BİRBİRİMİZİ KANDIRIYORUZ

Farkında mısınız;
Toplumsal olarak "vahim" derecede kendi gerçeklerimiz karşısında "dejenere" olma yolunda koşuyoruz.
Hem de; "nefes" kesmeden.
Beyne ziyan bir noktada bulunuyoruz!
Karakter "bozukluğu" insani değer yoksunluğu.
Ve "ahlaki" erozyon!
Öylesine "dehşetli' bir noktaya gelmiş ki; "her şeye" zarar.
Çok yayılmacı bir şekilde sistemin de iğrenç desteğiyle yaylım gösteriyor.

* * *

Ana işleyiş ve kumanda edilen noktada; "hileli" davranmak.
Yani "yalanla" hasb-i hal ediyor.
Daha doğrusu; "gerçekler" ulu orta yerde olmasına rağmen!
Görmezden gelinip "inkâra" zühul ediliyor!
Bence;
Ülke ve toplum olarak "bu vahim gidişata" gelecek anlamında alaka göstermemiz gerekir.
Ne yazık ki yaşanan ve yaşatılan "tüm olumsuzlukların" membası da; "bu inkâr ve yalan" gerçeğidir.
İnsanoğlu'nun yeryüzüne "varlık" olarak intikal ettiği günden buyana;
"Yalan ve Kandırmaya" dayalı inşa edilmiş bir yapı "ayakta" kalabilmiş değil?
Zaten yeryüzünde örneği de yok!

* * *

Onun için.
Yaşadığımız ülke nizamı ve rejimin kendisi 'çeki-düzene' geçmeli.
Ve en önemlisi de halkını "kandırma" duygusundan vazgeçmelidir.
Yoksa
Salih-i selamete varmamız ve çıkmamız mümkün değil.
İçine düştüğümüz batak durum daha bir batak hale gelir.
Yoksa
Ülkenin "sıcak gündemi" diye kendimize kurguladığımız hadiseler;
Durumun bedbahtlık gerekçesi olamaz.
Ne Başbakan Erdoğan ile Deniz Baykal arasında "futbol topu" misali.
Paslarla gelişen "Hitler, Nazi ve Atatürk ile İnönü" atışması.

* * *

Ne de;
MHP, CHP ve BDP'nin Meclis'ten 'kaçması'.
Ve ne de; Anayasa Değişikliğinde yer alan Parti Kapatma Maddesi'nin düşmesi.
Ne de, Ak Parti'nin oylamada "fire" vermesi.
Yani;
Ne Demokrasi dışı "dayatmalar". Ne de vuku bulan Anti-demokratik uygulamalar.
Keyfe dayalı "rapor" tanzimleri.
Ergenekon, Balyoz. Erzincan, Erzurum, Diyarbakır, Cizre'deki "faili meçhul" vakalar.
Asker'in şehit edilmesi.
Dağdaki gencin öldürülmesi.
Karakolların basılması.
Ve Güneydoğu'da yarım asrı bulan "silahlı çatışma" ortamı.

* * *

Bakın!
Hepsi'nin aynadaki tek görüntüsü "gerçeklerin" saklı tutuluşuna bağlıdır.
Yani "inkâr"dır!
Doğruları kabul etmeyip, "gerçekleri" göz ardı etmektir.
Velhasıl sistemin ürettiği "yalan" zihniyetle "birbirimizi" kandırıyoruz.
İşte akla ziyan durum da bu.
Hadiselerimizin 'üreme' gerçeğini kabul etmiyoruz.
Kürt sorunu diyoruz!
Yıllarca rejimin ürettiği "inkâr" politikasıyla; gözardı edildi.
Ve bugünlere gelindi.
Hala da; "kabullenme" noktasında yüzde yüz gelinmiş değil.
Var olan kabullenme de; "kandırmaya" dayalı.
Herkes üzerinde "siyasi, sosyal ve iktisadi" rant elde etmiştir.

* * *

Diyorlar ki;
Terör ayrı. Kürt sorunu ayrı. PKK ayrı. Kürtler ayrı.
Yine "hileli" bir bakış.
Üreme membasına bakmıyorlar.
Bakmadıkları için de "sistemin" dayatmasıyla; aldatma hasıl oluyor.
Ki görüyoruz!
Bu aldatmaların "nasıl yeni" aldatmaları inşa ettiğini.
Çünkü özet ifadeyle;
"Ahlaki" bir duruş ve ahlaki bir bakış "gösterilmiyor"
Taraflar "birbirini" kandırıyor.
Gerçekleri bilmelerine rağmen.
Olan yine millete ve ahaliye oluyor.

* * *

Ve hayatın diğer idamesindeki "işleyiş".
Onlar da; her mevzu gibi "hileli" gerçekleri "saklı" tutulmakta.
İşte size bir anekdot.
Ülkemizin idaresi ve bireyleri açısından ne kadar "ders-i ibret" içermekte.
Günün birinde;
Halife Harun Reşid'in kardeşi Behlül Dane Hazretleri bir gün kardeşinin tahtına geçip oturur.
Tahta oturması bir kaç dakikayı almazken, sarayın hizmetçileri gelir.
Dane Hazretlerini tahttan indirir. Bir de üstüne döverler.
Behlül ağlamaya başlar.
O anda saraya gelen Harun Reşit Behlül'ün neden ağladığını sorar.
Sarayın hizmetçileri Behlül'ün büyük ve affedilmez bir hata ettiğini tahta çıkıp oturduğunu söylerler.
Ve kendilerinin de Behlül'ü tahttan indirip dövdükleriyle övünürler.

* * *

Ağabeyinin ağlamasına üzülen Harun Reşit:
— "Behlül böyle hatalardan dolayı dövülür mü?" deyip çıkışır.
Ve Behlül'den özür diler.
Behlül Dane Hazretleri kardeşine:
"Kardeşim ben beni dövdüler diye ağlamıyorum. Ben birkaç dakika tahta çıkmakla bu kadar dayak yedim yarın senin durumun ne olur ne kadar dayak yiyeceksin diye düşünüyor ve onun için ağlıyorum?" der.
Bu sözler Harun Reşid'in gözlerini yaşartır...
—"O halde söyle nasıl hareket edersem kurtulurum?"
Behlül Dane Hazretleri de şu nasihatte bulunur:
— Adaletle hükmet kimseyi incitme millet senden memnun olup sana dua etsinler. Ancak o zaman kurtulursun.
Böylece Harun Reşit bir kere daha kardeşinden unutulmaz dersini almış olur.

* * *

Eee! Ne diyelim.
Başımızdakiler. Ve bizlere.
Bizleri yönetmeye çalışanlara.
Sistemi uygulayanlara.
"Allah bildiği gibi yapsın" duasını etmekten başka.
Anlayacağınız;
Yeryüzünde "çöken ülkeler ve yönetimlerin" sebebi mucibesi;
"Hep" ahlaki çöküntüden kaynaklanmıştır.
Çünkü
Birbirini kandıran, birbirine bile bile "yalan" söyleyen.
Ve gerçekleri "saklayan" zihniyetin bekası akla ziyandır.