CÜSSESİ ANKARA, ZİHNİ DIŞARIDA!…

Varlığı da, dirliği de, yönetimsel anlayışı da, "iç ve dış ihanetlerin" işleyişiyle, hep kamil olmuştur!.. Parti seçmenini tenzih ediyorum.. Ama CHP'nin başına gelip-giden, üst katında oturup kalkanların şaşmaz rotası hep bu olmuştur.. "Benlik suikastları" tertiplemek olmuştur!… Tarih sayfaları, CHP'nin ülkeye ve millete "ne hayırsızlıklar" getirdikleriyle dolup taşmaktadır!…

***

Demokrasi demiştir, "anti demokratik" yapıların kulvarında yürümüştür.. İnsan Hakları demiştir, "vesayetçi, tekçi, jakoben" zalimlerin değirmenine su taşımıştır.. Özgürlük, eşitlik, hak, hukuk adalet demiştir; "inkar ve asimilasyonun" öncülüğünü yapmıştır!.. Milli irade temsiliyeti demiştir, "darbecileri baş kurtarıcı" olarak göstermiştir.. Yani, yüzüyle, ruhu, varlığıyla sahadaki faaliyeti, bir hiç olmamıştır!…

***

Atatürk'ten sonra CHP'nin başına parti lideri olarak gelip-gidenlerin hepsine bakarsanız, "demokratik teamüller" ölçüsünde o koltuğa oturan olmamıştır.. Bilakis, "itibar suikastlarıyla" koltuklar el değiştirilmiştir.. En son değişim, "kaset kumpasıyla" vücut bulmadı mı?.. Baykal Devrildi, Kılıçdaroğlu getirildi?.. Önce yokum, yarım saat sonra varım dedi..

***

Neyse!.. Ki liderlik koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu bu anlamda ne söylüyor.. Diyor ki, "CHP'yi yönetmek, ülkeyi yönetmekten daha zor…" Ne diyeceksin, günaydın demekten başka.. 11 yılı aşkın, liderlik devrine baktığında; "etme bulma dünyası" demek zorunda kalıyor insan!.. Gidişat değişmiş değil..

***

Bakınız, sadece son bir kaç haftadır, CHP'nin 2023'e odaklı gidişatındaki serüvene bakarsak, "bir değil, onlarcasına tarih tekerrür ediyor" dedirten, "itibar suikastları" yaşanıyor!?.. Hem de bile bile lades olunarak, bu kumpaslar ve suikastlar vücut buluyor?!.. Son resim açık ve net görüntü veriyor; Kılıçdaroğlu'nun liderlik koltuğundaki  "kazanı fena" kaynıyor…

***

Kılıçdaroğlu bir taraftan "Parti Liderliğine" odaklı savaş veriyor.. Parti içerisindeki "muhalif" yapıya karşı, direnç gösteriyor.. Diğer taraftan, 2023'e dair Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisinden başka aday çıkmaması yönünde, gayret sarf ediyor.. Ama bu uğraşlarında her defasında "uğradığı kumpaslarla" zorda kaldığı da gün gibi aşikar!?..

***

Son olarak boğaza nazır lüks otelde odasında çektiği videoların, dışarıya sızdırılarak deşifre olması!.. Geceliği 100 bin lira olan otel odasında, kameralar karşısına geçip Youtube yayınlarıyla, hükümet ve siyasi muhaliflerinin aleyhine, sözde "elde edilen" yolsuzluk ve usulsüzlük belgelerini, deşifre ediyor… "İşte belge, bakınız bürokratlardan bize ulaştırıldı" gibisinden..

***

Kemal Bey de sorgusuz, sualsiz, "mal bulmuş mağribi gibi" eline tutuşturulan sözde belgeleri, büyük bir hevesle, iştahlı iştahlı deklare ediyor kameralara!.. Parmak sallıyor, "Eyyy Erdoğan altında imzan var imzan var" diyor!.. Ama daha çektiği videonun sonu gelmeyince, iddialarının hepsinin "boş, yalan, gerçekten uzak" olduğu ortaya çıkıyor..

***

Demem o ki; CHP'nin ruhu da, benliği de "polemik üretici" siyasetin üreme merkezi olduğu gerçeğiyle, her ne kadar "aynı mayanın" ürünü olsa da Kemal Kılıçdaroğlu anlamıştır; CHP'yi yerli yerinde "yönetmek" ne mümkün?!… Cüssesi Ankara'da ise, aklı Edirne dışındadır!.. Bilinmesi gereken budur!… Yüz yıl önce ne idiyse, bugün de aynıdır!..

***

HADİ CANIM!

Önce bu mevzuyu anlatayım, siz sonra, "hadi canım" dersiniz…  Hani bir bayan gazeteci(!) vardı ya!… Öküzle, ahırla "kafası" meşgul olan… Çakmadınız mı hala.. Neyse, Sedef Kabaş ya..

