ÇÖZÜM; ÖLÜMLERDE DEĞİL, YAŞAMLARDA

Dün,
Yazının sonuna not düşerek şöyle ifade etmiştim.
Bugün;
Olağanüstü zorunlu bir "mevzu" hâsıl olmazsa!
Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in,
Karpuz Festivalinde "pardon", Kır Şenliğinde ortaya attığı; "Çayda Çıra Oyunu" mevzusuna, yeniden dâhil olacağız diye!
Oyun,
Diyarbakır'a mı ait, yoksa Elazığ'ın mı?
Bu soruya,
Cevap arayacaktık ve tepkileri konuşacaktık.
Ama ne var ki; zorunlu istikamet açısından bir kere daha öteleyeceğiz.
Malum, yaşanan ve yaşatılanlar orta da.

 

***

 

Nitekim;
Dün bir kez daha "acı ve şiddete" hep birlikte tanık olduk!
Hem,
Kent ahalisi olarak, hem de ülke vatandaşı olarak!
26 yaşındaki,
Mehmet Emin Çakır adlı polis memuru vuruldu.
Biri polis,
2'de motosiklet tamircisi 3 kişi yaralandı.
Ve bu saldırı olayı,
Diyarbakır'da "gün ortası" yaşandı.

***

Kahredici,
Bir hadiseler manzumesi karşısında inanın "akıl kilitlenmesi" yaşıyoruz!
Her, kan aktığı zaman?
Neden, niçin de?
Siirt'te 4 sivil, hem de hepsi genç kız!
Van'da, polis ve köy korucusu.
Bitlis'te polis öğrencisi!
Köyde çobanlıktan gelip "iş imkânıyla" okuyup, polis olmak için, mücadele eden bir genç...
Ankara'da üç sivil insan.
Dağda, bayırda yürütülen operasyonlarda; ölenler.
Ve "Terörist"
Diye vurulan "Kürt gençleri".
Acı bir tablo.

 

***

Bakın,
Diyarbakır'da "yaşanan iki olayın" çakışması.
Tesadüf mü,
Yoksa önceden bir hazırlığa sahip mi?
Ben, tamamen tesadüf diyorum.
Dün;
Bir tarafta, Diyarbakır'dan "Dünya Halklarına" yükselen bir ses icra edilme gayreti vardı.
Mezopotamya Sosyal Form organizasyonu; aracılığıyla!
Ama öbür yandan;
Diyarbakır'ın göbeğine kadar sızan "kanlı" bir saldırı vardı.
Biri,
Halkların barışı, öteki "ölüm ve çözümsüzlüğün" ateşi!
Barış ve Ateş!
Hangisi,
Hangisinin düşmanı veya dostu, "meçhul" bir renkte; gün geçirildi!

 

***

 

Dün de ifade ettim;
"Ölüm, ölümler ve silah" hiçbir gayede "çözüm" aracı olmamıştır.
Olsa olsa,
"Çözümsüzlük" ve yeni ölümlerin "körük" hali olmuştur.
Nitekim;
Şuan icra edilen de ne yazık ki "çözümsüzlüğü" daha bir, katılaştırmaktır.

 

***

 

Dinler, diller, renkler bir zenginlikse!
Ki öyledir!
Bilinmelidir ki "yaşam ve hayat" güzelliği de, "ölümlere" karşı, çıkmaktır.
Zaten,
Üstadın ifadesiyle toplum "ölümlere" karşı çıkma cesaretini gösterebilseydi.
Bugün niye 40 bin insanın "ölümüyle" diz dövmüş olurduk
Demek ki;
Silah, şiddet, terör ve ölümler "insanı yaşatabilme" cesaretimizi elimizden almıştır.

 

 

***

 

PKK, MİT, Devlet "diyalog" içerisinde deniliyor.
Ses kasetleri, "ortaya çıktı".
Aslında;
Hükümet, İsrail, Suriye, İran.
Ve tabi ki, ABD ile Avrupa Ülkeleri.
Beri yanda;
İmralı, Rum kesimi ve tabi ki Rusya ile Ermenistan.
PKK,
İran ve Libya'nın Kaddafi'si.
Hepsi ama hepsi; hadisemize ait "aynı havanda" dövülüyor.
İçten;
Kaynayan bir kazan ve dövülen bir havan görünüyorsa da; "öyle" değil.
Hepsi;
"Şiddet ve ölümlerden" kendisine has bir şekilde "nemalanıyor".
Ve olan, emellerine kavuşma, gayretleştiğiyle, "terörü" destekliyor.

