CİNAYETLER VE ÖZEL HAYAT!…

Farkında mısınız; Üniversiteli genç kızlarımız "patır patır" öldürülüyor..

Son günlerde; "cinayetlerin" ardı arkası kesilmiyor..

Ki cinayetler "canavarca, canice ve sapıkça" işleniyor..

 Katil tanıdık, katil bildik, katil en yakın kişi!…

 Ve genç kızlar, hayatın ilk basamaklarında iken bu "canilerin" elinde son nefeslerini veriyorlar!…

Katil de, cinayete kurban giden de!..

İlişkiler ağı içerisinde "hikayeler" aynı!…

"Flört" denilen serüvenle başlayan tanışıklığın; "cinsel ilişkiyle" oluşan kırılma..

Ve ardından gelen; "hayal kırıklıkları..!

Cinayetlerin mekanları..

Ekseriyetiyle, "erkeğin" ikametgahı..

Ya evi, ya yazlığı ya işyeri..

Veyahut ta, "buldukları" bir kafenin, stoası!…

***

Pınar Gültekin cinayeti..

Fail Cemal Metin Avcı..

Azra Gülendam'ın bedeninin beş parçaya ayrılması vahşeti..

Fail, İnşaat Mühendisi Mustafa Murat Ayhan…

Ve seri katil unvanı alan Ümitcan Uygun'un faili olduğu, cinayetler!…

Hikayeler bir "aşk kaçamağıyla" başlayıp ölümle son buluyor…

Gelelim; "cinayetlerin" özünü teşkil eden "özel hayat" ve nerde bu "devlet" sorgulamasına dönüşen sonucun; "senin hiç kabahatin yok mu?" dedirten, soru!… Sorgulama ve soruya dahil olmadan önce; "ne siyasi, ne ideolojik, ne de başka bir yaşam kültürüyle" olaya bakmadan, "halis ve vicdani" noktada, düşünürsek!...

***

Mesela, Gültekin "kızımız" katledilmeden kısa süre önce!…

Cemal Metin Avcı ile "bağ evinde" oturduklarında!…

O yerleşim yerinin kolluk kuvveti, gelip "gençler siz burada ne yapıyorsunuz!?" deseydi!…

Sahi ne olurdu?…

Gültekin ve Avcı ilişkisinde; geldikleri son duruma dair "ne gelişirdi" onu bilmem…

***

Ama; "kadın cinayetleri" üzerinden enva-i siyasi ve ideolojik propaganda yapanlar yeri göğü inletir, kızıl kıyameti koparırlardı!…

"Özel hayata" müdahale naraları atılırdı?..

***

Ya Gülendam'ın "ölümünden" dakikalar öncesi!…

Yani Murat Ayhan'ın evine girerlerken, polis "bir bakar mısınız" deyip; "Kızım sizin bu beyle ilişkiniz, bağlantınız nedir" deseydi!..

Ya da Murat beye "kızımız neyiniz olur" lafını etseydi!…

Gelecek tepki ve cevap şu olurdu?..

"Siz de kim oluyorsunuz, ne hakla kişinin özel hayatına karışıp, sorguluyorsunuz!…?"

***

Peki, Ümitcan Uygun'un "seri katil" hali…

Hiçbir ahlaki ilke düşünmeksizin; "genç kızların" hayatını karartan!.. Bir gecelik "zevkin" vahşiliğiyle; ölüm kusanlar…

İşte Esra Hankulu…

Ölüme giden "gecelik ilişkiden" dakikalar öncesi!…

Evin kapısını polis çalıp; "gençler siz burada ne yapıyorsunuz?..

Kızlı-erkekli haliniz nedir" diye sorsa!…

***

"İstanbul Sözleşmesi" üzerinden sokakları inletenler ne derdi?..

Özellikle, sol seküler hayatın, batıla endeksli fikrin havarileri!..

"Hangi çağdayız..

Bir bu kaldı..

Devlet, kişilerin özel hayatına müdahale ediyor..

Kızlar, erkekler, gençler bir araya gelmesinler mi, ilişki yaşamasınlar mı, bu nasıl bağnazlık, geri kalmışlık, çağdışı..

Yeter artık" gibisinden laf ederlerdi?..

***

Kimse çıkar der miydi ki!…

"Toplumu ahlaki erozyona uğratan, çarpık yaşam kültürüne elbette ki devlet müdahale edecek.

Ki gençler arasında "sapık ilişkiler, sapıkça, hunharca" cinayetler yaşanmasın.. Kızlarımız sapkın ilişkilerin kurbanı edilmesin..

Bir gecelik "zevkin" hayaliyle, hayatları, hayalleri kararmasın!..

Kadının iffetini, namusunu korumak için..

Devlet, milletinin ve vatandaşının, kadının, erkeğin, çocuğun, kızın hayatını korumakla mükelleftir…

Devlet ana ve baba şefkatiyle; görevini yapıyor…

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.."

***

Evet, bunu diyen çıkar mıydı!..

Çıkan olurdu..

Ama sesler kısık şekilde çıkardı..

Çünkü karşılarında, ""Batıl ve Batıla" endeksli, fikri de, zikri de, "arıza-i durum" teşkil ediciler; klişeleşmiş, şablon sloganların sahipleri çıkardı…

Derlerdi ki; "Devlet artık insanların yatak odasına da müdahale ediyor..

Ayıp ya ayıp!!"

Tabi, yaşama müdahaleyi "hukuka" aykırı görenler var..

