DEĞİŞEN HALK MI, SİYASİ İKLİM Mİ?

Üstadın ifadesiyle;
Hakikate hasıl olunursa, "ne statükocu" anlayış kalır.
Ne de, bağımlı "ruh" haliyle, yaşam kalır!
Ve ne da vesayetçi rejimlerin hükümdarlığı kalır.
Sende,
Yönetmenini istediğin siyasal düşünce de.
Ve aynı minvalde;
Mevsimsel yapın da, "değişimin" alasını, yaşar!
Oluşur;
Yeni bir iklim ve "hakikati" benimseyen, ahali.
Tek,
Kalıba sığmış, "başka" alanı, benimseyen "olmaktan" çıkarsın!
Yakalarsın;
Değişimi, yeniliği, kaynaşmayı ve "özgür" hayat koşulunu.
Benimsersin;
"Tüm özgürlükleri" aynı, alanda yaşamayı.

* * *

Evet,
İşte "arıza" hallerin, dışında "yeni bir iklim" gelişiyor ülkede.
Neden mi?
Hatırlayın,
Erdoğan'a "Muhtar bile olamaz" diye, manşetler atıldığını!
Emine hanım,
Başörtülüdür diye, "kamusal" alan ihlaliyle, "ihtilal olur" naralarının atıldığını.
Peki,
Paranoyaktan öteyi "statükocu" düşüncenin, yaygaracılığı tuttu mu?
Yok, tutmadı.
Muhtar olamadığı söylenen kişi,
Başbakan oldu mu?
Bir dönem değil, tam üçüncü kezdir Başbakan.
Hem de, rakipsiz.
Cumhuriyet tarihinin "en çok" oy potansiyelini alan tek parti olarak, iktidar.
Öyle görünüyor ki;
Kaptanı olduğu gemi, "siyasi denizinde" daha çok yol alacak!
Tabi ki,
Hal-i durumuyla "ak sütten çıkmış" kaşık değil.
Hataları yok değil var.

* * *

Gelelim;
Köşk'ün şuan ki sakini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e.
Hatırlayın,
O günkü manşetleri ve eşi Hayrulnisa için yapılan yorum ve haberleri.
Diyorlardı ki;
Türkiye İran olacak?
Laiklik,
Cumhuriyet "alaşağı" edilecek, "irtica" hâkimiyet kazanacak.
Ne,
"Cumhuriyet" mitingleri düzenlendi.
Ne
"Sipariş" üzerine, haber ve manşet ile yorumlar yapıldı.
Demokrasi'ye,
Yara verebilmek için, 367 gibi "ucube" durum bile hâsıl edildi.
Sonuç,
Halkın iradesi "tecelli" etti, Referandum'da, "sapık saplantılar" tar-ü mar edildi.

* * *

Ve bugün;
Nerdeyse bir dönemini sonlandıracak, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı görev süresi.
Eşi,
Hayrulnisa da "başörtüsüyle" o köşkün hala sakini.
Geleni-gideni ağırlıyor.
Peki değiş ti mi?
Yani Türkiye,
İran oldu mu, rejim değişti mi, "irtica" ülke yönetiminin başına geçti mi?
Hayır.
Olmadı, olamaz da.
Peki, ne oldu.
Vesayetçi, rejim anlayışı "yıkıldı", "sapık saplantıların", dönemi sonlandı.
Devletin ve kurumlarının içine "sızan" Ergenekoncu "zihniyetin", maskesi düşürüldü.
Silivri,
Derin yapının bugün "uygulayıcılarının" mahpushanesi.

* * *

Daha doğrusu;
"Kardeşi kardeşe" kırdıran, zihniyetin hazırlayıcı ve uygulayıcıları onlar.
Darbe zemini yaratan,
Muhtıralarla, zihinleri dağıtan,
Cumhuriyet mitingleriyle "halkı" galeyana getiren,
Velhasıl, "bin bir" şekliyle Bizans oyunları tezgâhlayanlar, bugün "saf dışı".
Siyasetin,
Nerdeyse DNA'sına sızan "asker" bile bugün, kışlasına çekildi.
Asil,
Görevini yerine getirmek için.
Ve çekildi.
Kalıntılar,
Halen hissedici halde bulunuyorsa da; "varlıkları" cılız kalmakta.
Gelişim,
Saman alevi değil sürekli arz edici, zemin buldu.
Halk,
Millet ve onun "hak" iradesi "öncü" kabul edildi.
Demokrasi,
İnsan Hakları,
Hukukun üstünlüğü,
Eşitlikçi anlayış ve tabi ki "özgürlükleri" genişleten bir süreç, yaşandı.

* * *

Bugün;
Türkiye bir çok dünya milleti tarafından "imrenilen" ülke halinde.
Sözcü!
Ortadoğu ülkeleri üzerinde "harita" belirleyen, "yol haritası" uygulayan, ülke oldu!
Dikkat edin,
Bu hal-i seyri bile "hala da" kabullenmeyen, "zıt" bakış ortaya koyanlar var.
Dış etkenler gibi, iç etkenlerde, "diş biliyor" duruma.

