BUHRANLI DÜNYA’DA LİDER OLMAK!..

Son yüz yıla bakarsak!.. Kıtalar ve ülkeler "insani ve vicdani" meziyetlerini yitirmiş.. Kısır, ne istediklerini bilmeyen, işgalci, faşizan, despot bir ruh kimliğine sahip liderlerin ürettiği "buhranlı" dönemler yaşanıyor!… İçte ve dışta büyük bir boğuşma ve vekalet savaşının sarmalında, debelenip duruluyor!…

***

Ortam öylesine kimliksiz, öylesine tarifsiz bir arenaya dönmüş ki; "huzur, güven, istikrar" yer küresinin, hiçbir yerinde vücut bulmuyor!.. Devletler devletlere, milletler milletlere "kavga ve kargaşa" atmosferi içerisinde; meçhul bir "kör dövüşün" içerisinde, bulunurken!.. Aynı noktada "halklar" kendi mahallesinde de, "haklar" çatışmasının körüğünde!…

***

"Üstünlerin" üstünlüğü algısıyla, geliştirilen propagandalar var ki!.. O da; "istiklali, istikrarı ve istikbali" bozma adına, emperyalist küresel güçler ve siyonizmin biat edici şeytani vazifeleri yerine getiren batı, algı operasyonuyla, kıvılcımları yakıcı yangınlara dönüştürüyor.. Ve bunu da, "demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik, adalet" gibi yaldızlı kavramlları kullanarak yapıyor!…

***

Ve bunun ana akım patronu da, dün olduğu gibi bugün de, Amerika!.. Kıtalar ötesi, onbinlerce kilometre ötedeki devletlerin, ülkelerin, ilgili-ilgisiz hemen her coğrafyaya "ateş düşürme" adına, gizli mahfiller oluşturuyor… Kuzu postunu giymiş "beyaz kurt" misali, yönetenlerle yönetilenlerin arasına, "kavram aldatmacasıyla; "fitne tohumu" ekerek, çatıştırıyor!…

***

Hele ki, Avrupa ülkeleri!.. Kendinden "olmayana" tüm duyu organlarını kapatan bir anlayışla; "leş yiyici" yaratıcılar gibi; "avın" çöküşünü, ölmesini bekliyorlar!.. Ellerini sıcak sudan, soğuk suya sokmadan, "hedeflerine aldıkları ülkeleri" ekilen fitne tohumunun filizlenmesine "çağdaş medeniyet" törpüsüyle; "kucak açarlar!.?" Ama hiçbir şekilde; "samimi değiller!.."

***

Tabi, Rusya, Çin ve İran'ın da mevcut durumun farklı bir versiyonlarını, teşkil ettiğini de, görmek lazım!.. Çin, "yer küresini" ele geçirme, gayretiyle "yayılıyor!.." İran, Ortadoğu'da "Şii mezhebine" hakimiyet kazandırmak istiyor.. Rusya ise, Putin odaklı yeniden "Çarlık" dönemini bulunduğu kıtada, geliştirip büyütme gayretinde!.. Ki, Ukrayna'ya yönelik "işgali de" bunun göstergesi!…

***

Peki, kendi kıtasında Türkiye son yüzyıl içerisinde "neleri" yaşadı!?.. Ne hazindir ki; "tablo hiç de" içaçıcı bir resim ortaya koymuyor!.. Özellikle, Osmanlı'nın son dönemi, Cumhuriyetin kuruluşundan, iki binli yıllara kadar; ABD ve AB'nin yanısıra "Siyonizmin" içteki piyonları tarafından "iç çatışmalarla" yıkımlı, buhranlı, "istikrarı" bozan, müdahalerle "benlik kaybı" yaşadı!…

***

Yönetilenle, yönetenler  "hizipleştikleri" gibi!.. Devletin kurumsal kimliği de; "milletiyle" hasım edildi!.. Özetle, son yüzyıl içerisinde; "hep iç çatışma, kavga, kaos, darbeler, müdahaleler, siyasi belirsizlik" kifayetsiz liderlerin varlığıyla, yönetile gelindi!… Ne kendi devletinde, ne kendi milletinin karşısında, ne de dış devletlerin karşısında "Liderlik" vasfını ortaya koyabilen; bir lider olmadı, olmasına izin verilmedi!…

***

Ama bugün!.. Kim ne derse desin, "haset ve kin" duygusuyla, neler söylerse söylesin!.. Denir ya; "Yiğidi öldür, ama hakkını ver" gerçeğiyle, Türkiye son yüzyılın bugün, nihayetinde "Liderine" kavuşup, sahip olmuştur diyorum!.. O kişi de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır.. Doğrularla, yanlışları "adil şekilde teraziye alırsak", doğrular ağır basar!…

***

İşte, bu liderliği ve yönetimi, amentü ve vicdan sahibi, insana insanca bakabilen, milleti tanıyan, devletlerin refleks ve hassasiyetlerini bilen, Avrupa'yı, ABD'yi tanıyan.. Çin, Rusya ve İran'ın stratejilerini okuyabilen; "ata düşmanı, torun dostu" olmayacağını, okuyan.. Osmanlı'nın medeniyetiyle, İslam'ın şiarıyla, dünyaya bakıp, ona göre tavır olabilendir; Erdoğan!… Ondandır ki; "dünya milletleri ona gıpta ile bakıyor, takdirle karşılıyor?"…

