BİZİM İÇİN "ÖNEM" ARZETMİYOR
Olup-biteni, kısacası her şeyi bir tarafa bırakalım.
Pazar keyfini şöyle "doyasıya, doyasıya" yaşayalım diye.
Demli bir çay.
Yanında da, pasta-kek, çörek, börek.
Ve de "beyaz" örüklü peynir.
Bir iki tane de zeytin.
Derken bir de; "kovan balı"!
Kavunu-karpuzu da unutmayayım.
***
Tabi bir de; "beyinleri sulandırmayan"!
Korkuyu, paniği dehşeti yaşatmayan ve anlatmayan.
Asker mi, Yargıç mı, Hükümet mi, Muhalefet mi "çığırından" çıkmış demeyen.
Kim kimi "andınçlamakta"!
Kene mi, trafik terörünü?
Şehir magandalarını?
Kısacası; "ortalığı savaş" alanına çeviren, kan, gözyaşı, barut kokan şiddet olaylarını?
Mideye kramp getirmeyen.
Ve tüm bunların "zerresini" bile kaale almayan haberlerin yer aldığı gazete sayfalarını çevirelim.
Ki "oh be", ne güzel gün diyebilelim.
***
Ama ne var ki; "evdeki hesap çarşıya" bir türlü uymadığı gibi. Ne yazıya ayrılan yer "duruma" müsait oldu? Ne de; "hafta sonu" tatilini keyifle geçirme isteği gerçekleşmiş oldu?
Tam aksine.
Eski tas, eski hamam misali.
Gündemin "sıcak atmosferi".
Diyarbakır'ın "beyinleri" sulandıran gölgede 40 dereceyi aşan sıcaklığını geride bıraktıran; Gazete manşetleri.
Dehşetengiz!
Birbirlerine karşı "kılıçlar" çekilmiş, herkes "duruma" belden aşağı hamle yapıyor.
Taraf'lı, Taraf'sız!
***
Cumartesi günkü yazımda;Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "Toplumu yeniden yapılandırma" hamlesinden; "söz etmiştim"! Tabi ifade ederken, "duruma" beynimin eforunu heba etmeyeceğimi söylemiştim.
"Amaaaan. Bana ne" diye.
Olmadı. Zaten olamazdı da.
Cumartesi'ye "ötelenen" pazar yazısı olması münasebetiyle, "sözcükler", hoş seda getirsin diye söylemiştik.
Buna rağmen; yazı tamamen "mevzuulara" odaklandı..
İşte bugün de yeni bir haftaya giriyoruz.
Ve diyorum ki; bu hafta öyle görünüyor ki, "Cumartesi ve Pazar" günü, "patlatılan" Taraf Bombaları çok konuşulacak.
Çok tartışılacak, çok da "beyin" yoracak.
Çünkü "Taraf", ardı ardına "patlattığı" bombalar, nerdeyse 7 şiddetinde deprem.
Son 15 günlük "sıcak gündeme" bakıldığında; hep onlardan çıkan "manşetler", konuşuluyor. Ki son TSK' nın toplumu belli bir "hizaya" getirme bombası; küçümsetilemez.
Aslında Genelkurmay "son bombayı" yankısız bırakma anlamında "yalanladı". Resmi açıklamayla;
"Komuta kademesi böyle bir plana imza atmış değil" dedi.
***
Peki "iki cepheden de" bakıldığında; ikna olundu mu? Bence kimse ikna olmuş değil.. Herkes yine ikilem içerisinde..
Ha bir de; cevap aranan soru var?
O da soruyu dillendiren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt. Durumu "üzüntü verici" olarak nitelendirirken şöyle diyor:
"O gazeteyi finanse eden kim, siz ona bakın; bakın sadece o gazetenin finansörü diyorum".
Büyükanıt'ın bu söylemine Taraf dün manşetle cevap verdi; "Eğer gizli patronumuz varsa istihbaratınız açıklasın" diye..
Ahmet Altan köşesinde; duruma ayrıntı getirerek buyrun diyor. 'Genelkurmay Başkanı Taraf'ın finansöründen kuşkulanıyorsa imalı suçlamalar yapmak yerine, devletin bütün istihbarat örgütlerine gazetemizi inceletebilir. Taraf'ın hiçbir örgütle, partiyle, cemaatle ilişkisi yok'
Polemik daha çok "su" alacak gibi görünüyor.
