BİR ZAMANLAR; NEVROZ….
Evet ya; bir zamanlar "Nevroz" denildiğinde; "tüyler diken diken" olurdu!?.. Korku, endişe, panik, şiddet, olağan dışı haller yaşanırdı bölgemizde!… Ölümler, yaralamalar, molotof ve barut kokusu, gözaltı "asilik" akardı kadim bölgenin, coğrafyanın sokak ve meydanlarında!…
***
Ne baharın "müjdesi.." Kırda, bayırdaki yeşilliğin, ruhları özgürleştirmesi!… Ne de yeni bir güne uyanış!.. Ne de, özgürlük ateşinin" hissiyatını birlik içerisinde ortaya koyabilmek!.. Hepsi bilaistisna, dönemlerin siyasi konjonktürü, devletin "güvenlik" politikası etki-tepkiyle gelişen bir yasakçı-asilikler silsilesine gebeydi!!..
***
Büyük ve vahim "mahkumiyetle" yasaklar zincirine vurdurulan bir atmosfer yaratılırdı, Nevroza!.. Bayram değil, kabus çökmüş misali "ne olacak yarın deyip" durulurdu?!… Terörün ve terörizmin korku imparatorluğu...
***
Sonra bir zaman oluştu!.. Meydanlar "baharın müjdesiyle, yeni bir güne uyanışla, özgürlüklerin hürriyetiyle" Nevrozun rüzgarı bir başka esmeye başladı. Yani gerçek ruhuna kavuştu... Birilerinin “tahakkümündeki bayram” değil, herkesin bayramı oldu.. Kutlamalara ve şenliklere; dönemin "siyasi bakışı, devlet anlayışı" tüm yasakların prangalarını, her türlü provokasyona rağmen attırdı…
***
Diyarbakır'daki Nevroz kutlama meydanı; "her kesimi" buluştuğu bir alana döndü!.. Öyle bir dönem yaşandı ki, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan bile "Sayın Öcalan'la" başlayan cümleler kurarak, İmralı'dan gelen mektuplar Nevroz meydanında okundu!… İleriye dönük, mesajlar verildi..
***
Nevroz Meydanında günler öncesi, "televizyon kanalları" canlı yayın araçlarını, konuşlandırmaya başladılar… Yüzlerce yazar, gazeteci, yorumcu bir hafta erken "şehre akın" edip, 21 Mart gününe odaklı yayınlar yaptılar..
***
Saatler değil, saatlerin ötesi gün boyunca "canlı yayınlar" tertiplenen, köşe yazıları yazılır, özel haberler, röportajlar organize edildi.. En çokta bu sene kaç kişi katıldı yönündeki, katılımcıların sayısı üzerine, polemikler üretildi.. Milyonlar mı, milyon mu diye!..
***
Ve sosyal medya, SMS'ler "Newroz Piroz Be veya Cejna we piroz be" mesajları atılıp durulurdu!… Oteller, lokantalar o günü dört gözle bekliyorlardı.. Yani, kaygı, endişe, gerginlik, hizipleşme, yasak, huzur ve güveni bozan bir hal yoktu!.. Her şey çok güzel ve barışı özümseyen, yaşatan, umutlandıran bir renkle Nevroz öz kimliğini aldı...
***
Gelişen, solduran baharın o coşkulu havası "artık silahlar konuşulmayacak, dağdakiler inecek, Türkiye terör, şiddet, yasak, inkar, asimilasyon, tekçi fikriyatın cenderesinde kurtularak, özgürleşecek!… Terörü bize musallat eden, PKK'ya "vekalet savaşı" verdiren emperyalizmin emelleri kursağında kalacak" diye umutlar yeşerdi.. Kardeş kanı dökülmeyecek ülke bölünme korkusu içerisinde olmayacak, yeniden bin yıllık umutlarla birlikte yeşermeye başlayacak!…
***
Analar, bacılar, eşler, yaşlıların yüzü gülüyordu!!.. Batıdan, Güneydoğu'ya, her ailede edilen dua şuydu.. "Şükürler olsun bugünlere!.. Annelerin bir kesimi; "Artık evlatlarımız daha gitmeyecek, ölmeyecek" diye gözyaşı dökerek, dua ediyordu.. Annelerin bir kesimi de, "Şükürler olsun artık şehit evlat haberi gelmeyecek?" diyordu!..
***
Özetle ülke ve millet olarak; bir inanmışlık vardı!.. Devlet erkanları, bakanlar, valiler kent meydanlarında "ateş yakarak" üzerinden atlayıp, kırmızı pişmiş yumurtaları tokuşturarak Nevruz kültürünü, bayramını yaşıyordu… Her ne kadar siyasi kulvarda bir tek Bahçeli, "tepki gösteriyorduysa da" ferdi kalıyordu!.. Ki, Nevroz "resmi bayram" ilan edilip, tatil günü olsun diye öneri ve meclise yasa teklifi bile sunuldu…
***
İşte bir zamanlar var ya!.. O yok şimdi?... Peki, hal-i durum nasıl bir rüzgar estiriyor?!.. İşte bugün; 21 Mart 2022… Bir Nevroz günü ve bayramındayız!.. Esen rüzgarın esinti ölçeği nedir demiyoruz, çünkü hali- vaziyet orta yerde.. Her ne kadar, Pandemi nedeniyle "bir kaç yıl" yaşananlar yaşanmadıysa da, bugün tek yönde esen bir rüzgarın varlığı söz tartışılmazdır… O da geriyor insanı der demez!...