 

***

 

Yoksa
Niye her şey "yoluna" girmişken, birden "silaha sarılıp, şiddet körüklensin?"
Kimse,
Farklı bir "diyalog" kopukluğu geliştirmesin, hesap hepsinin içerisinde "nemalandığı" ortak pastanın paylaşımıdır.
Ölen,
Kürtler ve Türkler.
Kazanan; "bu ahalinin" beyazları!
Görmek gerekir.
Vaki olmuş musunuz;?
Bu kesimlerin "Beyazlarının" "şiddet ve terörden" zarar gördüğünü.
Ya da, "bedel" verdiğini.
Yoooook!!!

 

***

Ölen,
Kürtler ve Türklerin yoksul ve garibanları.
Saf,
Temiz, mağdur ailelerin, "evlatları".
Onun için;
Onlar bilmez ve duygusunu yaşamış değil, "acı ile şiddetin" nasıl kör ateşi olarak, yürek yaktığını.
Tek bildikleri,
Yanan yürek üzerinde "kendi" emellerine nasıl, ulaşabilme "hainane" zihniyeti yaşatmaktır.

 

***

 

Diyorum ki;
Bari kendi içimizde.
Güneydoğu'da, ülkenin diğer coğrafyasındaki alanlarda.
Kürtler,
Ve söz sahibi olduğunu ifade eden STK'lar.
"Siz niye" her şeyi, kabullenmiş vaziyettesiniz.
Ne oldu;
Düne kadar yüzler, iki yüzler halinde "toplu" bildiri ve açıklamalar yapılırdı.
"Sorun çözülsün, silahlar sussun" diye.
Bugün;
Niye ortak ses olma babında, ortaya çıkıp "ölümler ve saldırılar dursun" deme cesaretini, göstermiyorsunuz.

 

***

 

Galiba;
Ciddi manada "korku" hâkimiyeti sinmiş, beyinlere!
Baksanıza; "kimseden çıt" yok.
Ne ekranlara aşina olanlar.
Ne de, kanal ve program, program turlayanlar!
Hepsi,
Gizlenmiş vaziyette "seyrediyor" olup-biteni!
Bir okurumun attığı tek satırlık ifadeyle;
"Bizans oyunlarına, Ülke ve Kürtler figüre olarak kullanıyor".
Aynen de öyle!
Ve biz de, "seyredip-duruyoruz" acı gerçekler karşısında.
Konuşmak,
Ve sözün bittiği noktada değiliz dememiz gerekirken.
Maalesef,
Sanki "ölümler" hoş bir sedaymış gibi, "izliyor ve dinliyoruz".
Akıl etmiyoruz;
Silahlar patladığı, bombaların atıldığı, şiddetin konuşulduğu bir atmosferde bir gün bizimde hedef olamayacağımız ne malum diye?
1990'ları yaşayan bilir.

 

***

 

Dedim ya;
Diyarbakır'da dün iki farklı ses hâkimdi.
Biri;
Gün ortası motosiklet tamircisinin yanında çay içen polis ekibinin saldırıya uğrayıp, bir polisin şehit olması.
Diğeri de;
Dünyanın birçok bölgesinden gelen ve "ezilen, haksızlıklara" uğrayan, halklar olarak buluşan "Sosyal Form".
Şimdi;
Mezopotamya’nın beşiğindeki bu "form'un" bugün sona ereceği, organizasyonda çıkacak sonuç bildirgesine ne yansıyacak?
Açık ve net bir şekilde denilebilinir mi;
"Yaşamdır", halkların ve hakların "var olması ve özgürlükle" bütünleşmesi.
Sorunların da tek, "çözüm" adresi.
Silah,
Ve ölümler "çözüm" değil.
Çözüm;
"İnsanları yaşatmaktır" diyebilecek mi?
Demeli. Diyebilmelidir.
Bu bir cesaret; örneği olabilir.
Yakılan;
Kıvılcım "çözümün" ve çözüm isteyenlere cesaret babında "ateş" olabilir.

 

***

 

Haydi;
O sesi hep birlikte verelim.
Ne,
Elinde silah "Kürt" düşüncesiyle dağa çıkmış, Kürt gencinin ölümü.
Ne de,
Bu ülke için, bu vatan için "görev üstlenen", Polis, Asker, Öğretmen ve diğer ahali için "ölüm" olsun?
Hepsinin;
Yaşaması ve kardeşlik duygusuyla "kucaklaşması" için!
İnsanı yaşat ki, "sen de yaşabilesin" sloganını, huzur içerisinde atalım.
Yoksa,
Bizans oyunlarını andıran "havandaki" dövülen olmaya millet ve ülke olarak mahkûm oluruz.
Tek,
Kurtuluş "silahların" susması, siyasi iradenin konuşması.
Ve "çözüme" topyekûn, inanarak, sahip çıkmaktır.
Sizce de; öyle değil mi?