ÇÖZÜM SİLAHTA DEĞİL, SİYASETTE!

Adını siz koyun.
Şu an yaşanan ve yaşatılan "atmosferin" ana mevzusuna!
Zaten,
Yıllarca "adını koyma" kavgası içerisinde, zaman tükettik.
Yok şu, yok bu deyip, durduk. Meselenin "iç dokusunu" değil, dışta ne var diye tartıştık?
O nedenle,
Saplantıya girmeden, "adını" siz telaffuz edin.
Hangi,
Fikrin kulvarında koşuyor iseniz.
Ama şunda sanmıyorum ki, "kimse" hemfikir olmasın.
Çünkü olup-bitenin "özü" yani DNA'sı, "Kürtlerdir.

* * *

Yeniden,
Amerika'yı keşfetmek gerek yok.
Onun için.
Şu anki hava, oluşan şiddet ortamı.
Kan, gözyaşı, öfke ve "ortalığı" kavuran, sıcak çatışma.
Yani, "ortalık" toz-duman ve tar-u mar ise de, özü net ve bellidir.
Karışık bir hal yok!
Ne var ki;
Toplumsal bir travmayla, her hadisede olduğu gibi.
Bu mevzuuyla.
Ve esen şu anki hal-i durumla alakalı, "yine hizip" durum söz konusu.
Özellikle de meselenin "çözümünde" yol haritası ne olabilir diye, çatışılıyor?

* * *

Dikkat edin bu konuda bile "fikir çatışması" ve akıl kilitlenmesi yaşıyoruz.
Öyle ki, uzlaşı, diyalog, siyasi irade.
Ve tabi ki toplumsal "mutabakatın" ortaya koyacağı sivil harekâtla "çözüm" geliştirilmesi gerekirken.
Silahın, çatışmanın, savaşın, "dişe diş" naralarıyla, soruna çözüm getirebileceğini düşünenler "ön saflarda", arz-ı endam ediyor...
Ne yazık ki,
"Günübirlik" ve duygunun da esaretiyle, "Vur, öldür" diyor.

* * *

Ne var ki;
Bu "köhne" düşünce, iki tarafta da "destek" görüyor!
Kürtler de,
Türkler de,
Mevzuu’nun yanında, ya da sağında, solunda olanlardan "bazıları".
Bir nev-i "derin varlıklar".
Kısm-i,
Noktada bu "savaş tamtamlığına", uyum gösteriyor.
Sormak lazım,
Kendini bu düşüncenin cephesinde gören, iki tarafın zevatına.
1991'den başlayıp.
Hatta daha ötesinden gelip, ta 2000'li yıllara kadar, "ciddi manada" bu zihniyetiniz, aktif rol almadı mı?
PKK elinde "silahlarla" kanlı eylemlerde bulundu.
Köy baskınları,
Karakol, yol kesme, mayın döşeme.
Onların,
Peşinde "terörle" mücadele adı altında dağ-taş, vadi demeden bomba yağdıran güvenlik güçleri.

* * *

Hepsinin marifeti,
Hiç bir haklılık içermeyen "cinayet ve katliamlar"  öfke ateşi büyüdü.
Yapılan,
Sıra sıra dizilmiş cesetler ve tabutlar.
Ve bu tabutların başına geçip ağıt yakanlar.
Bu ağıtları siyasi ve makam menfaatine kullanıp nara atanlar.
"Kanları yerde kalmayacak.
İntikamları en ağır şekilde alınacak" diye.
Peki, sonuç ne oldu?
Hiç bir ayırım yapmadan çatışmanın bilânçosu 45 bine varan "insanın" ölümü.
17 bin faili meçhul.
Binlerce kayıp.
Sakatı, yaralısı ve tabi ki, "harcanan" milyar dolarlar.
Yerinden,
Yurdundan, evinden olan yüz binlerce aile.
Fakirlik, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik.
Geri kalmışlık.
Ve,
Türkiye'nin kaybettiği 30 yıla yakın "satın alınamaz" zaman!
Tarih,
Sayfaları bu zihniyetin "hayat" bulduğu yıllar ve günlerle dolu.
Yanlış. Yanlış. Ve yine yanlış.

* * *

Silvan'daki,
Birçok "şüphenin" hâsıl olduğu 13 Asker'in pusuya düşürülmesi.
Ardından Mardin derken, Tunceli son olarak Çukurca ve dün de Siirt Eruh.
Aynı minvalde,
Yürütülen karşı mücadele.
Operasyonlar, dağ-bayır denilmeden yapıldı.
Son olarak,
Çukurca'yla gelişen duygu "öfkesiyle", Kandil'e hava harekatı.
Üç gündür "bomba yağıyor".
Yine, üç gündür PKK bölgede "can" alıyor.
Sonuç ne.
2000 yılı öncesi gibi; "Olağanüstü" hal!
Herkeste bir kaygı, 90'lı yıllara geri mi dönüyoruz?