***
Bugün Nevroz Meydanı "kapalı" değilse de!.. Diyarbakır Valiliği "kutlamaya izin" verdiyse de!.. Alan da, o günlerin ne coşkusu ve ne de, siyasi konjonktürü ve devlet politikasının estiğini söylemek mümkün değil.., Hiçbir şey o günün ruhunda değil, her şey değişmiş vaziyette!!… Bir fırsat, yeşeren bir ümit heba oldu diyerek, “bir zamanlar Nevroz diyoruz” şimdi..
***
O gün kaşını çatan ve siyasal iktidara her türlü lafı esirgemeden söyleyen Bahçeli, bugün keyifli!… Muktedir, konumunda!.. İktidarı kendi çizgisine getirmiş… O günün, "eş başkanları, belediye başkanları" bugün cezaevinde!… Özü itibariyle, bir kaç yıl önce böylesi bir değişimin ve dönüşümün içerisinde gelişen bir Türkiye vardı iken; ne oldu da "ibre tersine" döndü!…
***
İşte buna yanıt vermek gerekir!.. Kim ne der bilmem, ama bir kesim "memleketimin siyasetinin çarkı böyle dönüyor" diyerek, yanıt verecekse, dinlemek istemiyorum!?.. Çünkü siyasetteki bu değişkenlik Türkiye'ye yıllar kaybettiriyor.? Ve bizi bezden etmenin körüğünü oluşturuyor…
***
Ben NEVROZ'un tüm hakların "kültürler farklı" olsa da, özünde aynı olan "o ruhuyla" birliğin, dirliğin, beraberliğin, eşitliğin ve özgür hürriyetin "yeni bir günü ve sayfası" olarak, görüp yaşamasının gerektiğini, umut edenlerdenim!.. Nevroz Piroz be.. Nevroz Kutlu olsun… Yaşasın Nevroz..
***
SİZİNKİSİ NEYİN HASIMLIĞI!…
Evet ya, sizinkisi Erdoğan ve AK Parti hasımlığı değil!?.. Yüzünüzdeki maskeyi "bu libas" kapatmaz… Hasımlığınıza neyi, "libas ederseniz edin", her şey açık ve nettir!.. Çünkü, sizinkisi açık ve aleni şekilde, Türkiye'nin gelişmesine, büyümesine, küresel bir güç olmaya karşı; "hasımlıktır?.."
***
Yoksa!.. 1915 Çanakkale Köprüsü'nün "açılışına" topyekûn katılırdınız!.. Büyük bir gururla, göğsünüzü kabarta, kabarta "yedi düvelle" mücadele eden, Çanakkale Ruhunu "dirilten" safta yer alırdınız!.. Çünkü bu köprü, "sıradan" bir köprü kimliğini taşımıyor!.. Tarihsel bir kimlik kadar, stratejik hayati öneme sahip!…
***
Ama, kime diyeceksin?!… Kemal Kılıçdaroğlu diyeceğim olmuyor.. Malumunuz üzre; "tarihimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi" kendisine has; "kirli, karanlık, gerici, çağdışı" gördüğü için, pek haz duymaz "Köprülerin, Havaalanlarının, Otoyolların, yeraltı, yer üstü, deniz dibi geçişlerin, tünellerin" yapılmasını!…
***
Eee, zaten ana ruhlarında bir de "serde istemezükçülük de var!.." Zat-ı muhterem ne diyorlardı; "Dünyanın en güzel, başarılı işini bile yapsalar, alkışlamaz, destek vermeyiz.." Onun için, CHP'ye bu "duruş" yakışır diyerek, garipsememek lazım!…
***
Ne var ki, muhalefetin mahallesindeki diğer liderleri anlamak zor!.. Akşener ki, "Milliyetçilikten" dem vuruyor, Ya Uysal!.. Ki, Merhum Menderes'in bayrağını taşıyan Parti'nin lideri.. Erdoğan "hasımlığı amenna" ama velakin, diğer aynı membadan beslenen Partiler neden; "ıraklar?"…
***
BASİRET GÖZÜ!…
Kalbiyle görebilen bir ümmet iken, sadece gözüyle görebilen bir ümmete dönüştük. Gözümüz de ancak rengarenk olanı görebiliyor. Bu renk cümbüşünün içinde de görmemiz gerekeni değil gösterilmek isteneni görüyoruz. İşte bu çağa damgasını vuran illet budur. O da "basiret gözünün" kapalı oluşudur...
***
GÜNÜN SÖZÜ
Mazeret üretmeyen, “ama” demeyi bilmeyen, taviz vermeye razı olmayan liderler arandı, aranıyor…