Gece yarısı evinden, gözaltına alınmasına "tepki" koymuştuk.. Ki ben de, öyle tepki vermiştim.. Hatta, o günün Adalet Bakanı Gül'ün "artık gece yarısı gözaltı olmayacak" sözünü hatırlatarak!… Meğer ki, fena sazan olmuşuz!.. Gözaltı işlemi de, kaldığı yerde, yanında bulunan kişiler de, medyanın servis ettiği görüntüler de; "hiç de" masumiyet karinesi içerisinde, değilmiş!…

***

Şöyle ki.. Kabaş ikamet ettiği evinde, kendisine ait dairede veya villada gözaltına alınmamış!.. Bir Otel'de gözaltına alınmış… Malum, otel kaydıyla polis "Kabaş'ın" kaldığı yeri tespit edip, işlem yapmış…

Kabaş otele gelen polisleri de, bir saat kapıda bekletmiş!.. Şu an "müsait" değilim diyerek.. Kesin bilgi olmamakla birlikte iddiaya göre, Kabaş odadan çıkarken yanında Adanalı bir iş adamı varmış!…

***

Tabi, Emniyete götürülüşü, hele ki Adliye'ye getiriliş esnasında, kameralar karşısında ortaya koyduğu "şov"!.. Eller önce önde, sonra da "ters kelepçe" takılmış gibi bir hareket sergilemesi!… Evet Kabaş'ın yazılmayan, konuşulmayan, yandaşın ve fondaşın, hatta havuzun bile, görmediklerine, siz ne dersiniz!.. Fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında; hadi canım demekten başka!..

***

ÜÇ AYLAR VE REGAİP KANDİLİ…

Allah’ın zamanlar içinde mukaddes kıldıklarından biri de; Mübarek üç aylardır..

Recep,

Şaban

Ve Ramazan..

Rahmet kapılarını açan bu üç ayların gelişi, yeniden derin bir tefekkürün, esaslı bir murakabenin ve kapsamlı bir nefis muhasebesinin yapılması için bir fırsattır, şanstır, hikmettir!..

Dünya menfaati, makam endişesi, nefsanî arzuların tesiri, mal hırsı, moda haline gelen körü körüne taklitler ve benzeri olumsuzluklar birçok insanı, derinlikleri yüksek zahirlere sokmuştur…

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insanların dini hassasiyetleri azalmış, menfaat kaygısı ve dünyevileşme hırsı dinî değerlerin üstüne çıkmıştır. Yaşanan fakr-u zaruret..

Toplumsal çürümüşlük..

Ahlaki ve manevi değerlerin hızla yok oluşu!..

Şiddetin, terörün, kan ve gözyaşının hakim olduğu bir dünya söz konusu!..

Ki İslam ülkelerinde akan kan, dökülen gözyaşları..

Ve salgın belası..

Tüm bunlar, yer yüzü ve insanlık için ders-i ibret ihtiva edici..

Onun için de üç aylar çok önemli ve anlamlıdır…

Üç ayların ilk kandili Regâib çok şeyin ifadesidir…

Regâib, “Rağbet” kökünden gelmektedir,,,

Yönelmek, rağbet etmek anlamları taşımaktadır.

İnsanoğlu sürekli hayra rağbet için teşvike, şerden de uzaklaştırılmaya ihtiyacı vardır.

***

Mübarek üç aylar içinde kutlanan gecelerimizde her Müslüman, içinden yükselen şu sesi cevaplamakla işe başlamalıdır:

– Ben neyim?

– Niçin bu âleme gönderildim?

– Yaratılış gayem nedir?

– İnsan, sınırlı süreyi doldurunca niçin bu âlemi terk eder ve nereye gider?

– Günah nedir?

– Sevap nedir?

– Tevbe nedir ve nasıl yapılır?

– Yapılınca içinin tırmalandığını hissettiğin hallerde günah mı işlemiş oluyorsun?

– Bunun aksine; huzurlu olunca yaptıklarından dolayı sevap mı kazanıyorsun?

– Güzel kitabımız Kur’an bizlere neler emrediyor?

– Okunduğu zaman bile insanın gönlüne inşirah veren bu ses nedir?

– Seslerdeki mânânın kaynağı neresidir?

– Gönüller susadığı zaman niçin Kur’an’a yöneliyor?

***

Dedik ya..

Üç aylar muhasebe zamanıdır.

Kendimizi denetleme, değerlendirme bakımından çok önemlidir.

Bir kere daha geçmişimizin muhasebesini yapıp, geleceğe hazırlıklı olmanın tedbirlerini almalıyız…

Hep kendin için çalıştın, durdun.

Peki, bugüne kadar Allah için ne yaptın?

Kaç yetimin başını okşadın, karnını doyurdun, üstünü giydirdin?

Senden sonra insanlığa hizmet edecek, malından, ilminden, neslinden ve örnek ahlâkından bir evlât yetiştirebildin mi?

İnsanlık hizmeti adına neler ürettin?

Evet, bütün bunları kendimize sorup bir durum değerlendirmesi yapmak, bu mübarek günlerin, gecelerin ve ayların şuuruna varmak demektir.

Her an günah lekeleriyle kirlenen dudakları duaya, gönülleri dergâha yöneltmek için verilmiş olan büyük bir fırsattır.

İnsanların hayat defterine hayırların kaydedilmesine, hataların affedilmesine, sevapların verilmesine vesile teşkil eden bir nimettir.

Yeter ki salih bir dile, zihne ve akla sahip olmak!..

Velhasıl..

Üç aylarımız ve Regaib kandilimiz mübarek olsun…

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Din ahlaktır; onu hayata geçirmek ise terbiyedir.”