**

Ki bugün, ABD ve Avrupa artık idrak etmiştir.. "Türkiye'nin eski Türkiye" olmadığını!.. Dün emir alıp, oyunun figüranı olan Türkiye'nin bugün, kendilerine rağmen, vesayetçi kalıntılarının çelmelerine takılmadan; emir veren" konumdadır.. Artık, oyun kuran, yeri ve zamanı gelince "rol biçip, figüranlara" rol veren, bir Türkiye'nin varlığını onlar da, kabul ettikleri gibi; artık iman etmiş durumdalar!…

***

Her ne kadar; iç siyasette verimsiz, kifayetsiz, yamalı bohça misali, "haset" batağında bulunan muhalefet, gerçekleri görmüyorsa da!.. Kafayı kuma gömen "deve kuşu misali" politika sergiliyorsa da!.. Akla ziyan bir şekilde; Rusya-Ukrayna arasındaki "savaşı sonlandırma" adına, Türkiye'de kurulan barış masasına bile "laf" edebilecek kadar, düşebilecek bir akıl icra ediliyorsa da!…

***

Daha vahimi, "kan dökülmesin, insanlar ölmesin" iki komşu ülkedeki "ateşin" başka ülkelere ve dünyaya sirayet etmesin diye; "gösterilen gayret…" Ortaya koyulan "insani ve vicdani" politikayı, "ülkedeki ekonomik krizi unutturma" senaryosu olarak görüp, üzerinden siyaset devşirme gayreti içerisinde olan, muhalefetin varlığına rağmen..

***

Ne diyelim; "kalp gözü" körelmişse, ne söylerseniz, ne yaparsanız, nafile!… Evet, dünya alem, her şeye vakıf ve biliyor!.. Antalya'daki toplantı, İstanbul'daki Dolmabahçe ofisindeki müzakere masası, Rusya ve Ukrayna ile birebir görüşebilen, temasta olan bir Türkiye'in varlığıyla, "Dünya İnsani Bir Lider Gördü" gerçeğini haykırıyor… O lider de Erdoğan!…

***

İnsani, vicdani, rahmani, kalbi "duygu ve düşüncelerinde" sapma olmayan… Mekir ve hilenin "ihanet karışımına" malzeme olmayanlar… Çıplak gözle; Erdoğan'ın Rusya ve Ukrayna heyetleriyle, İstanbul'daki görüşmesine bakarsa.. Ve burada yaptığı konuşmanın "samimiyetine ve niyetine" odaklanması, her şey için yeter de artar bile!… Böylesine güçlü birlik-bütünlük, ancak "inanılan ve güvenilen" bir şahsiyetle, mümkündür!.. Bu da tarihseldir, Osmanlı'nın adabının ve gücünün yeniden "ihyası" demektir...

***

Özü itibariyle; sevsek de, sevmesek de, Erdoğan Türkiye açısından, son yüzyılın "Dünya Lideri" kimliğini, almıştır.. Ne diyordu kendisi, "siyaset amaç değil, araçtır.." Ahiret gününe, mahkeme-i kübraya hesap verecek güne iman edip, inanmış bir insan olma vasfıyla; insanlık için "istiklali, istikrarı ve istikbali" sağlama gayreti içerisindedir!.. Erdoğan'a hasım kesilenlere de baktığımızda bilinçaltlarındaki esas tahammülsüzlükleri, Onun inancına, imanına, amentüsüne yöneliktir…

***

NOBEL’İ HAK EDİYOR

Abdulkadir Selvi dün kaleme aldı; Erdoğan "barış ödülü" olan "Nobel Ödülü'nü" hak ediyor diye…

Eğer ki, Putin ve Zelenski’ye savaşı bitirtecek, barışı getirebilecek imzayı da attırabilirse, elbette ki "Dünya Lideri" vasfı kadar, yer küresine 3. dünya savaşı çıkmadan "barışı" sağlayıp, temin ettiği için, Nobel Barış Ödülü’ne "tartışmasız" layık görülmeli, hak eder.

***

Gerçi, Nobel’i verirler mi vermezler mi orasını bilemeyiz.. Ama Erdoğan’dan başka "barış çabası" içinde olan başka bir lider var mı; yok!?.. Biden mı, Macron mu, Johnson mu? Ya da bir başka ülke lideri var mı?!… İki tarafı bir araya getiren, müzakere masasına oturtan başka ülke ve lider var mı?! Yok..

***

O zaman Nobel Barış Ödülü Erdoğan’ındır… Türkiye’nin barışı sağlama konusunda gösterdiği çaba bu noktada, neden dünya Nobel Barış Ödülü’yle taçlandırılmasın...?

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ne olursa olsun; Allah’ın dinini izzetiyle kıyamete kadar ayakta tutacak bir nesil var olacaktır. Belki binlerce, on binlerce insan olmaz onlar. Üç kişi, beş kişi olurlar; lakin Allah onlara yedi milyarın bereketini verir.