Tabi "o dünyanın" iç hukukunda, "cinayetler, sapıklıklar, ölümler, canilikler" vücut bulunca, "söylem" değişikliğine gidiyorlar..

Bu kez attıkları nutuklarda; "devleti olup-bitenden sorumlu tutuyorlar?"…

Çift yüzlü; manşetler de ayrı bir "tezat..!"

***

… Koruyamadık!…

… Koruyamadık!…

… Koruyamadık…

… Koruyamadık..

… İnşallah bu son olur!…

… Yetti, artık kızlarımız ölmesin!…

***

Hal-i durum bu iken!..

Peki "kızlarımızı, gençlerimizi, ailelerimizi, çocuklarımızı" nasıl koruyacağız!?… Devlet "bir erkeğin, bir kadının" resmi bir evliliği yok ise; bir evde birlikte olmalarına!.. Kızlı-erkekli "bağ evinde…"

Ya da yazlıkta; zil zurna" hallerine…

Zinaya, fuhuşa, gayri ahlaki ilişkiye; "müdahale" etmeyecekse…

Günlük, saatlik "ev kapatmalarına!?…"

İçerde kim var, kim yok gibisinden "sorgulama" yapamayacaksa!…

Devlet, o milletin, namusunun, iffetinin "bekçiliğini" neslinin "hayallerini ve yarınlarını" karartan, sapkınlara, canilere, taciz ve tecavüzcülere "müdahale" etmeyecekse.. "Suçları" önceden önleme uygulamasını icrada bulunmayacaksa!…

***

Peki, "devlet" kimi kimden, nasıl koruyacak, kollayacak?…

Devlet asli görevinden uzaklaştırıldığı içindir ki; Esra da, Azra da, Pınar da; "haybeden" ölenler kervanına katılanların son halkası!?…

Samimi, somut ve gerçekçi; "çözümler" üretilmeli!…

Dürüst olunmalı!..

"Özel hayat" ile, "tek gecelik cinsel sapıklık" bir değil, aynı potaya da konulamaz!…

***

Bi duyun; vücutları paramparça edilip, cesedi her bir parçanın bir yere atıldığı kızımızın, annesinin ve babasının "yaşadıklarına" ve "isyan ederek", evlatlarımızı "hangi kültür, hangi medeniyet, hangi yaşam, hayat özgürlüğü bu hale getirdiğine" ilişkin, öfkesini…

***

Bir umutla..

Bir hayalle..

Bir yarınlara dair beklentiyle!.

Kızını, oğlunu "okuması için, üniversiteyi bitirip, hayata dahil olması için", dişinden, tırnağından, yemesinden, içmesinden, üstündeki giysisinden "keserek" para temin edip, gönderen o aile!…

Bir süre sonra; "böylesi bir vahşi sonla" yüz yüze gelmesine; kim ne gerekçe gösterebilir!..

"Özel hayat mı?" yoksa "devlet koruyamadı mı?" veyahut "nerde namus, iffet" hesabı mı!?..

***

Eğer ki bir devletin "hukuk" nizamında!.. Adalet kitabında..

Milletin, birlik ve dirliği noktasında; namus ve iffetin "kutsallığı" ilkesinde; ister kadın, ister erkek cinayetlerini önlemede, "koruma yetkisini" kullanamıyorsa?..

Oradaki zafiyet "özel hayat" değil, "koruma yetkisi ve ilkesinin" zafiyetidir!?..

Hem özgür, sınırsız bir yaşam diyeceksin!…

Hem de; "koruma" diyeceksin.. Böylesi bir anlayışın tezahürüdür; üniversiteli genç kızlarımızı peş peşe; "mezara gömmemiz!"…

Azıcık vicdan, azıcık dürüstlük, azıcık samimiyet, azıcık "inanç, örf, adet, gelenek ve göreneklerin" kutsallığı olsa!..

***

Toplumsal "çürümüşlük" ahlaki çöküntü, "aile bölünmüşlüğü!" bu kadar vahim, ürkütücü bir girdabın içerisinde, boğulup durmazdık…

 Siz deyin; elinizi vicdanınıza koyarak!…

***

MUHALEFETTE NEDEN TEPKİ VAR?..

Siyaset kulvarında, tepki gören hep "iktidar" mensupları olmuşlardır…

Gittikleri toplantılar, ziyaretler, görüşmelerde "protestolara" maruz kalan, İktidar üyeleri olmuştur..

Yer küresinin her yerinde vaziyet böyle!..

Vaki değildir, muhalefete mensup bir lider ya da milletvekilinin "halk" tarafından protesto edilmesi.. Ya da "istenilmeyen adam" ilan edilmesi!..

Niye derseniz, ne bir icraatınız var, ne de yapılması yönünde bir taahhüt veya, sorumluluğunuz var..

Niye protesto edilesiniz ki!…

Edilmesi gariplik içermez mi?..

***

İçeriyor.. O da; muhalefetin muhalefetsizliği ve hal-i hazırdaki tek hedeflendiği noktanın; "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı" nasıl al aşağı ederiz hesabı!...

"Erdoğan gitsin, ülke alev topuna dönsün!…"

İşte halk buna "tepkili…"

Demek ki, ister muhalefet ol, istersen iktidar ol; "halkın beklentilerine, söylediklerine, sahiplendiklerine" karşı durursan, böyle olursun!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

- Dünya; var gibi görünen bir yalan... Allah; yok gibi görünen bir gerçektir...