimaller gelişti.
Çünkü çatışma yaşanmamış. Sadece pusudan ateş açılmış. O da bir şarjör.
Karşılıklı da bir muhabere yok.
***
Nitekim bu 'vahim' ihmal dün öğleden sonra Genelkurmay tarafından da teyit edilerek; açıklama yapıldı.
Çatışmayla alakalı Kulp Cumhuriyet Savcılığının soruşturma açtığına ilişkin.
Kulp Cumhuriyet Savcısı olayın failleri olarak şüpheli görülen 'üç köy korucusunun' ifadesini almış.
Devletin onlara verdiği 'silaha' da el konularak; incelemeye alındı.
Olay yerindeki 'kovanlar', şehit Uzman Çavuş İpek'in vücudundan çıkarılan 'mermi çekirdeği'.
Hepsi 'balistik' inceleme sonrasında; tespit edilecek.
***
Sıra dışı 'bela bir hadise'!
Nasıl oluyor derken; düşünüyorum.
Arazide arama tarama faaliyetinde bulunan; 'askerlerin' üzerinde üniforma yok muydu?
Olmadığı için mi; köy korucuları askerleri PKK'lı sanıp ateş açtı?
Yoksa karmaşa bir durum mu var?
Biliyoruz!
Askerlerin bazı timlerinin 'operasyona' çıkarken yöre kıyafeti giydiğini.
Geçici Köy korucuların da; aynı kıyafetle operasyonlara katıldığını.
Burada; 'kıyafetten' doğabilen bir durum mu var?
Yoksa 'derinliği' ölçülemez; gariplik mi?
***
Ne diyelim!
Karışık günler yaşıyor ve yaşatılıyoruz.
Nitekim Batmanlı askerin Birecik’te 'sırtından' vurulması hadisesi.
O da ilk olarak 'sıradan' vaka diye; yansıtıldı. 'Çatışma' diye!
Ancak bir süre sonra 'hadisenin dışı' öyle olmadığı için; sıra dışı oldu.
Düşünün!
Tatbikattan geliniyor. Askerlerin hepsi dinlenme esnasında.
Ve bir el silah sesi; Batmanlı Ergün Önen'in sırtına saplanan kurşun.
Önceki gün; Batman'da cenazesi toprağa verildi.
Ne resmi tören istendi, ne de cenazeye Türk bayrağının sarılmasına 'izin' verildi?
Yani; hadisenin içerisinde 'bela' bir durum var.
***
Evet!
Batman'lı Önen, Konyalı İpek'in 'baba ocağına' düşen ateş!
Deriz ya; 'ateş düştüğü yeri yakar'!
O ateş 'kör ateş' gibi; iki ailenin yüreğinde.
Tabi! Bu ne ilktir, ne de son olacak.
Çünkü; ülkemizde ve yaşadığımız coğrafyada 'karışık günler' hasıl olduğu müddetçe;
Daha çok baba ocağına 'ateş' düşecek.
Hem de sıra dışı hadiselerin zikriyle.
Bilmeliyiz ki; geciken her gün, geciken her saat; 'kanlı' bir olayın icrasına imkân tanımaktır.
***
Aslında; özü itibariyle!
Ülke ve coğrafya; yeni acıları yaşamaması.
Ana kuzularının 'kurban' edilmemesi.
Karanlık hadiselerin de vuku bulmaması.
Barışın, huzurun, güvenin ve istikrarın sağlanması.
Yarınların 'aydınlık', insanların da eşit haklara sahip olması.
Diyarbakır'da iki gün süreyle 'beyin' fırtınası geliştiren 42 Baro başkanının ortak bildirgesinde yer aldığı;
Türkiye'de silahlı çatışma riskini ortadan kaldıracak önlemlerin alınmasıyla mümkün olabileceği gerçeğinin idrakine varılmalı.
Aksi taktirde; 'karışık günler' daima karışık hadiseleri bu topraklarda 'fışkırmaya' devam edecek.