Ama benim "anlayamadığım" vaka; özellikle "kurumlar" noktasında haberler gündeme gelince; medyanın "taraf" alması. Bu da yeni bir moda şekli diyorum kendi kendime...
Ya da haber anlayışları değişti..
Ben bir türlü anlayamıyor.
Şöyle ki; kimine göre dinci, kimine göre, solcu, kimine göre ateist, kimine göre Kemalist, kimine göre, bilmem ne?
Herkes; muhalifine belli bir "isimlendirmeyle", şu "grup" şöyle dedi diye söze giriyor. Nitekim İlker Başbuğ'un şu "Ağlama Duvarı" önünde çekilen resminin yayınlanması ve ardından gelen, "karşılıklı" yorumlar.
***
Doğan grubuna bakıyorum; Ertuğrul Özkök'ten, Fikret Bila'ya kadar. Birçok "kalem" sahibi isim köşesinde;
"Ağlama Duvarı"na, fikir üretirken, vakayı gündeme getiren "Vakit" gazetesine "dinci basın" diye cümleyi kuruyor.
Vakit'e baktığımızda.
Ya da Yenişafak, Zaman "onlarda" karşı hamleyle, "kefereler" diye söze giriyor. Yani; karşılıklı "söz kavgası".
Kimse; mesleğin "objektifliğine, dürüstlüğüne, tarafsızlığına, ilkeli yayın" anlayışına bakmıyor.
Kimse; "haber doğru mu, yalan mı" ona dahi bakmıyor.
Tek hedef, tek gaye "habere karşı" kalkan geliştirme.Varsa, yoksa kuruluşlara "taraf" olma anlamında şirin görünme.
Kimi ben "askerin" tarafıyım, kimi de yok ben "hükümet" tarafıyım. Kimi de çıkar "söğüşlediği" milletin tarafındanım der.. Ama aslında; duruma "mercek" getirdiğinizde; hiç de "samimi" bir duruşun olmadığı aleni bir şekilde ortaya çıkıyor.
Çünkü kavganın özü "havanda" menfaate dayalı şekilde su dövmedir.. Çözüm üreten yok; sürekli "sorun" çıkaran var. Var ki; "bana ihtiyaç" duyulsun.. Durum böyle olunca da; "herkesin" kendisine özgü çarkı işlem görüyor.
***
Kimse; Güneydoğu'daki "kuraklık felaketinden" söz etmez. Açlığın, sefaletin ve yoksulluğun getirdiği "göçten" bahsetmez. Çatışmaların devam ettiği, işkencelerin yaşandığı, ihlallerin revaçta olduğunu kimse görmez.
Esnafın "siftahsız" kepenk kapattığı. İş yapamayan şirketlerin "kapılarına" kilit vurduğundan haberdar olmaz.
Bankalarda "iflas" verenlerin bolluğu. Kredi kartlarına karşılık "hacizli" hale gelenlerin akıbetini kimse sormaz.
Cezaevlerinde "parasızlık" yüzünden kaçak elektrik kullandığı için, ömür tüketenlerin yaşadıklarından kimse dem vurmaz. 600 kişilik "mühendislik" kadrosuna 10 bin kişinin müracaat ettiğini kimse kaale almaz.
İşsizliğin yüzde 10'ları aştığını kimse; görmez.
Şehirlerde "insan pazarlarının" kurulduğundan.
Fuhuş'un, uyuşturucunun, gaspın, tinerci ve bağımlıların sayısındaki artıştan. Sokak çocuklarındaki "patlamadan"!
İntiharlardan. Kısacası ülkenin "hayat" damarlarındaki acı tablodan kimse, bahsetmez.
Üç maymunu oynarlar.
Ne de duyarlılık gösteriyor.
Havanda su dövmenin ötesine gitmezler.
***
Sonuç itibariyle diyorum ki;
Ne Taraf'lı, ne Taraf'sız(!) "manşet" bombaları.
Ne de bu manşete karşı "atılan" imha bombaları.
Bizim için "önem" arz etmiyor.
Önem arz eden; "hayatın acı" tablosundaki dramlarımızdır. Bizim için bunlar önemli.
Demokrasidir, insan haklarıdır, birey haklarıdır.
Aştır, iştir, emektir.
Ve özgür yaşam hakkıdır.
Onun için; konuşulanlar bizim için önem arz etmiyor. Çünkü bizim; sorunumuz onlar değil..