ÇALDIĞIM ÇALDIK, SÖYLEDİĞİM SÖYLEDİKTİR

Dikkatinize şayandır;
Şemdinli vakasından sonra esen rüzgâr!
Akla ziyan bir süreç inşa edilmek isteniliyor.
Özellikle de; "malum" cenahta.
Ama siyasi ayak bir başka "kan dökme" iştahıyla konuşuyor.
"Topyekûn öldürün".
Barış dilini kullanması gerektiği yerde "şiddet" dili körükleniyor.

* * *

Evet!
Ülke ve millet olarak ne yazık ki bu "dehşetli" zihniyetlerin ağında yeniden "iki kulvardayız"
Her hadisede olduğu gibi; "orta yol" yok.
Ya devletçisin. Ye teröristsin.
Dün olduğu gibi bugün de; aynı "istikamette" kesintisiz gidilmek isteniliyor.
Aslında "hafızalarını" şöyle bir yoklasalar.
"Geçmişin de" idrakine nail olup; neyi istediklerini bilebilseler.
"Şiddet ve topyekûn imha" dilinin ne kadar "ülke ve millet" açısından hainlik ihtiva ettiğini görürler.
Yanlış!
Doğrusu hadiseye ilk günden itibaren "devlet ve siyasi" kulvardaki bakış; yanlış!

* * *

Hatırlayın;
1984'ü ve sonrasını.
Kimler neler demedi ki; PKK için!
"Üç-beş çapulcu. Baldırı çıplak..."
Ve şehit askerler.
Ardından siviller.
Derken dağa çıkanlar.
Ölümler artıkça arttı. Köy katliamları.
Sonra;
Olağanüstü Hal denildi.
Gönüllü Köy koruculuğu.
Özel Harekat Birlikleri.
JİTEM.
İtirafçılardan oluşturulan infaz timleri.

* * *

BCG evi gibi gözetliyoruz denilen Termal kameralar.
İnsansız uçak Heron'lar.
Teknolojinin en sınır tanımaz, iletişim cihazları.
ABD istihbarat işbirliği.
Bunların yansıra; "sınırsız" yetki ve harcama.
Polis ve Asker'e "vur" emri.
Tüm bunlar kademe kademe oluşturuldu.
Tabi bunun yansıra; oluşturulmaya çalışılan zihniyet.

* * *

Neydi;
"Potansiyel suçlu" görme!
Fişleme.
Sürgünler.
Taş atan çocukların bile; 20 yıla mahkûm edilmesi.
Velhasıl;
Şiddet daha bir agresifleşti.
Ve oluşan olumsuzluklar üzerine yeni inşalar.
Tutmadı.
Tıpkı Nasrettin Hoca'nın göle maya çalması gibi.
Hatırlayın O.Hal dönemini.
Karanlık bir süreç dehşetli bir şekilde; her yere sirayet etti.
Kim kime?

* * *

Devletin gücü kimin arkasında,
Rütbe kimdeyse.
Ya da "kapalı" ilişkiler kiminleyse.
Dışındakilerin hepsi; "terörist".
Hak’ta, hukuk’ta, adalet’te.
Hep "statükocuda".
Evler yakıldı, yıkıldı.
Köyler silsile misali boşaltıldı.
Onbinlerce insan yerinden yurdundan edildi.
Faili meçhul cinayetler.
İftiraya dayalı "suç" isnatları.
Sahte belge düzenlenerek, "iş çevrelerine" baskı kurma.

* * *

Anlayacağınız;
Körüklendikçe körüklendi vatandaşın kalbinde "devlet düşmanlığı"
Sürgünler.
JİTEM'in süreçle alakalı işlediği "suçlar".
Ama çatışma ortamı "düşük" koduna girmesi gerekirken, tam aksine.
Arttıkça arttı.
Bu da şunu gösteriyor; "çözüm" reçetesi bu değil.
Yani belli ki; şiddetin dokusu bunla giderilmez.
Bir dönem; "ekonomi" denildi?
Paketler, teşvikler sıralandı.
Aslında; "terörle mücadelenin" yanında yapılması gereken önemli bir yol.
Ancak her mücadele metodunda olduğu gibi; "burada da" tutmadı.

* * *

Bir ara; "siyasiler" hani derler ya "doğru yolu" buldular, onlar da buldu.
"Kürt" meselesi.
İktidarlar da,
Muhalefette,
Terörle Mücadeledeki diğer birimler de.
Ne hikmetse; "isim" konuldu, doğru noktada ipin ucu tutuldu.
Lakin samimiyet ve cesaret ortaya konulmadı.
İlk önce;
*Kürt realitesini kabul ediyoruz.
*Kürt sorunu bizim sorunumuz.
Denildi.
Mevcut hükümet, "Demokratik" açılım dedi.
Ana Dilde eğitime dayalı kurslar.
Ana dilde televizyon.
Ana Dilde isimler.
Bir dizi; "demokratik" adım.

* * *

İyi.
Genel bir kanı gelişti; "çözüm" geliyor umudu.
Bir süre sonra; Habur'dan gelenlerin karşılama aşırılığı.
Gözaltı ve tutuklama. KCK.
Bu kez güçlerin; "güç kaybı" ortaya çıktı.
Ergenekon'u da unutmamak lazım.
Ve son iki aylık; "şiddet" tırmanışı.
Peki; bu kadar "metot" uygulanmasına rağmen halen çözüm yok ise.
Demek ki; "yanlış" bir yol tercihi var.
O zaman;
Oturup yanlışlarla doğruları birbirinden "ayırt" etmek lazım.
Ki; üzerine de samimiyeti inşa ederek "çözüm" yolunu bulalım.
Aksi taktirde;
Statükocu düşünce hep bildiği yolu dayatır.
O da; çaldığım çaldık, söylediğim söylediktir.