* * *

Ki en büyük, hayıflanma gösterilmesi gereken;
Cumhurbaşkanı Gül'ün "Kürt sorununa" ilişkin, benimsediği ve ortaya koyduğu fikre "gösterilen" tahammülsüzlük.
Yok,
Gül "Kürt" elbisesi giydi!
Bahçeli'nin,
Kılıçdaroğlu'nun ve onlar gibi düşünenlerin "icra" ettiği siyasi zihniyetin; "kabulsüzlüğü"?
Zaten,
Bu kabulsüzlüklerinden değil midir ki; "muhalefette" olmalarına rağmen, sürekli kan kaybına uğruyorlar.
Geçtiğimiz hafta,
Konsensüs’ün yaptığı araştırmaya bi bakın.
AK Parti oylarını artırarak yüzde 52,1’e yükseltmiş.
CHP’nin oyları ise yüzde 25,4’e düşmüş.
MHP’nin oyların da da, "kırıntı" yaşanmış.
Ve bakın, bu araştırmada birinci sorun da "Kürt sorunu ve PKK".

* * *

Gül,
Ülkenin en büyük ve kangrenleşmiş hale gelen.
Halen,
Varlığından dolayı "ölümler" yaşanan bu mevzu ya, "gerçek devlet" adamlığıyla eğilim gösteriyorsa;
"Çankaya'ya Kürtçü Elbisesi" giydirmek, haksızlık değil mi?
Bu tamamen;
30 yıldan buyana süre gelen "savaşı, çatışmayı ve silahların sürekli" hayat bulmasını "temin" etme gayretkeşliğidir.
Her ne olurlarsa olsunlar.
Türkiye,
Ciddi bir "iklim değişikliği" yaşadığı gibi evrimde geçiriyor.
Demokratikleşme,
Ve tabi ki sivilleşme.
Bir umut,
Bir beklenti ve hayal olarak artık "üzerine" algı geliştirmiyor.
Olması gerekenler diyor.
Onun için de,
Gül'ün "Anayasa genel bir uzlaşı ile yazılması, eşitlikçi olması" gerektiği fikri, "Meclis'te" hayat bulmalı.

* * *

Tabi ki;
Yılların ihmali ve inkârı’nı Cumhurbaşkanı ifade ederken; "Anayasa'da Kürt kendisini" nasıl görecek sorusu da net olmalı.
Sanırım;
Meclisin ve partilerin "hamle geliştirmeye" başladığı Sivil Anayasa'da en çetin "sınav ve çekişme" burada olacak.
Anayasa'da,
Kürtlerin ifade edileceği bölümlerin vücuda gelmesinde, yaşanacak!
Kürtler,
Anayasa'da "nasıl yer alacak?"
Süreci,
Ve bu siyasi "uzlaşı" maratonunu iyi kontrol etmeli ve dış etkenlere karşı da "iyi korunmalı".
Yoksa
"Kilit ve kilitlenme" hallerini, "yaratıcı" kumpaslar geliştirebilirler?
Çünkü
Pusu da bekleyen çok, "kör düşünceler" var!
Bu iklim ve evrime karşı "yok edici" girişimi bir hayli, iştahlanmaktadırlar.
Bu arada,
Not düşmek isterim, şu dün icra edilen "KCK operasyonu" ve gözaltı dalgası.
Zamanlama biraz, beni düşündürüyor da!
Sırası mıydı diye?

 

 

 

 

Sonuç;
İtibariyle diyorum ki "iklim değişiyor" yeni bir iklime dâhil olduk.
Ne,
46, 74 ve 83 ruhu,
Ne de,
Sağcı, solcu kaldı ne de, "Atatürkçü".
Yok.
Rauf Tamer'in dediği gibi; "hepsi tarihe karıştı".
2002'ye kadar;
Laikler, muhafazalar, demokratlar "diye" kamplaşma vardı.
Kemalist,
Anti Kemalistler bile, "ama bugün" esamileri yok.
Bakın,
Milliyetçilik dahi, ya da "inanç" üzerinde hükmedici, hal.
Tabiri caizce;
"hepsi hızlı bir irtifa" kaybı yaşıyor.

* * *

Dikkat edin;
Haziran'daki seçimde, liderler "meydanlarda" neler söylemedi ki?
Sonuç ortada.
Demek ki; "sınıfsal" siyasal üretimi artık "pirim" yapmıyor.
Kazancı,
Ve pirimi bol olan tek düşünce ve siyasal akım; "ufuklara" bakıştır.
Yaptığın,
Ettiğin ve yediğin "eteğindeki" taşın, sirayet halidir.
Velhasıl;
Toplumun kabul ettiği tek şey var.
O da;
"Beni benimsiyorsan, beni özümsüyorsan, beni ahali olarak görüyorsan ve benim için çaba sarf ediyorsan".
Benim,
Kanayan yaralarıma "merhem" olma gayretkeşliğini gösteriyorsan.
Bil ki,
Ama bil ki ben hep senin yanında olacağım, "yeter ki" sen beni, "elin düşmanına" peşkeş etme.
Boyun eğdirme, el-avuç açtırma.