* * *

Her,
Dönemde olduğu gibi olan,
Ölülerin sayısının artması, yaralıların acı içerisinde gelmesi.
Ardları sıra!
İster,
Vatani görevini yaparken, terörle mücadele ederken "şehit" düşen asker.
İster,
Kendi fikriyatıyla "eline silah" alıp dağa çıkan, Kürt gençleri
Hepsinin,
Ortak acısı Baba ocaklarına "düşen" ateş ve yaktığı yüreğin acısıdır.
Ve bunun körüklediği "az önceki" zihniyeti, güçlü ve haklı gösteren, "çatışmanın" çözüm yolu olduğu, güruh hal.
Evet.
Bu "çözüm" yolu çok ama çok denendi.
Ama bir arpa boyu kadar "barışa" ulaşılamadığı gibi, çözüm de olmadı.
Bu zihniyetle bundan sonra da "olması" mümkün değil.

* * *

Dün,
Ve her zaman ifade ettiğim gibi.
Kayıplar,
Ölen ve yaralıların kimden daha fazla olduğu "önemli" değil.
Önemli olan; "ölenlerin" bu vatanın ve bu milletin "evlatları" olduğu gerçeğini idrak etmektir.
Eğer bin yıllık geçmişten söz ediliyorsa.
Eğer, bu vatanı "düşmandan" arındırmak için var olan bir millet isek.
Tarih içerisinde;
Haçlı zihniyetine, Bolşevik düşünceye, faşizan yönetimlere karşı "yek vücut" hareket edilmişse.
Savaş cephesinde,
Çanakkale'de, "Kürt-Türk, Laz, Çerkez, Suni-Alevi" omuz omuza verip, "şehit" düşmüşse.
O zaman,
Dökülen, "kardeş kanına" seyirci ve tarafgir bir çağdışılık "gösterilemez".

* * *

Çağrım şu olmuştu, dünkü yazımda!
Daha önce,
"Sorunun" çözüm aktörleri olanların, bugün "ketum" oluşları.
Tribüne çekilip, seyretmeleri.
Ve tabi ki,
Ellerini ovuşturup, tırnaklarıyla "yeniden" ateşin daha bir körüklenmesini beklemeleri.
Hepimizin.
Ve toplumun tüm katmanlarının "dikkatini" çektiğini biliyorum.
Onun için de,
Çağrım şu olmuştu, dünkü yazımda.
Artık,
Umut ve beklenti, medet umma halimiz yok sizden.
İş başa" düştü, düsturuyla.
Ahali.
Türkü, Kürdü, bu topraklarda yaşayan herkes.
"İnsan" vasfına sahibim diyen herkes.

* * *

Çözümün,
"Siyasi" ve Meclis çatısı altında.
Uzlaşı,
Diyalog ve müzakerelerle mümkün olabileceğini "dayatmalı".
Takdir edersiniz ki,
Dayatmanın olmadığı bir talebin "vücuda gelmesi de" mümkün değil.
Tabi ki,
Bu dayatma silahın gücüyle değil, siyasetin diliyle mümkün.
Ne istiyor,
Kürt ve Türk'ler. Yani; ülke milleti.
"BARIŞ".
Ki inanıyorum ki bundan 1 ay öncesine kadar.
Kan ve gözyaşından,
"Nemalanan" birçok zihniyet bile, "barış" olsun, koduna girmişti.
Tüm kesim "barış" diyorsa, o zaman niye "var olan" barış ortamını "ateşe" atıp savaşa döndürdük.

* * *

Üstadın ifadesiyle.
Silahlar konuştukça, kan akıtıldıkça.
Cenazeler,
Peş peşe "omuzlara" alındıkça.
"Kör ateşi" ana, baba, bacı, kardeşin "yüreklerine" düştükçe.
Kana kan,
Dişe diş "zihniyeti" hep hükümran olur, duygunun sömürüsüyle büyür.
Velhasıl,
PKK, DTK ve BDP beri yanda İmralı.
Ve tabi ki,
"Biz Kürt" halkı ve Güneydoğu insanı.
Önce,
Yıllarca verilen "özveri" erdemliğiyle, "barış" diyelim.
Karşıdakine de,
"Barış" diyebilmesi için de, "dayatalım", haklı ve gerekçeli halimizi.

* * *

BDP.
Siyasi aktörler. Bunun için, "hükümeti suçlama", hükümeti alaşağı etme.
Ya da var olan "ateşe" körükle gitme, siyasetinden, çekilmeli.
Meclis'e,
Gitmeli ve "suçlamadan, sorumlu aramadan" çok soruna çözüm üretici "dayatma" aksiyonu icra etmeli.
Pek tabi ki,
Hükümet te,
Muhalefet te,
Devletin kurumları ve en önemlisi de Meclis.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
Onlar da,
Bundan bir ay öncesindeki "duyguya" yeniden, hayat vermelilerdir..
Çözüm,
Çözüm üretme "dayatmasına" hamle geliştirmeliler ki, sorun çözüm "koduna" bir kez daha girebilsin...
Çünkü, "çözümün" tek yol haritası vardır, O da, "siyasetin" söz sahibi olabileceği yoldur.
Haydi, o zaman yapmamız gereken ilk işi "icra" edelim; barışı dayatmakla.
Fazla, zaman ve can kaybına artık tüketilecek "kredi" kalmadı.
Bilmem, anlatabildim mi, "meselenin" adı nedir diye.
Adı, Kürt meselesi, çözüm alanı da, "siyasi" kulvardır.
Gerisi, tefferuatı.
Huzurlu,
Ve barışın güç kazandığı bir hafta sonu dileğiyle.